Başbakan Binali Yıldırım, "Ortadoğu bölgesi, tarih boyunca farklı kültürlerin, din ve mezheplerin son derece renkli ve zengin miraslar bıraktığı bir medeniyet beşiğidir. Esasen bu yönüyle bütün insanlığa barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini geçmişte sunan bir bölgedir. Maalesef bugün tam tersine dünya haritasının tam ortasında alevlerin yükseldiği bir kaos dönemi yaşanmaktadır." dedi.

Yıldırım, Londra'daki temasları kapsamında, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü'nde (IISS) "Türkiye'nin Ortadoğu Perspektifi, Tünelin Sonunda Işık Var mı?" başlıklı panelde konuştu.

Başbakan Yıldırım, küresel ve bölgesel düzeyde yaşanan güvenlik sorunlarının uluslararası toplum olarak karşı karşıya kalınan sınamaların, kalkınma ve insani felaketlerle birlikte ön sıra için yarıştığını belirtti.

Bütün dünyanın, içinden geçilen bu dönemdeki kırılganlıklar ve hassasiyetler karşısında doğru siyasi kararlar vermesi gerektiğini ifade eden Yıldırım, Ortadoğu ile bir anlamda Türkiye'nin etrafındaki geniş coğrafyanın ele alındığını söyledi.

Türkiye'nin Ortadoğu'daki dinamiklerden birinci derecede etkilendiğini ifade eden Yıldırım, bu etkileşimi sadece tehditler ve fırsatlar penceresinde görmenin eksik olacağını dile getirdi.

Yıldırım, Türkiye'nin girişimci ve insani anlayışla belirli rolleri üstlenmek, belli sorumlulukları yerine getirmek ve meydana gelebilecek tehdit ya da fırsatları bölgenin faydasına dönüştürme adına büyük bir sorunluluk üstlendiğini vurguladı.

Türkiye'nin insani anlayışla çevresindeki insan faktörünü en ince detaylarıyla ele aldığını, bütün bunları yaparken Türkiye'nin her başarısının çevresini olumlu yönde etkilediğini anlatan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İsrail-Filistin sorunu ile gündemde olan Ortadoğu, 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgali, 2011 yılından bu yana Suriye'deki iç savaşın etkileriyle kanayan bir coğrafya haline gelmiştir. Ortadoğu bölgesi, tarih boyunca farklı kültürlerin, din ve mezheplerin son derece renkli ve zengin miraslar bıraktığı bir medeniyet beşiğidir. Esasen bu yönüyle bütün insanlığa barış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamanın en güzel örneklerini geçmişte sunan bir bölgedir. Maalesef bugün tam tersine dünya haritasının tam ortasında alevlerin yükseldiği bir kaos dönemi yaşanmaktadır. Bölgedeki kriz ortamından otorite boşluğundan, iç savaştan beslenen terör örgütleri, sadece burada bulunan ülkeleri ve komşularını değil giderek bütün dünyayı etkileyen bir belaya dönüşmektedir. Sadece sosyal, politik değil ekonomik alanda da son derece zengin potansiyele sahip bu bölgenin dünyanın enerji kaynakları bakımından ne kadar önemli olduğunu biliyoruz."

Başbakan Yıldırım, 7 yıldır Suriye'de iç savaşın devam ettiğini, 10 milyondan fazla insanın yerinden, yurdundan olduğunu aktardı.

- "Terör örgütleri otorite boşluğundan istifade ediyor"

Uluslararası toplumun Suriye'de akan kana son verme ve krizi çözme yönünde etki gösteremediğini söyleyen Yıldırım, şunları kaydetti:

"Suriye krizine verdiği tepkilerle Suriye halkının umutlarını ayakta tutan bir ülke varsa o da Türkiye. Halkın beklentilerini anlamamakta ısrar eden bir irade ile ülkedeki otorite boşluğunu fırsata dönüştürerek gündemi terörle yönetmeye çalışan, yaşadıkları ülkede ayrışmaya merhem olmak bir yana bu ayrışmaları derinleştirmeye gayret gösteren yapılar görüyoruz. Terör örgütleri buradaki otorite boşluğundan çok ama çok istifade ediyor. Orada terörün daha da büyümesine alan sağlıyor. Suriye'nin insanıyla içten içe yanarak bir enkaz haline dönüşmesine tabii ki 911 kilometre hudut uzunluğu olan Türkiye'nin kayıtsız kalması düşünülemezdi. Baskıdan ve yapılan saldırılardan kaçan milyonlarca insanı bağrımızı bastık."

