Sevgili Okurlar,

Sizlere mutlu bir hafta dileklerimle başlamak istiyorum. Daha önceki yazılarimdan da takip ettiğiniz gibi, deneyimlerimi, izleyip gördüklerimi sizlerle paylaşmak benim için büyük bir sevinç kaynagı.. Bu hafta ise, yine gördüğüm bir serginin düşündürdüklerini sizlere aktarmak istiyorum.


İyi bir sergiden çiktığımda her zaman düşüncelere dalmış olarak kendimi bulurum. Galeriden çıktığımda üzerinde düşüncelere dalabileceğim engin bir konu vardi. Serginin adi ` Light Exhibition idi. Yani Işık Sergisi.. Sergiye girmeden önce ışık sergisinin neleri içerebileceğine dair merak duygusu içimi sarmıştı. Parlak ve güneşli bir Londra havasında, Southbanktaki Hayward Gallery e doğru yol aldım.


Serginin ilk bölümünde bizlere verilen kuçuk kitapcıklarda, bu serginin 1960lardan sonra eserlerini yayınlayan sanatcıların bir sergisi oldugunu öğreniyorum.


Gördüğüm eserler karşısında herhangi bir düşünceden öte, duygularin bir cümbüş halinde dans ettiğini hissediyorum içimde. Işık sayesinde ortaya çıkan değişik formlar, yansımalar izleyiciyi şaşkın bırakiyor.


Ivan Navorro nun 2010 tarihli eseri ise, ışık düşüncesini bir adım daha ileri götürüyor. Izleyici kuçuk bir  siyah bir odanın içine giriyor ve ışığın yansımaları içinde kayboluyor. Bir diğer odada ise, kırmızı bir karenin içinde oturarak oturduğunuz cercevenin sonsuzluğa açıldığını hissederek, yine açık bir turuncu pembe ışığın içinde adeta kayboluyorsunuz. 


Anthony McCalls karanlık odası içinde ortaya çıkardığı kuçuk beyaz ışık bizlere merak içinde kendisine çekiyor adeta. Işığın dokunulmazlığı ancak şekilden şekile girişi muthiş bir heyecan yaratıyor.


Sanatcıların her zaman ışık ve gölğeleri ile oynadığını düşünecek olursak, aslında bu sergideki eserlerin yaratıcı güzelliklerinin ana teması ortaya çıkıyor.


Bu eserler sonrası aklıma ressam Turnerin bir ifadesi geliyor ‘‘Işık, Tanridir’’ Turner, tüm resimlerinde ışığın etkisini son derece carpıcı bir şekilde kullanmıştır. Özellikle güneşin yansımaları, yarattığı harika renkleri gördüğümüzde içimiz sıçacık olur, kalbimiz ısınır!


Bir psikolog olarak değerlendirdiğim zaman, ışık temasi bizler için oldukca önemlidir. Işık, kurtarıcı, iyileştirici, güç verici ve aydınlığa çıkararak farkındalık verici bir tema olarak karşımıza çıkar her zaman.


Farkındalık temelli terapilerde, meditasyonda özellikle de yönlendirici meditasyonlarda da her zaman kullanılan sembol ışıktır.


Işık altında bakmak, ışığa yönelmek ne demektir sevgili okurlar? Objektif değerlendirmek, insanları ve olayları yarğılamamak, herşeyi olduğu gibi oldugu şekilde kabul edebilmek. Kimseyi ve hiçbir olayı değıştırmeye çalışmamak, olanların bizlerin en yüksek iyiliği için oldugunu kabul etmek, sisteme ve evrene güvenmek.  Bu davranış modellerini hayatımızda gerçekleştirebiliyor muyuz sevgili okurlar?


Işık içinde dengede kalabilmek, kendi zenginliklerimizi görerek ancak kimseyi kuçumsemeden, aşagilamadan, herkesi oldugu gibi kabul ederek, herkesin kendi hayat patıkasina saygi duyarak, sevgi ve şükran içinde yasamak! Dengenin bizler için önemini ve anlamını hiç yitirmeden günlerimize hakim olması! Uç duygularda salınmamak, huzurlu ve dengeli kalabilmek!


Işık altında herkesin bir oldugunu, herkese saygi ve sevgi göstermek gerektigini, egoistce davranmadan, karsı tarafı düşünerek ancak kendimizi de düşünerek verici olabilmek…


Sevgili okuyucular, gelin bu temalar üzerine düşünelim bu hafta… Kendinizi bunalmış ve daralmış hissettiginizde beyaz ışıgı hayal ederek, huzur ve dengeyi davet edin ruhunuza…


Sevgi, mutluluk ve ışık dolur bir hafta diliyorum!