Parayı, makamı, rütbeyi, protokolü çok sevip de, bu bağlara çok düşkün olup da, güvenilecek, inanılacak, sevgiye ve saygıya layık olunabilecek hiç kimseyi, bu güne kadar tanıyamadım.


İnsanların icat ettiği bu kavramlara sıkı sıkıya bağlı olmak; aslında, ırk, dil, din, mezhep, futbol takımı fanatikliği kadar tehlikeli bağlılıklardır.


Daha da tehlikelisi, bu kavramlar kendisinde bulunmadığı halde, bulunan  kimselere karşı kendini adamaktır.


Saygı duyulacak yönleri insanın, bilgisi ve yetenekleri olmalıdır. O insanın aklını ve zekasını şahsının değil, tüm insanlığın hayrına kullanmasına saygı ve sevgi duyulmalıdır.


Saygıyı, sevgiyi hiç hak etmeyenler ise; parayı, makamı, rütbeyi, protokolü, bilgiyi, aklını, zekasını, yeteneğini, yetkilerini; insanları ezmek , insanların sırtına binerek yükselmek, şan ve şöhret kazanmak, insanları aşağılamak için vasıta, malzeme olarak kullanan  ve bundan garip bir haz, şeytani bir zevk alan  kimselerdir.


Bu kimseler en büyük koz veya silah olarak toplumun dini, milli duygularını ve geleneklerini  ileri sürerler ve ileri sürdükleri iddiaların güya sözde kahramanlıklarına soyunurlar.


Bu fıtrattaki insanlar kin, nefret, düşmanlık, iftira, intikam, kötülük duygularını çok derin yaşarlar.


Belki de kibir dediğimiz duygu, tüm bunların toplamını içermektedir.


Akraba, komşu, arkadaş, hemşeri, sıradan vatandaş ise bu kibir kuyusuna düşen, etkisiz hale getirmek çok kolaydır.


Ama politikanın, bürokrasinin, devletin, adaletin veya hukukun  tepesinde veya hatırı sayılır kademelerinde yer alabilmiş birisi ise, verdikleri zararların telafisi mümkün olmaz. Hatta bu zararlar bulundukları toplumda yüzlerce yıl iyileşemeyecek derin yaralar açar.


Kendisine sunulan makamları, rütbeleri, paraları, yetkileri; aşkı, sevgisi, ailesi, arkadaşı, dostları, çocukları ,milleti için, elinin tersi ilen iten insanlar gözümde hep birer kahraman olmuşlardır. Böyle insanları hepimiz tanımışızdır.


Ama hepimizin aklına gelen ilk örnek Mustafa Kemal Atatürk’tür.


Paraya, rütbeye, makama, protokole değil; sadece bilgiye ve milletine sımsıkı bağlıydı.


Çünkü inanacağı, uğrunda ölümü göze alarak savaşacağı başka bir değer bulamamıştı bu dünyada.


Bulsaydı eğer, kesinlikle o değer için savaşırdı ve kazanırdı.