Hayatın en huzur veren anlarını da, en çok yoran, her şeyden bıktım dediğin anlarını da yaşarsın bu koca ama aslında kısa olan hayatta. Dünya üzerinde yaşanan onlarca olaya mı yoksa kendi sıkıntısına mı üzülecek bilemez insan bazen. Artık bazen hissetmiyoruz  acıları ya da umursamıyoruz bu bozulan dünya düzenlerinin ve kalpleri katılaşmış hak avcısı insanların yüzünden. Eskiden de acılar yaşanıyordu ama şimdi her yerde acı, tecavüz haberleri, işkence fotoğrafları, patlayan canlı bombalar, sadist anne-babalar, cani çocuklar, katil eşler, hırsızlar arsızlar...

Bir de bunların üzerine kendi sıkıntıları eklenince insanın, içinden çıkılmaz bir hale geliyor nefes almak.

Bazen insan, insan bile görmek istemiyor. 

Parklara gidip yeşilliği görünce mutluluktan koşan köpeklere ve gökyüzünde özgürce uçan kuşlara bakarak onların mutluluklarını paylaşmak istiyor ama geri dönmesi gereken sorumluluklarından ve sıkıntılarından da uzaklaşamıyor daha fazla.

İnsanlar şucu-bucu kavgasıyla birbirine zarar veriyor, hakaret ediyor, iftira atıyor. Tam da kendisinden istenildiği gibi oynuyor oyununu. Dedikodu almış başını gidiyor. Bu durumda hep ‘başkaları ne der’ diye yaşanılıyor hayatlar, tabii buna yaşamak denirse...  Kukla gibi bir hayat kısacası. Kimilerini gizli güçler, kimilerini eşler, kimilerini evlatlar yönetiyor.

Kendi kabuğunu kırıp özgürlüğüne doğamıyor birçok insan.

Sokaklar vahşet, evler zindan, dostluklar ihanet yuvası, insan u/mutsuz. Ekmek kavgaları bile adil oynanmıyor bu devirde. Kimileri yüzüne güldüğü insanların cebindeki rızkını çalmak için akla hayale gelmez oyunlar oynarken, kimileri de çaldırmamak için binbir eziyet çekiyor. Kimileri sadece konuşuyor, kimileri de susmalara mahkum ediyor kendini.

En yakınlarınızdaki insanlar bile, bir diğerinin inanç ve değerleriyle dalga geçip alay edebiliyor. Bunu yaparken kaç kişiyi incitebileceğini hesap bile etmeden. Aynı şey kendisine yapılsa nasıl da çirkinleşir kim bilir. Bir de ırk var tabii, hani kendi kendimize seçemediğimiz fakat hep övündüğümüz. Bizi parçalarlarken araç olarak kullanmalarına izin verdiğimiz ırklarımız...

Sonra bir de en büyük hak savunucusu olarak ortaya atıldığımız en belirgin yer sosyal medya olur. Ya da birkaç arkadaş bir araya gelindiğinde... Yazarız, konuşuruz. Belki biraz daha ileri gidip zarar veririz.  

Hepsinde de sonuç, sonuçsuzluk olur...

Bu da bu zamanın kahramanlığı olsa gerek.

Dünyayı böyle kurtaracağız belki de.

Eğitime, iyi ve doğru insan olmaya kendimizden başlayarak değil...

Belki de?