DÜNYAYI karıştırmak için yapılmış o filme tepkinin neden İslam âleminde bir tek Türkiye'de farklı olduğunun iyi anlaşılıp tartışılması gerekiyor.
Bunu anlayabilmek için bir tek kritik soruyu sormalıyız: Bir düşünelim, eğer bu film AKP kurulmadan altı ay önce, bırakın altı ayı bir hafta önce ortaya çıksaydı, belki de Libya yerine Türkiye'deki Amerikan Elçiliği basılıp elçi öldürülecekti.
Çünkü AKP kurulmadan altı ay ya da bir hafta önce Türkiye'de laik diktatörlük vardı. İnançlı kesim arzu ettikleri gibi yaşayıp davranma yollarının kapandığını hissediyordu; kendini Türkiye'de tüm çıkış yolları kapanmış, nefes alamaz hissediyordu. O günlerde Türkiye kendi baharını yaşamaya doğru gidiyordu. Laik olduğunu söyleyen iktidarlar bunun farkında değillerdi veya farkındaydılar da askere güvenip bunlar yokmuş gibi davranıyorlardı.
Halk patlamak üzereydi. Film o gün ortaya çıksaydı hiç kuşkunuz olmasın ki dünyada en sert tepkiyi verecek Müslümanlar Türkiye'de olurdu.

TÜRKİYE MARKASI
Bundan bir süre önce "Türkiye Markası" başlığı altında ülkemizin siyasi dengelerini analiz etmeye çalışmıştım. Bence Türkiye markası üç temel ögenin birleşiminden oluşuyor. Türkiye laik-demokratik-Müslüman bir ülkedir ve bu şekliyle de dünyada biriciktir. Hatırlayın, tüm etrafımızda Arap Baharı ayaklanmalarının başladığı günlerde Türkiye barış içinde sandığa gitmiş ve demokratik yoldan Müslüman iktidarını büyük çoğunlukla seçip iktidara getirmişti. Biz içinde yaşamaya alışık olduğumuz için bunun ne kadar önemli olduğunu kavrayamıyoruz. Ancak çevremizdeki ülkeler isyanlarla sarsılırken Türkiye'nin bu durumuna gıptayla bakıyorlar.
Türkiye'nin güçlü ve istikrarlı olabilmesi için markasındaki ögeler arasında bir denge olması gerekiyor. Yani ne laik ögeyi ne de Müslümanlık öğesini diğerinin aleyhine daha güçlendirmek vurguyu bir tanesine yapmaya başlamak Türkiye'ye yaramıyor, bu ülkemizi zayıflatıyor.

ATATÜRK'ÜN BÜYÜKLÜĞÜ
Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında Atatürk dehasıyla hem ilerde Arap ülkelerinde yaşanacakları görmüş hem de Türkiye'nin onların bu durumuna düşmemesi için benim Türkiye markası diye adlandırdığım üç öge arasında denge olması gerektiğini anlamıştır. Ancak dönemin yurt ve dünya konjonktürü ve Türkiye'deki bazı ekonomik zorunluluklar nedeniyle Türkiye markası içindeki ögeler arası dengeyi laiklik lehine bozmuştur.
Bu yüzden bir ara Demokrat Parti dönemi hariç Türkiye "laik-demokrat-Müslüman" markası içinde yer alan üç ögenin arasındaki dengenin laiklik lehine bozulmasının acısını, stresini çekmiştir.
Darbeler ve 28 Şubat gibi gelişmeler nedeniyle markanın dengesiyle oynamanın yol açtığı stres çok artmıştır. Halk artık dengenin Müslüman ögeye ağırlık verilerek kurulmasını istiyordu. Bunun için tepkisini güçlü gösterme aşamasına gelmişti çünkü başka çıkış yolu göremez olmuştu.

