Görsel ve yazılı  medya sektöründeki kadınları biraraya toplayan kadinmedya.com Genel Yayın Yönetmeni ve ATV Avrupa Ana Haber Spikeri Kübra Doğru ile kadın haklarını ve medyada kadınlar kavramı üzerine konuştuk.  Kadinmedya.com, görsel ve yazılı medyadan ve ayrıca edebiyat dünyasından kadın medya mensuplarının bir araya gelerek hayata geçirdikleri bir proje.

Doğru ile kadinmedya.com projesini ve proje üzerinden kadınların muhtelif sorunları ve medya sektöründe çalışan kadınların sorunlarını konuştuk. Doğru, Fatih Altaylı'nın Gazete Habertürk'teki  yayımladığı ve gündem yaratan işkence mağduru kadın fotoğrafı ile ilgili “Altaylı fotoğrafı basmasının gerekçelerini belirten yazısını 8 Ekim Cumartesi değil de, fotoğrafın ve haberin sürmanşetten verdiği gün yayınlamış olsaydı belki daha anlaşılır olabilirdi. Evet, bazen “kör göze parmak”, durumu, yaşanan olayın ağırlığını hissettirebilmek ve daha net anlaşılmasını sağlamak adına gerekli olabiliyor. Ancak burada soru şu; aynı grubun TV’ lerinde sadece burnu kanayan biri ya da İbrahim Tatlıses’in vurulma anı buzlanarak gösteriliyorken, gazetede Şefika’nın yarı çıplak ölü bedeni neden ve nasıl bu şekilde gösterilebiliyor?” dedi. 

Kadinmedya.com nasıl bir fikirle doğdu? 

Kadinmedya.com projesinde; önce aslında her şey eşimin bir doğum günü sürprizi ile başladı. Bundan birkaç yıl önce eşimin bana hazırladığı blog bizim bu alandaki ilk girişimimiz olmuştu. Eşim TV’de yaptığım röportaj söyleşi ve yazılarımı bana hazırladığı bloga yüklemişti. O dönemde kadın televizyon ve gazetecilerin yaşadığı birkaç sorun dile gelir, yazılır çizilir olmuştu. Sonra yine eşimin önerisi ile “bak sen sektörde onca olan bitene şahitsin, kendin de birçok olumlu olumsuz durum yaşadın, niye arkadaşlarınla örgütlenip bir site oluşturmuyorsun ve bunları paylaşmıyorsunuz ” dedi. Fikir hem çok yakın, hem çok zor gelse de, tek tek sitede gördüğünüz her isimle görüştüğümde aslında “kadın medya” çalışanları olarak böyle bir platforma acil ihtiyacımız olduğunu gördüm. Yazarlarımızın her birinin sitemize ayrı desteği ve emeği oldu. Hedefimiz üreten, düşünen ve çok farklı birikimleri olan kadın medya mensupları olarak her türden düşünceye açık ve saygılı, hiçbir siyasi görüşün militanlığını ya da muhafazakârlığını yapmadan medyada bağımsız bir kadın dili oluşturabilmek ve o sesi medya çalışanları olarak duyurabilmekti. O sesi iyi duyurduğumuzu düşünüyorum. Kadının ilgi alanının sadece moda, magazin, incik boncuk olmadığının açık göstergesidir Kadinmedya.com…   

İnternet, özellikle evlerde, kadınlar arasında yeni yeni yaygınlaşıyor. Kadınlar internet üzerinden size yeterince ulaşabiliyorlar mı?   

Özellikle 2000 sonrası artık neredeyse her evde bir bilgisayar var diyebiliriz ve bu gitgide artıyor. Kadınlarımız da elbette internetle çok yakından ilgilenmeye ve kendi mecralarını oluşturmaya başladı. Kuruluş tarihimiz 23 Nisan 2010’dan bu yana tüm illerimizden ve yaklaşık 70 farklı ülkeden üyelerimiz, içerik sağlayıcılarımız ve takipçilerimiz oluştu ve her geçen gün de bu sayı artıyor. Daha her şey yeni başlıyor bu işin yeterincesi yok.  