- "Suriye'deki trajedinin ilacı olmak anlamında hiçbir devlet, hiçbir uluslararası örgüt Türkiye'nin üstlendiği yükten fazlasını omuzlamamıştır"

Başbakan Binali Yıldırım, Türkiye'nin, Suriye'deki insani krizi hafifletmeye dönük gayretlerinde hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığını belirterek, "Suriye’deki trajedinin ilacı olmak anlamında hiçbir devlet, hiçbir uluslararası örgüt Türkiye’nin üstlendiği yükten fazlasını omuzlamamıştır.”dedi.

Yıldırım, Londra'daki temasları kapsamında, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü'nde (IISS) "Türkiye'nin Ortadoğu Perspektifi, Tünelin Sonunda Işık Var mı?" başlıklı panelde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin her türlü fedakarlığı yaparak Suriye’de yaşanan insani krizi hafifletmeye çalıştığını söyledi. 

"Suriye’deki trajedinin ilacı olmak anlamında hiçbir devlet, hiçbir uluslararası örgüt Türkiye'nin üstlendiği yükten fazlasını omuzlamamıştır." ifadesini kullanan Yıldırım, şunları kaydetti:

"Ülkemizdeki Suriyelilere geçici koruma sağlıyoruz. Bu çerçevede barınma, beslenme yanı sıra sağlık, eğitim, iş hayatına erişim, sosyal hizmetlerden faydalanmalarını sağlayacak uygulamaları başlattık. Öyleki 6 yıl içinde Suriye'den ülkemize sığınan göçmenlerin 250 bin bebeği gözlerini dünyaya Türkiye’de açtı. Bugün 600 bin civarında çocuğa eğitim veriyoruz. Sağlık hizmetlerinden Türk vatandaşları nasıl istifade ediyorsa aynı şekilde istifade etmelerinin yolunu açtık. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyoruz. Bunu insanlığımızın, kültürümüzün büyük devlet olma geleneğimizin bir gereği olduğunu düşünüyor, bu şekilde hareket ediyoruz."

Suriyelilerin bir gün ülkelerinde barış olacağı ve geri dönecekleri hayaliyle yaşadıklarını anlatan Yıldırım, Suriye’de bir an önce kalıcı barışa, çözüme gidecek yolları uluslararası camianın birlikte hareket ederek açması gerektiğini söyledi.

- Astana Süreci 

Türkiye, Rusya ve İran’ın başlattığı Astana sürecine değinen Yıldırım, "Bu süreç, belirli bir noktaya kadar geldi. Gerilimi azaltma, ateşkesi sağlama noktasında oldukça önemli bir mesafe katettik." dedi.

Astana’nın Cenevre sürecine alternatif veya rakip olmadığını vurgulayan Yıldırım, "Bu süreç aslında Cenevre'de Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan ve Suriye’de teröre bulaşmamış bütün etnik yapıların temsil edileceği, devamlı bir istikrarlı yönetim için ön hazırlıktır." diye konuştu.

Bu konuda gerek koalisyon gücünü oluşturan ülkelerin, gerekse ABD’nin bundan sonra daha fazla sorumluluk alması gerektiğini vurgulayan Yıldırım, "Eminim ki çok uzun olmayan bir zaman diliminde Suriye meselesi nihayet çözüme kavuşacak ve bölgede yaşanan bu acılar, çileler nihayet bulacaktır.” ifadesini kullandı.

