14 Ağustos tarihinde Rusya Federasyonunun Su-34 ve Tu-22M3 bombardıman uçaklarının İran’ın Hamedan Hava Üssü'nden havalanıp Suriye'deki IŞİD ve El Nusra militanlarının Halep, Deyrizor ve İdlib'te konuşlandıkları stratejik yerleri bombalaması ve bu harekatta cephanelikler, eğitim kampları ve üç ayrı komuta merkezinin imha edilmesi, benim değerlendirmelerime göre, bölgedeki farklı politik bir gelişmenin habercisi.  

Bu olay Rusya ile İran arasındaki yeni bir askeri uzlaşmayı ve Rusya’nın  Suriye’de Beşar Esad rejimine yönelik verdikleri desteği gözler önüne seriyor. Belli ki Rusya ve İran'ın Ortadoğu'daki işbirliği bu yeni gelişme ile farklı bir boyuta taşınmanın eşiğinde. İşin içinde Türkiye-Rusya ilişkilerinin düzelmesi de var. Rusya belli ki Ortadoğu’ya yeni bir strateji ile yaklaşıyor ve yeni bir politika uygulayacak. 

Gerçekte İran’ın niçin Hamedan Hava Üssünü Rus silahlı kuvvetlerine açtığını merak ettim ve araştırmaya başladım. İlk durağım Al-Masdar haber sitesi oldu sonra da İran’daki iktidar ve muhalif medya kuruluşları. Olayın arkasındaki gerçekler farklı. Kazıyınca ortaya çıkıyor hemen. 

İran ekonomisi, 16 Ocak 1979 tarihinde gerçekleşen, Farsçada “Engelābe Eslāmi” olarak tanımlanan, Türkçeye çevirisi “İslam İnkilabı” olan devrimden sonra geçen 37 yıl boyunca Batı dünyasından gördüğü kasti baskılar ve yaptırımlar yüzünden hep güdük kaldı. Şah’ın ülke dışına gönderilişini ve İran’ın Batılıların mandasından çıkarılarak İslami bir devlet haline getirilmesini bir türlü hazmedemeyen Batılı devletler, her zaman ve her koşulda İran’a karşı üstü kapalı müeyyideler ve yaptırımlar uygulamaktan hiç çekinmediler. 

2006 yılında İran'ın nükleer faaliyetlerini içeren dosya ilk olarak BM Güvenlik Konseyi'ne götürüldü ve BM üyesi ülkelerin oylamasıyla da bu ülkeye uygulanan ambargolar tanındı. BM'de ambargoların süresi 4 kez uzatıldı. 

2010 yılına değin adı konmamış bir şekilde İran’ın ihracatının sınırlandırılması, batılı şirketlerin İran petrol ve doğal gaz sektörüne yatırım yapmalarının engellenmesi, İran’ın uluslararası ticari ortaklarla iş yapmasının kısıtlanması ve İran bankalarının kara listeye alınması şeklinde İran’a yaptırımlar uygulandı. 2010 yılından sonra da İran’ın nükleer santral kurma isteği çarpıtılarak daha ağır bir yaptırım, dışlama, izolasyon ve ambargolarla İran’ın boğazı sıkılmaya başlandı. Hedef her ne kadar Batı basınınca İran’ın nükleer teknoloji elde etmesini önlemek için ambargoların ve yaptırımların konduğu şeklinde gösterildiyse de, gerçek aslında İran’da 1979 yılında işbaşına gelen Humeyni’nin hayata geçirdiği İran İslam Devletini yıkmak ve gene Batı güdümünde ve Batı’ya körü körüne bağlı bir rejimi iş başına getirmek. 

İran ile Birleşmiş Milletler'in (BM) beş daimi üyesi ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya'nın oluşturduğu 5+1 ülkeleri arasında yürütülen müzakerelerde anlaşma sağlandığı açıklanınca 2016 yılının Ocak ayında tüm yaptırımlar, ambargolar ve izolasyonlar “güya” kaldırıldı.  Avrupa Birliği (AB) İran’a petrol, ticaret, sigorta, bankacılık, deniz taşımacılığı gibi alanlardaki ambargoyu kaldırdığını açıkladı ama hepsi hikaye. Tam bir “Batı yakası hikayesi.” 

İran’a ambargolar, yaptırımlar ve izolasyonlar aynen devam ediyor. İhracatı halen kısıtlı, Batı bankalarındaki paraları serbest bırakılmış değil. Yaptığı ihracatların parası halen İran’a ulaşmış değil. İran bankaları halen daha küresel sistemin dışında. ABD ise İran’ın ABD bankalarında bulunan 2 Milyar dolarına, 11 Eylül 2001 tarihinde New York’taki İkiz Kuleler saldırısında parmağı olduğu iddiası ile el koymuş durumda. Ortada İran’ı mahkum edecek ne bir belge var, ne mahkeme kararı ne de ispatlayıcı bir doküman.

Batı, İran’a karşı uyguladığı haksız yaptırımlar ve de kendisinin verdiği sözleri tutmaması nedeni ile İran’ı Rusya’nın kucağına kendisi zorla iteklemiş. Sıra bunun cezasını çekmeye geldi şimdi.