Daha çok hangi konularda sorular ve sıkıntılar geliyor?  

Açıkçası sıkıntı  paylaşmak adına oluşturmadık Kadınmedya’yı. Yani bugüne kadar gördüğümüz bir çok örnekte olduğu gibi kendi aramızda hallenelim, halleşelim, modadan, makyajdan vs. konuşalım, altın günü  yapar gibi yine sadece kendi içimizde devam edelim diye oluşturmadık. Dünyanın her yerinden kendilerine ve yaşama dair sorumluluk hisseden, hayata karşı bir fikri, duruşu, söyleyecek sözü, farklı deneyimleri olan ve bu anlamda sesini duyurmak isteyen yürekli kadınların özgürce yazdıkları ve paylaştıkları bağımsız bir platform oluşturmak istedik. İş hayatında olan ya da olmayan kadınlarımızın söyleyemedikleri – söylettirilmeyen, yazamadıkları – yazdırılmayan yaşadıkları veya bazen düşledikleri ne varsa cesurca paylaşabileceği ve özgürce yayınlayabilecekleri bir alan oluşturmayı amaç edindik. Bu güne kadar da varlık sebebimizin iyi algılandığını düşünüyorum.  

Gelen ihbar ve şikâyetler arasında iş yerinde tacizin yaygın olduğunu söyleyebilir miyiz?  

Tekrar belirtmemde yarar var. Biz bir ihbar hattı ya da şikâyet kutusu değiliz. Elbette eğer yardımcı olabileceğimiz, işe yarayacağını düşündüğümüz durumlar olursa bunları çekinmeden yapar ya da dile getiririz. İş yerinde taciz konusuna gelince bunun çok çeşitli biçimlerinin her alanda var olduğunu biliyor, görüyor ya da duyuyoruz. Bunu bugüne kadar yaptığımız haberlerde ve yayınladığımız çeşitli yazılarda görebilirsiniz. Biz bunların şikâyet olarak bize aktarılması ve “bizim yerimize duruma bir çözüm bulun” anlayışı yerine bizzat yaşayan veya şahit olan kadınların cesurca yazmasından ve herkese durumun ciddiyetinin aktarılmasından yanayız.  

Kadın bakış açısıyla habercilik Türkiye şartlarında sizce nasıl?  

Konu habercilikse "kadın","erkek" veya herhangi bir ülkeye ait habercilik diye sınıflandırılamaz diye düşünüyorum. Hele ki artık internet ve teknoloji sayesinde dünyanın bu kadar küçüldüğünü düşünürsek. Dünyanın her yerinde haberci habercidir. "Haberci" olmak gönüllü olarak hayatın her alanında zor şartlara rağmen üretebilmek, yetiştirebilmek ve duyurabilmek demektir bana göre. Yani bu iş kadın veya erkek olmanın dışında algılarınızın ve birikiminizin ne durumda olduğu ile ilgili. 

Bir kadın gazeteci olarak kadına yönelik şiddet haberlerini yaparken nelere dikkat ediyorsunuz? Habercilik dilinin içindeki tuzaklar sizce neler?  

Her yaptığımız haberde, her yazdığımız yazıda öncelikle gözettiğimiz şey insan. Cinsiyet değil burada mesele. Yani şiddet ne taraftan olursa olsun kabul edilemez bir durum. Ancak elbette ülkemizde kadına yönelik şiddet giderek artan ve artık başlı başına özel bir kategori haline gelmiş içler acısı bir olgu. Eğer erkekler aynı durumu yaşamış olsaydı onu da erkeğe yönelik şiddet olarak algılar ve onun da dillendirirdik. Burada mesele hem insani hem de yasalar önünde eşit kabul ettiğimiz kadın ve erkek cinslerinden kadın olanının neden dayak yemekte ve öldürülmekte erkeklerden daha eşit olduğudur. Tuzaklar konusuna gelirsek burada da dikkat ettiğimiz durum bir şiddet haberini, oradaki dehşeti anlatırken başka bir dehşete yol açmamak. Habertürk’ün yayımladığı o şiddet haberi ve o dehşet fotoğrafı bu dediğime en güzel örnektir.   