- DEAŞ ile mücadele

"Dikkat edilmesi gereken en önemli husus DEAŞ’la mücadeledir." diyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu mücadelede çok ciddi bir başarı sağlanmıştır. Tamamen yok edilmemiştir. Kurumsal olarak çökertilmiş ama ancak münferit hücrelerin devam ettiğini bilmekteyiz. Burada dostlarımızla ayrıştığımız bir noktayı ifade etmek isterim. Biz DEAŞ’la mücadele konusunda Fırat Kalkanı çerçevesinde çok önemli bir iş yaptık ve 3 bin 600 DEAŞ mensubunu etkisiz hale getirdik Suriye topraklarında. Ayrıca ülkemize girmeye çalışan 50 binin üzerinde yabancı savaşçıyı, 54 farklı ülkeden gelenleri kapıdan geri çevirdik. 5 binden fazla DEAŞ mensubunu da gözaltına aldık, 3 bin civarında tutuklandı, hapse atıldı. Bir yandan hukuki mücadele devam ederken, bir yandan da güvenlik esaslı mücadele aynı kararlılıkla devam ediyor.” 

ABD’nin Suriye’deki DEAŞ’la mücadelesini Barack Obama yönetiminde alınan bir kararla PYD/YPG’yi kullanarak yürüttüğünü belirten Yıldırım, "Bunun, NATO’da müttefik olduğumuz ABD’ye usulü dairesinde doğru bir yaklaşım olmadığını defalarca anlattık. Bize söylenen şu oldu, 'Biz DEAŞ’la mücadeleyi çok önemsiyoruz. Dolayısıyla bu konuda her türlü imkanı değerlendirmek zorundayız. PYD/YPG ile DEAŞ mücadelesi bizim bir tercihimiz değil, bir mecburiyettir.' Tabii bunu biz anlamakta zorlanıyoruz. Ne zamandan beri bir terör örgütünü yok etmek için başka bir terör örgütüyle işbirliği yapılıyor? Ciddi devletlere yakışan bir durum değil." şeklinde konuştu.

Yıldırım, Türkiye’nin ABD’den beklentisini şu sözlerle dile getirdi:

"Olan oldu. Şimdi DEAŞ da gündemden çıktığına göre bu mecburiyetten vazgeçmek ve birlikte Suriye'nin geleceği, barışın, huzurun sağlanması için, yeniden imarı için birlikte çalışmalıyız. İnşallah bunu başarabiliriz. Bu yönde beklentimiz günden güne artmaktadır.”

- İran

Türkiye’nin, Suriye’de ve Irak’ta terörle mücadelesine yönelik iddialara da değinen Yıldırım, "Bizim itirazımız Kürtlere değil, Irak’ta da Suriye’de de eline silahı alan, füzeyi, bombayı alan, masum insanları katleden eli kanlı terör örgütüyledir. Bunlarla iş tutanlar, bunları cesaretlendirenler, bölgeye iyilik etmiyorlar." diye konuştu.

İran’ın bölgedeki politikalarına da değinen Yıldırım, Türkiye’nin asırlardan beri İran ile iyi komşuluk ilişkileri içinde olduğunu vurgulayarak, "Ancak biz hep şunu söylüyoruz; din ve mezhep konusu asla ülkelerin bir siyaseti olamaz, bu yolla ülkeler şekillendirilemez. Din insanların başının üzerinde yeri olan bir şeydir. Din ağız hizasına geldiği zaman sorunlar başlar." şeklinde konuştu.

"Farklı düşünebilir, inanabiliriz.Yapmamız gereken birbirimizin inancına, düşüncesine, hatta uygulamalarına saygı göstermek." ifadelerini kullanan Yıldırım, "Hristiyan olsun, Müslüman olsun, Şii olsun, Sünni olsun.. ne olursa olsun hepimiz Cenabıhak'kın yarattığı kullarız. Dolayısıyla mezhep yarıştırırsak, dinleri yarıştırırsak, bunun sonunda huzur yok, üzüntü var, göz yaşı var, kan var, kavga var." dedi.

