Çoğu insan gibi ben de yollara döküldüm dokuz günlük Ramazan Bayramı tatilinde. Annemi, ailemi çocukluk arkadaşlarımı görmek için memleketime gittim.

Yemyeşil Çukurova’nın bereketini, kıvrılan nehirlerin çağıltısını, insanların samimiyetini daha fazla hissetmek için memleketime ne zaman gitsem ne gazete okurum ne de televizyon izlerim. Tamamen soyutlarım kendimi. Bu tatilde de öyle oldu. 

Çocukluk arkadaşımı ziyaretim sırasında açık olan televizyonda bir haber dikkatimi çekti. Haberde çok kalabalık bir meydan görüntüsü vardı.  “Arap Baharı” sayesinde “meydanlar” özgürlük isteyen insanlar için önemli bir sembol haline gelmiş ve ne zaman kalabalık meydanlar görsek dikkat kesilir olmuştuk. 

Meydan görüntüsü ve kalabalık İsrail’dendi. “İsrail’de önceki gece 450 bin kişi gösteri yaptı. Bu, ülke tarihinin en kalabalık eylemiydi” diyen spikeri daha fazla dinleyemeden “sonunda” dedim “sonunda nihayet!”

“Sonunda İsrail halkı bu haksızlığa isyan ederek yapılanlara daha fazla tahammül edemediğini gösteriyor” diye düşündüm. Ancak spiker haberin devamını okuyunca bir kez daha sukut-u hayale uğradım.

Bu gösteri yanı başlarında yaşayan mazlum insanlara destek için değil, ekonomik gerekçelerle yapılmıştı.  Daha iyi bir yaşam standardı için 450 bin kişi sokağa dökülmüştü yani. Tabii haklarıdır protesto etmek.  Lakin bir insan olarak isterdim ki aynı kalabalıklar Filistinliler’e yapılanları da biraz olsun protesto etsin.

Ortadoğu’da İsrail adında bir devlet var ve bu devlet Başbakan’ın da dediği gibi “şımarık oğlan” gibi “ben ne yaparsan yaparım ama siz karışamazsınız” diyor.

Gasp ettiği topraklardaki mültecilere bomba yağdırma hakkını, uluslarası sularda insani yardım gemilerine saldırma hakkını kendinde görebiliyor. Hiçbir uluslar arası yaptırım onu bağlamıyor.

Nazi zulmünün travmasını yıllardır toplumsal belleğinden atamayan İsrail halkı, tarih boyunca bu travma ile yaşayıp bütün insanlığı hep kendisine düşman mı belleyecek? Şiddeti bir politika olarak kullanan kendi devletlerine hiç ses çıkartmayacak mı?

Dünyanın herhangi bir noktasında meydan gelen bariz bir haksızlık karşısında her milletten insanın yüreği sızlar. Peki İsrail halkının yanı başında mazlum Filistin halkına yapılan şiddete hiç mi içi sızlamıyor?

Örneğin İsrail’in 2008 Aralık’ında Gazze’ye karşı başlattığı Dökme Kurşun operasyonundaki  görüntüler karşısında hem de eğlence programında şarkıcı Yıldız Tilbe İsrail’e beddualar yağdırmıştı. 

Norveç’te bile ekonomik ve sosyal olarak keyfi yerinde yüz binlerce insan Gazze’den gelen görüntüler üzerine sokağa dökülerek İsrail’i protesto etmişti.

Fosfor bombaları yağdığında da “İsrail’in vicdanlı insanları nerdesiniz” diye geçirmiştim içimden.   Peki İsrailliler’in hiç protestosu olmuyor mu?

Tabii ki oluyor ama şimdiye kadar en fazla 20 bin kişi katılmış.  Fakat hayat standartlarının yükseltilmesi için 450 bin. 

Mesela soruyorum.

Ortadoğu’nun tam kalbinde bir sorun merkezi olarak yer alan ve Araplar’ın amcaoğlu olan İsraillileri niçin “Arap baharı” etkilemez?

İsrail halkının da kendi diktatörlüğüne bir rest çekmesi ve “yeter artık“ demesi gerekmez mi?

Kim, Ariel Şaron’un  veya birçok İsrailli yöneticinin Mübarek’ten, Kaddafi’den veya Saddam’dan daha az diktatör olduğunu iddia edebilir?

İsrail’deki  protestonun lideri: “İsrail toplumu kırmızı çizgisine vardı, artık yeter” diyor.  Ne demek yani, İsrail halkının tek kırmızı çizgisi ceplerine giren paranın azalıyor oluşu mu?

O ülkede vicdan, insanlık, merhamet, hakkaniyet gibi kavramlardan hiçbirini kırmızı çizgi olarak görenler yok mu?  Tabi ki var. Allah’ın Rahman-Merhamet damarından bütün yaratılmışlar nasiplenmiştir çünkü. Ya sayıları çok az bu insanların ya da onlar da kendi hükümetlerinin “şerrinden” korkuyor.

Başbakan Erdoğan; “Gazze’ye bir sandık domates sokmaya kalksan, İsrail'in iznine tabi. Böyle bir insani yaşam olur mu? Bu yaşam karşısında sessiz mi kalacağız?'' diye sordu.

İsrailler de aynı soruyu sormadıkça ve hükümetlerinin Filistinliler’e yaptığı zulme “dur!” demedikçe milyonlarca Arap’ın ortasında barış dolu günleri görmesi gerçekten zor.

Unutmayalım ki bütün insanlık için bahar, ancak mazlumların yanındaki vicdani duruşla gelir.