Genelde haberlerin objektif olması beklenir, sizce habercilikte böyle bir objektiflik iddiası mümkün mü? Kadın bakış açısından haber yapmak objektiflik ve tarafsızlık ihlali midir?  

Objektif olmakla taraf olmak arasında çok ince bir çizgi var bence. Zaten insan olarak her şeyde mutlaka bir tarafınız vardır. Tarafsız olmak diye bir duruş  olduğunu düşünmüyorum. Bu olsa olsa hiçlik olabilir. Ancak taraf olmak demek de taraf olduğunuz şeyi sorgusuz sualsiz kabul etmek demek değildir. İnsan taraf olduğu bir şeye de objektif bakabilmeli, sorgulayabilmeli. Yani eleştirilecekse eleştirmeyi de bilmeli, muhasebesini yapabilmeli. Biz elbette kadınların tarafındayız, ama bu kendimizi eleştirmediğimiz, eleştirmeyeceğimiz anlamına gelmez, objektif bakabilmemizi engellemez. Ama bugün maalesef bunların bilinçli veya bilinçsiz olarak karıştırıldığını görüyoruz. Taraf olmak artık bir yağcılık müessesesi haline gelmiş, getirilmiş durumda ve maalesef bazıları bu anlamda öylesine taraf olmuş ki alın yağını yemeklerde kullanın.   

Sosyal ve internet medyasında kadına yönelik şiddet haberleri nasıl veriliyor, ne tür kadın, şiddet temsilleri üretiliyor? Haberlerde “şiddetin yeniden üretilmesi” feminist kadınlar arasında çok yaygın bir tartışma. Bu, medyanın hangi söylemsel ve teknik araçlarıyla mümkün kılınıyor?  

Daha önce de belirttiğim gibi mesele bir dehşeti ortaya koyarken başka bir dehşete yol açmama meselesi. Bu medyanın aklınıza gelebilecek tüm araçlarıyla mümkün kılınıyor. Örnekse kadına yönelik şiddet haberleri artık dolgu malzemesi olarak verilmeye başlandı. Örnekse bu ülkede epey bir zaman Fatmagül’ün suçu tartışıldı. Sonra ne oldu kanıksandı. Yine herkes aynı diziyi seyrediyor ama tecavüzden, yaşanan dehşetten bahseden yok. Artık aynı konuyu işleyen bir dizi daha yapamazsınız çünkü kanıksandı bitti. Buna testosteron medyasının kadına bakışının ve kendini gizleme çabasının bir yansıması olarak da değerlendirebiliriz. Bu ülkede tecavüze uğrayan erkekler de var bununla ilgili bir film, dizi ya da haber görüyor musunuz? Yani durumun bir şekilde kanıksanması ve bunların münferit olaylar olarak algılanması sağlanıyor. Algı bu şekilde olduğunda ise konunun gündemde tutulabilmesi, tartışılabilmesi pek mümkün olmuyor ve şiddet artarak devam ediyor, normalleşiyor.  

Haber Türk Gazetesi Yazarlarından Fatih Altaylı,  önceki gün kadına şiddet ile ilgili büyük tepki yaratan bir fotoğraf yayımladı. Bu fotoğraf birçok kişi tarafından çeşitli şekillerde eleştirildi. Sizin bu fotoğraf hakkındaki görüşleriniz nedir?  