"Biz bölgede herhangi bir inancın, herhangi bir mezhebin üstün olma ve yayılması konusundaki gayretleri iyi niyetli gayretler olarak görmeyiz ve buna karşıyız." diyen Yıldırım, "Bunu muhataplarına açıkça söylüyoruz ama diğer yandan da bölgemizde yeni sorunlar, telafisi imkan dahilinde olmayacak daha büyük karışıklıklara meydan verecek müdahalelerden de kaçınılmasının elzem olduğunu düşünüyoruz. O bakımdan Batı dünyasının, NATO’nun geleneksel bir üyesi olan Türkiye’nin bölgedeki rolü gittikçe artmaktadır. Burada yaşanabilecek her türlü yeni gelişmede Türkiye kilit bir rol oynamaktadır." diye konuştu.

Türkiye’nin ABD, AB, NATO ülkeleri, Rusya, İran arasında dengeyi sağlayabilecek ve bölgede istikrarın, barışın teminine katkı sağlayacak ülke olduğuna işaret eden Yıldırım, "Amacımız huzuru, barışı, istikrarı kalıcı hale getirmek, diğer yandan da ülkemizin Ortadoğu'da Batı'nın güvenliğinin de bir teminatı olarak varlığını sürdürmesini sağlamak." ifadelerini kullandı.

- "Suriye’de bir noktaya geldikten sonra Yemen meselesiyle de uluslararası camia daha fazla meşgul olacak"


Başbakan Binali Yıldırım, "Nasıl biz Amerika’ya diyoruz ki 'PYD ve YPG terör örgütüdür, bunlarla DEAŞ’ı yok etmek için işbirliği yapmayın', bize dönüp diyorlar ki 'Bu bir seçim değil, bu bir mecburiyet.' Ben de diyorum ki S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet." dedi.

Yıldırım, Londra'daki temasları kapsamında, Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsünde (IISS) düzenlenen "Türkiye'nin Ortadoğu Perspektifi, Tünelin Sonunda Işık Var mı?" konulu panelde konuşma yaptı.

Yıldırım, Türkiye’nin NATO’nun en önemli üyelerinden biri olduğunu hatırlatarak, "Bizim NATO’yu zayıflatma gibi hiçbir niyetimiz yok. NATO, bölgede gerekli rolü oynamayı sürdürdüğü sürece biz NATO ile çalışmaya bağlıyız." diye konuştu.

NATO’nun, maruz kaldığı dış tehditler karşısında Türkiye’nin yanında yer almadığını belirten Yıldırım, özellikle hava savunma sistemi konusunda Türkiye’nin çağrılarının karşılıksız kaldığını söyledi.

"NATO’nun gelmesi ve toprağımızı koruması çağrısında bulunduk ancak kimsenin geldiği yok. NATO şimdi bir rol oynamayacaksa ne zaman oynayacak?" diyen Yıldırım, buna karşın Türkiye’nin 50 yıldan fazladır üyesi olduğu NATO ile çalışmaya devam edeceğini ve verdiği sözü tutacağını bildirdi.

Katar ile komşuları arasındaki krize de değinen Yıldırım, bunu onaylamadıklarını vurguladı. Yıldırım, "Bölgede yeterince sorun var. Daha fazlasını da istemiyoruz. Bu nedenle sakin olmalarını söylüyoruz. Sadece Katar'a değil aynı zamanda Suudi Arabistan'a, Mısır'a, Bahreyn'e, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğerlerine de." ifadelerini kullandı.

Bu durumun sürdürülebilir olmadığını belirten Yıldırım, çözüme diyalog ve barış yoluyla ulaşılabileceğinin altını çizdi. 