UMUDUN DOĞUŞU
AKP kurulmadan bir hafta önce durum böyleydi. Parti kurulur kurulmaz Türkiye'de yeni bir umut doğdu. Laiklik namına yapılan haksızlıklardan, baskılardan rahatsız olan ve tepkili olan gerçek demokrat laik insanlar da AKP'nin kurulduğuna sevindiler, çünkü onlar da demokrat ve laik Türkiye içinde yaşarken vicdanlarının rahat olmasını istiyorlardı. İnançlı insanlara haksızlıklar yapılırken hiçbir demokrat insanın gönül rahatlığıyla yaşayabilmesi mümkün değildi.

AKP KALKIŞMAYI ENGELLEDİ
AKP iktidarı kazanınca deyim yerindeyse aşırı şişmiş olan Türkiye'nin gazı alındı bir anlamıyla. Laik-demokrat-Müslüman ögelerden oluşan markamızın laik ögesine haksız vurgulamalar yapılmış olduğundan Türkiye patlamak üzereydi. Halk, demokrasi içinde kendisini anlayan ve haklarını verecek bir iktidarın başa geldiğini görünce isyan fikrinden vazgeçti.
Ve AKP üç ögeli markamızda Müslümanlık aleyhine, laiklik lehine bozulmuş dengeyi yeniden Müslümanlık ögesine ağırlık vererek kurmaya başladı.

ATATÜRK'ÜN BAŞLADIĞI İŞ BİTİRİLİYOR
Bugün o filme Müslüman âlem içinde bir tek farklı tepkinin Türkiye'den verilebilmesi ve bir tek Türkiye'nin tepkisinde modern kalabilmesi işte bu nedenledir. Çünkü insanlar burada biliyorlar ki kendi değerlerini anlayan dindar bir iktidar iş başındadır ve insanımız tepkisini sokakta vermek yerine iktidarının global düzeyde bir şeyler yapmasını beklemektedir.
Daha önce çok söyledim, AKP Atatürk'ün başladığı işi bitirmektedir ve dengeleri yerine oturtmaktadır. Bu yüzden Türkiye Müslüman dünya içinde en güçlü ülkedir ve yine bu nedenle ABD Başkanı Obama, Başbakan Erdoğan'dan Müslüman âlemi sakinleştirmesi için yardım istemektedir.

TÜRKİYE'Yİ BEKLEYEN TEHLİKE
Ancak yazının başında dediğim gibi Türkiye kendi markasının içindeki üç ögeden demokrasi dışında kalanlara aşırı yüklenirse, ona daha fazla değer verirse kaybetmeye başlıyor, güçsüzleşiyor.
Lailkliğe aşırı vurgu yapıldığı günlerde neler olduğunu, nasıl zayıfladığımızı hep birlikte gördük. Atatürk bize ilerisi için vasiyetinde o üç ögeyi dengeli tutma görevini bırakmıştır. AKP, Müslümanlık üzerine vurguyu yaparak laiklik aleyhine bozulmuş marka içi dengeyi tekrar kurmuştır. Türkiye sadece bu nedenle kendi baharını yaşamamış ve o filme de dünyadaki en medeni, en modern tepkiyi verebilmiştir.
Ancak AKP, marka içi dengeyi Müslümanlık aleyhine aşırı bozabileceği işaretleri veriyor. Bu belki dış konjonktür nedeniyledir, belki de iç politika nedeniyledir ama neden ne olursa olsun Başbakan Erdoğan Türkiye markasının içindeki üç öge arasında dengeyi sağlamanın, bir liderin en önemli ve de en güç işi olduğunu görmelidir. O dengelerle istediği gibi oynama gücüne sahip olduğu gibi dengeleri en hızlı sağlayabilecek liderdir de. Başbakan Erdoğan'ın bu güç ve önemli işi uzun vadede yapacağına inanıyorum. Çünkü bir tek bu durumda Türkiye ve lideri güçlü olabiliyor. O filme dünyadaki tepkiler ve Türkiye'nin farkı bu gerçeği görmemize yardımcı olmalı.


(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)