İçerdeki binlerce yazar senin umudun, parmakları arasından dökülen hikayeler de kaderin gibi. Kendini sen gibi hissedebileceğin en güvenli yerdir kitapçılar.

Geçen akşam kanallar arasında zapping yapıyor, bir yandan da yağan yağmura aldırmaksızın bahçeye çıkmak isteyen kedimi içerde kalması için ikna etmeye çalışıyordum. Köpük her zamanki gibi dediğini yaptı ve aralık olan bahçe kapısını başıyla ittirip hızla dışarı koştu. Tam onun peşinden gidecekken telefonum çaldı; arayan uzun zamandır görüşemediğim bir arkadaşımdı. Buraya birkaç haftalığına ChelseaCollege of Arts’ın kısa dönem kurslarından birine kayıt olmak için gelmiş. En son üç yıl kadar önce New York’da zar zor denk getirmiş ve birkaç saat görüşebilmiştik. Ertesi gün buluşmak için sözleştik ve telefonu kapattık.

O şaşkınlıkla Köpük’ü unutmuştum tabii. O da bunu fırsat bilip sincapları görebilmek umuduyla yağmurun altında ıslanıyordu. İçeri alıp kurulamak zorunda kaldım : )

Ertesi sabah arkadaşımla Notting Hill civarında bir yerde buluştuk ve aradaki zamanı kapatabilmek adına koyu bir sohbete daldık.

2011 yılının Haziran ayında bir aylığına New York’a gitmiştim. Her zamanki gibi amacım bazı edebiyat etkinliklerine katılmak, yeni yerler-farklı kültürler görmek, mesleki çevrelerle buluşmak, Washington D.C.’ye gidip -halen yazdığım-bir çocuk dergisi ile bir görüşme yapmak, yeni lezzetler keşfetmek ve en önemlisi de kıyıda köşede kalmış, göz ardı edilmiş geleneksel hikaye kitapları bulmak ve bavulun yarısını onlarla doldurup geri dönmekti.

Meşhur Madison Square’dekiBordersBookstore o zamanlar henüz kapanmamıştı. Ne yazık ki o dönemlerde iflasın eşiğine geldiği söyleniyordu. Çok etkilenmiştim. Aslına bakarsanız ister orada ister burada, küçük-büyük, zincir veya şahıs nerede bir kitapçı kapansa oturup hüngür hüngür ağlayasım geliyor. Özel sebepler dışında iş yapamadığı için kapanan kitapçılar, o ülke insanının üzerine kamyonlar dolusu ölü toprağı atılmaya başlandığının en güçlü kanıtıdır bana göre.

Bir Kızılderili inanışına göre; uykusuz olduğumuz gecelerin sebebi bir başkasının rüyasında uyanık olmamızmış. Bu sözü okuduğum kitabın sayfalarını çevirirken Borders’ın ikinci katında cam kenarında oturmuş elimdeki kitabı inceliyordum.

2014 yılında ben yeniden Madison Square’deydim fakat bu sefer kitapçının yerinde yeller esiyordu. O gün o okuduğum kitabı almadığıma pişman olmuştum. Pek çok yerde araştırmama rağmen bulamayınca ve yolum yeniden Amerika’ya düşünce bulabilirim ümidiyle heyecanlandım. 2011 ziyaretimde benden kısa bir süre sonra Borders’ın kapandığını biliyordum, ben de şansımı Strand veya Barnes&Noble şubelerinde deneyecektim. Oysaki hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı; internet satışları dahil hiçbir yerde o kitaba rastlayamadım.

Olayların iç yüzünü anlayabilmek için çoğu zaman bilimsel dayanaklara sığınır, emin olmak isteriz. İnsanların bu seçimlerine saygı duyuyorum ama ben olayların fantastik yüzünü görmeyi tercih ediyorum. Bilimsel açıklamalarla ikna olup yatışmak yerine, kalbim göğsümden çıkacakmışçasına gümbür gümbür bir heyecanla olağanüstülüğün muhteşemliğine kaptırırım kendimi. Kimileri buna realizmden kaçış, sanrılı hayat biçimi gibi yakıştırmalar yapıp olayları kaskatı bir çerçevede ele alsalar da insanoğlununve bu olağanüstülükle yaratılmış evrenin geçmişinin-bugününün-geleceğinin ne kadar muhteşem bir kurguyla bizlere sunulduğunu görmezden gelemezler. Dilleri ne kadar başka söylese de karanlık kafeslere hapsettikleri ruhları çırpınarak bunun doğruluğunu haykırmak ister aslında.

Velhasıl, o kitabı ne 2014 ne de 2015 yılında yeniden gittiğim Amerika ziyaretlerimde bulamadım. Bunca zaman geçmesine rağmen hiç unutamadığım kitap olarak yer etti hafızamda. Ta ki saniyeler sonra ne olacağından habersiz arkadaşımla kahvelerimizi yudumlarken sevgili Selin “az daha unutuyordum,” deyip çantasına uzanana kadar.

“Alpler’den küçük bir hediye,” dedi o kitabı bana uzatırken. Çok samimi söylüyorum kitabın daha kapağını görür görmez şaşkınlıktan yudumladığım kahve boğazımda kaldı. Neden bu denli hayrete düştüğümü anlatınca o da yaptığı kitap seçimine inanamadı.

Gel de inanma şimdi kaderin muhteşem kurgusuna. Nereden nereye…