Mısır’da geçen cuma namazı sırasında düzenlenen terör saldırısının ardından Türkiye'nin de yas ilan ettiğinin hatırlatılması üzerine Yıldırım, böyle bir vahşete hiç kimsenin kayıtsız kalamayacağını belirterek, şunları kaydetti:

"Bir günlük yas ilan ettik. Artı, Mısır Başbakanına ben başsağlığı ve geçmiş olsun telgrafı gönderdim. Sayın Cumhurbaşkanımız aynı şekilde başsağlığı mesajı yayımladı. Yani başından beri bizim Mısır halkıyla Türk halkı arasında bir sorun yok. Biz kardeşiz. Yüzyıllardan beri kardeşiz, ortak medeniyetimiz var, ortak dinimiz var, geçmiş tarihimizde çok büyük ortaklıklarımız var. Problem o değil. Problem, biz bunu yaşadık, demokratik yollardan seçilen bir cumhurbaşkanının darbeyle alaşağı edilmesi. Bu Mısır’da oldu, bizde de yapılmak istendi. Bizim milletimiz buna izin vermedi. Buradaki sorun bununla sınırlıdır. Mısır’la, Mısır halkıyla ilişkilerimizi geliştirmek için bundan sonra daha çok gayret edeceğiz, yani herhangi bir ihtilafımız da yok. Halklar arasında zerre kadar bir sorun yok."

- "Uzun vadede Esed’in Suriye’de geleceği olmaz"

Suriye’de çözüm süreciyle ilgili bir soru üzerine Yıldırım, ülkede yaşananların sorumlusunun rejim olduğunu söyledi. "10 milyon insan ülkeyi terk etti, 700 bine yakın insan hayatını kaybetti.” diyen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"'Şimdi, tamam bunlar oldu, bunları unutalım, tekrar Esed’in başkanlığında, rejimin başkanlığında Suriye'de yeni devleti inşa ederiz.' Bunu ne kadar gerçekçi buluyorsunuz? Soruyorum bu salonda. Bunlar unutulacak mıdır? Evlerinden, barklarından, yerlerinden yurtlarından olan canlarını kurtarmak için Türkiye’ye sığınan 3,5 milyon insan, 'Ya zararı yok Esed bunları bize yaptı ama biz unuttuk' diyebilecek midir? Bu sorunun cevabı verilsin. Esed'le geleceği Suriye'nin geleceği inşa edileceğini söyleyenlerin bu soruya cevap vermesi lazım. Biz, çözümden yanayız. Eğer başlangıçta bu bir ihtiyaçsa, olabilir ama uzun vadede Esed’in Suriye’de geleceği olmaz, bunun bilinmesi lazım." 

Suriye’nin geleceğiyle ilgili kararın, halkı tarafından verilmesi gerektiğine işaret eden Yıldırım, "Biz bu kararı veremeyiz. Bir dayatma yapamayız. Sürdürülebilir birşey değil. Bundan da hiçbir sonuç çıkmaz. Biz, başından beri söylediğimiz yerdeyiz. Ama çözüm uğruna ne fedakarlık yapılması gerekiyorsa bunu yapmaya her zaman Türkiye hazırdır ve bunun için de başından beri gayret göstermektedir." diye konuştu.

Türkiye'nin Rusya'dan satın aldığı S-400 füze sistemiyle ilgili bir soru üzerine Yıldırım, "Cevap basit. Nasıl biz Amerika’ya diyoruz ki 'PYD ve YPG terör örgütüdür, bunlarla DEAŞ'ı yok etmek için işbirliği yapmayın', bize dönüp diyorlar ki 'Bu bir seçim değil, bu bir mecburiyet.' Ben de diyorum ki S-400’ler bir seçim değil, bir mecburiyet." yanıtını verdi.

"Topraklarımızı korumak zorundayız." ifadesini kullanan Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bunu, NATO ile yapmak isteriz. Bunun için de çok gayret ettik. Ama maalesef sesimizi duyuramadık. Bakın biz Patriot'u almak istedik, olumlu cevap almadık. Eurosam almak istedik, olumlu cevap almadık. Bize sadece satmak istiyorlar. Tamam da biz satın almak istemiyoruz. Biz, madem NATO'nun bir üyesiyiz, stratejik ortağıyız, biz bu teknolojiye birlikte sahip olmak istiyoruz. Bütün buralardan sonuç alamayınca mecbur kaldık. Çin’e de gittik, Rusya'yla da görüştük ve Rusya'yla da S-400 konusunda mutabık kaldık. Büyütecek birşey değil. Bu bizim NATO üyeliğimize, NATO sisteminin entegrasyonuna zarar verecek bir iş de değil. Örneği de var. Yunanistan’da S-300 var. Orada sorun olmuyor da neden Türkiye’de sorun oluyor bunu anlamakta zorlanıyorum.”

