İslamofobi, ‘İslam korkusu” demektir.

Irkçılık; kendi ırkını, milletini diğer ırklardan üstün görüp onları dışlayan aşağılayan insanlık dışı bir görüş ve eğilimin adıdır.

Avrupa’daki ırkçıların, İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri, Soğuk Savaş sırasında komünistleri, 11 Eylül saldırılarından sonra ise İslam’ı hedef seçip dışladıklarını görüyoruz.

Oysa İslam, her türlü ırkçılığı reddeder.

Irkçılar; İslam’a, Avrupa Birliği (AB)’ne, Türkiye’nin AB’ye üye olmasına da karşılar. Öyleyse bir an önce Türkiye. AB’ye alınmalıdır. Böylece ırkçılara yerinde ve çok güzel bir cevap verilmiş olur.

Demokratlar; ırkçılara karşı küreselleşmeyi, Müslümanları da içinde barındıran çokkültürlü Avrupa’yı savunmaktadırlar. Bizim de yerimiz demokratların yanı olmalıdır ve onları desteklemektir, diye düşünüyorum.

İSLAMOFOBİYE KARŞI NELER YAPILABİLİR?

İslamofobiye karşı en güzel ve doğru mücadeleyi Türkiye Cumhuriyeti Devleti veriyor. Çünkü Türkiye, 3,5 milyon Suriyeli mülteciyi bağrına bastı. Böylece mültecilerin Avrupa’ya gitmesini ve orada ırkçıların sokaklara dökülüp yabancı ve Müslüman düşmanlığını haykırmalarını önledi. Bu konuda Avrupa, Türkiye’ye ne kadar teşekkür etse azdır.

Yine islamofobiye verilecek en önemli mücadele İslam’ı Avrupalılara doğru bir şekilde anlatmaktır. Bu konuda Hollanda’da yaptığımız çalışmalar bize ışık tutuyor ve yol gösteriyor. Güney Hollanda Eyalet Milletvekili ve Hollanda Diyanet Vakfı (HDV) Eğitim Komisyonu Başkanı olarak Hollandalılara hatta kilise cemaatine İslam’ı anlattık. Bu anlatımın onlar üzerinde çok olumlu etkilerini gördük.

Hollandalıların bize verdiği geri dönüşümde (feedback) negatif ön yargılarının pozitif ön yargıya dönüştüğünü söylediler. Bu durum çok önemli idi.

Yine Rotterdam’daki Laleli Camisinin bugünkü yerini alırken Hollandalı yetkililerle görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerde onlara sadece İslam’ı anlatmaya çalıştık. İslam’ın bu toplum için bir zenginlik, ahlak, sevgi, kardeşlik, barış ve adalet dini olduğunu anlattık. Görüşme heyetinde olan Hollandalılar her toplantı sonunda ayrılırken şöyle derlerdi:

“Sayın Cebeci, bilge sözlerinize çok teşekkür ederiz.”

Bu konuşmalarımız ve görüşmelerimiz sonucu bir buçuk milyon avroluk binayı camiye yarı parasına verdiler. Böylece Rotterdam Charlois bölgemize güzel bir cami kazandırıldı.

Bu demek ki bizler Avrupa’ya sadece Napolyon’un dediği gibi “para, para, para” için gitmedik. Oraya kendi dilimizi, dinimizi ve kültürümüzü de götürdük. Böylece Avrupa’yı çok dinli, çok kültürlü zengin bir kıta yaptık.

Sonuç olarak başta Diyanet olmak üzere Avrupa’daki aydınlarımıza, sivil toplum örgütlerine çok büyük görevler düştüğünü düşünüyorum. Bu görev İslam’ı anlatmak ve yaşatmaktır. Böylece İslamofobiye karşı çok güzel ve yerinde bir cevap vermiş oluruz.

İslam’ı yaşamak, güzel ahlaktır. Doğruluktur, dürüstlüktür, islam’ı yaşamak, çalışkan olmaktır. Devlete yük olmamaktır. Haksız yere sosyal yardım almamaktır. Gençlerimizi üniversitelerde okutmaktır. Temiz, düzgün ve örnek bir hayat tarzı sunmaktır.

Unutmayalım ki İslam medeniyet yaratmış bir dindir. Öyleyse daha yapılacak çok şeyler var.