Altaylı fotoğrafı  basmasının gerekçelerini belirten yazısını 8 Ekim Cumartesi değil de, fotoğrafın ve haberin sürmanşetten verdiği gün yayınlamış olsaydı belki daha anlaşılır olabilirdi. Evet, bazen “kör göze parmak”, durumu, yaşanan olayın ağırlığını hissettirebilmek ve daha net anlaşılmasını sağlamak adına gerekli olabiliyor. Ancak burada soru şu; aynı grubun TV’ lerinde sadece burnu kanayan biri ya da İbrahim Tatlıses’in vurulma anı buzlanarak gösteriliyorken, gazetede Şefika’nın yarı çıplak ölü bedeni neden ve nasıl bu şekilde gösterilebiliyor? Bu kadar rahat olabilmesinin sebebi onun sadece herhangi bir kadın olması mı? Şefika’nın bir kimliği, çocukları, ailesi yok muydu? Acaba yazısında bahsettiği gibi gerçekten kendi annesini bu şekilde bir gazetede görseydi ne düşünürdü? Altaylı aynı yazıda bu fotoğrafın yayınlandığı gün gazetenin kaç sattığını da yazsaydı belki daha samimi olabilirdi. Şefika Etik'e sonlanan hayatının en büyük "ETİKSİZLİĞİNİN" yapıldığını düşünmekteyim.  

Sosyal ve internet medya içinde kadın bakış açısıyla haber yapmak, kamuoyu oluşturmak ne kadar mümkün? Feminist kadınlar içinde bunu söylemek mümkün mü yoksa kendi medyalarını  mı oluşturmaları gerekiyor?  

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki biz feminist bir oluşum değiliz. Kadın cinsiyetinin, karşı cins değil, farklı cins olduğu bilgisiyle; erkek ve kadının birbirini ötekileştirmeden tanıması gerektiğine inanan dil, din, ırk, cinsiyet ve cinsel seçim ayrımı gözetmeden aynı dünya vatandaşı olduğumuz gerçeğine ve bir o kadar memleket değerlerine saygılı, barışla kucaklaşmanın yolunu gerçek ışık olarak gören bir duruşumuz var.

Ayrıca sorularınızın içinde birkaç kez tekrarladığınız “kadın bakış açısıyla haber yapmak” deyiminizin de yine kadını ötekileştiren bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Kadın bakış açısıyla haber yapmak diye bir durum yok. Bunun eşitlikçi bir söylem olmadığını düşünüyorum. Tam da bu anlamda ötekileştirilmeyi kabul etmeyen, edilgenliği, suskunluğu reddedip bir şeyler yapmak ve sesini çıkarmak gerekliliğine inanıyorum. Her şey farkındalık ve süreç meselesi. Kadınlar daha fazla kendi gerçekliklerinin farkına vardıkça her türlü kamuoyunu ve gücü oluşturmak mümkün. Alışkanlıkların ve algıların artık değişmesi gerekiyor.  

Feminist kadınların gündeminde genelde haberlerdeki kadın temsili var ama bir yandan medya sektöründe çalışan kadınların da birçok sorunu bulunuyor. Medya sektöründe çalışan bu kadınların  çalışma koşulları ve sektör deneyimleri hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz? Peki, alternatif medya diyebileceğimiz, sosyal ve internet medyası dışında yer alan, medya kurumlarında çalışan kadınların durumları nedir? Medya sektöründeki cinsiyetçilik burada da devam ediyor mu, yoksa farklı pratikler mümkün mü?  

Biraz önce de belirttiğim gibi mesele farkına varmak ve ona göre kendini şekillendirmek. Evet, erkek egemen bir medya sektörü var ortada.  Çok rahatlıkla bir kadın çalışanın kafasına kahve dökebilen, bacağınızı  açın, biraz çatal gösterin diyebilen, kendisine onun istediği şekilde ilgi göstermedi diye hemen işine son verebilen ya da eğer birilerinin işine son verilecekse en önce kadın çalışanları gözden çıkaran medya patronları var ortalıkta. Bizim anlatmak istediğimiz durum da bu. Kadınların durumun farkına varmaları ve sizin de dediğiniz gibi farklı pratikler olabileceğini, farklı platformlar oluşturulabileceğini anlamaları ve nerede nasıl temsil edileceklerine kendilerinin karar vermeleri. Bu elbette ki süreç ve ısrar meselesi. 

Ömer ADIYAMAN-Sonsayfa