- "Türk ekonomisi konusunda maksatlı propoganda var"

Bir soru üzerine Türkiye’nin ekonomisinin güçlü olduğunu vurgulayan Yıldırım, ekonominin büyüme oranına dikkati çekti. Yıldırım, yıl sonunda ortalama yüzde 6-7 arasında bir büyüme gerçekleşmesinin beklendiğini dile getirdi.

Son bir yılda 1 milyon 400 bine yakın yeni iş üretildiğini ve üretim sektörü ve yenilikçi teknolojilere teşviklerin sürdürüldüğünü belirten Yıldırım, bankacılık sisteminin de birçok Avrupa ülkelerindeki bankanın göstergelerinden daha iyi olduğunu kaydetti.

Türkiye’nin bir problemi bulunduğunu söyleyen Başbakan Yıldırım, bunun da finansal piyasalarda kısa vadeli dangalanmalar olduğunu belirterek, şöyle devam etti:

"Bu dalgalanma geçen yıl darbeden sonra da yaşandı. Hemen hızlı kararlar aldık, hızlı tedbirler aldık ve buradaki sorunu ortadan kaldırdık. Şu anda da Türk bankacılık sistemi, Türk ekonomisi konusunda maalesef bir dedikodu, bir maksatlı propoganda var. Yani, Türk lirası bir anlamda test ediliyor. Acaba Türkiye ekonomisini Türk lirası üzerinden yorabilir miyiz? Burada sorunları büyütebilir miyiz? Burada bulunan bulunmayan herkesin bilmesini isterim ki Türkiye ekonomisi yeterince güçlüdür. Gerekli araçları vardır. Tedbirleri alıyoruz, almaya devam edeceğiz. Siz hiç merak etmeyin, yatırımınıza aynen devam edin. Bu kadar tecrübeniz var. Türkiye son 10 yılda 15 tane buna benzer atakla karşı karşıya kaldı, hepsini de bertaraf etmeyi başardı." 

Yemen’deki duruma da değinen Yıldırım, şunları kaydetti:

"Suriye, Irak, Katar krizi çok ön plana çıkınca Yemen ile Libya biraz gündemin arkasına düştü maalesef. Tabii Suudi Arabistan’ın orada çok daha önemli bir sorumluluk alması gerekiyor. Son zamanlarda insani yardım konusunda imkan sağlamaları olumlu bir adım. Bunu takdir ediyoruz. Tabii orada da yine maalesef bu mezhepsel ayrışmanın getirdiği bir sonucu yaşıyoruz. O yüzden de biz şu anda insani yardım bakımından Yemen’e, Somali’ye bu boyutuyla destek oluyoruz. Ancak Suudi Arabistan meseleyi biraz güvenlik meselesi olarak görüyor ve o şekilde karşılık veriyor. O bakımdan zannediyorum şu Suriye’de bir noktaya geldikten sonra Yemen meselesiyle de uluslararası camia daha fazla meşgul olacak ve orada da bir çözüm geliştirilmiş olacaktır.

Artık bölge çok yoruldu, sorunlardan çok yoruldu. Eğer burada gerekli sorumluluğu alıp, dikkatli adımlar atmazsak telafisi imkansız daha büyük bir felaketle karşı karşıya kalabiliriz. Bu insanların da artık huzur içinde yaşamaya, geleceğini inşa etmeye hakkı olduğunu düşünüyorum ve Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında yer alan 5 daimi üye başta olmak üzere bütün BM’nin üyelerinin bu bölgedeki sorunlara duyarlı davranmasını bekliyoruz. Buna hakkımız olduğunu düşünüyoruz."