TAYFUN SALCI
LONDRA

İngiltere Başbakanı David Cameron, hafta başında The Times gazetesi için kaleme aldığı makalede İngiltere’de yaşayan 190 bin Müslüman kadının İngilizce bilgisinin yetersiz olduğunu öne sürerek, hükümetin ayıracağı 20 milyon sterlinlik kaynakla bunlara yönelik İngilizce kurslarını destekleyeceğini açıkladı.

Cameron'ın projeyle ilgili aynı gün verdiği demeçte, terörle mücadele ile Müslüman kadınlara İngilizce kursu projesi ilişkilendirerek,  "İngilizce bilmek insanları DAEŞ'in mesajlarına karşı dirençli hale gelmesine yardım edecektir" ifadesini kullanması kamuoyunda tepkilere neden oldu. 

Cameron’ın, hükümetin terörle mücadele stratejisi kapsamında gündeme getirdiği projeyi değerlendiren Londra merkezli İslami İnsan Hakları Komisyonu kurucusu Merali, Müslüman kadınların İngilizce bilgisi ile aşırılık ve radikalleşme arasında herhangi bir ilişki kuran hiçbir araştırma bulunmadığına dikkat çekti.

İngiltere Başbakanı Cameron’ın projeyi sunarken kullandığı dili eleştiren Merali,  "Bu tür bir politik söylemin de yaratılmasında rol oynadığı nefret ortamı, Müslümanlara karşı sokakta da nefret yaratıyor. Sıradan insanların, gerçek sorunları ile bunların nedenlerini görmelerini önleyecek şekilde Müslümanları toplumsal sorunlarla ilişkilendiriyor" diye konuştu.

- "Gerçek sorunları saklamaya dönük manevra"


İngiliz hükümetinin Müslümanları, toplumun dikkatini dağıtmak için araç olarak kullandığını belirten Merali, "Cameron’ın Müslüman kadınlara yönelik hücumu aslında İngiltere’nin gerçekte karşı karşıya olduğu sorunları saklamaya dönük bir manevra. Asıl sorunlar kemer sıkma politikaları ve önemli ölçüde artan yoksulluk ile bunu etkileridir" değerlendirmesinde bulundu.

Merali, ülkede Müslümanların sürekli bir gündem maddesi olarak tutulduğuna vurgu yaparak, "İngiltere’de Müslümanlar için av mevsimi açılmış gibi hissediyorum. Hükümetin gözü kesinlikle Müslümanların üzerinde" dedi.

Başbakan Davim Cameron geçen hafta Leeds'de camii ziyaret etmişti

"Cameron’ın ve seleflerinin ortaya attığı 'biz' ve 'onlar' zihniyeti Müslümanlara karşı nefreti teşvik ediyor ve toplumu kutuplaştırıyor" diyen Merali, bunun İngiliz hükümetinin sürekli olarak dile getirdiği "toplumsal birlik" kaygısıyla da çeliştiğini kaydetti.

- "Hükümetinin teklifi tamamen siyasi"

Londra merkezli İslamiyet Araştırma Vakfı İletişim Direktörü Remona Ayl da genel olarak kadınların sosyo-ekonomik güçlenmesine yardımcı olacak girişimleri desteklediğini, ancak David Cameron’ın projesinin içinde sunulduğu çerçeveyi yanlış bulduğunu bildirdi. 

"İngiliz hükümetinin teklifi tamamen siyasi" ifadesini kullanan Ayl, "Müslüman kadınlara İngilizce dersi verilmesi teklifi olumlu birşey gibi görülebilir ancak bu aşırılık ve radikalleşme çerçevesinde olmamalıydı" dedi.

Britanya Müslüman Birliği Başkanı Dr. Ömer el-Hamdun da Müslüman kadınların İngilizce öğrenmesinin gençlerin radikalleşmesini ve DAEŞ gibi örgütlere katılmasını önleyecek bir tedbir olarak sunulmasını yanlış bulduğunu belirtti.

"İngilizce konuşamayan Müslüman kadınların sayısı az olsa da Cameron’ın bu konudaki girişimini memnuniyetle karşılıyoruz" ifadesini kullanan el-Hamdun, şunları kaydetti:

"Başka dillerin yanı sıra İngilizce de konuşabilen Müslüman kadınların topluma katkısının olumlu olacağına inanıyoruz. Bu, kadınları eğitimlerini sürdürmek için daha iyi bir noktaya taşıyacağı gibi, ailelerinin geçimine katkı vermelerini de kolaylaştıracaktır. Ancak benzer sorunları yaşayan farklı inanç grupları arasından sadece Müslüman kadınların seçilerek konu edilmesi kaygı verici." 

İngiltere Başbakanı Cameron, The Times makalesinde yıllardır İngiltere’de yaşamalarına rağmen, yaklaşık 190 bin Müslüman kadının ya çok az İngilizce konuştuğunu ya da hiç konuşamadığını ileri sürmüştü. Ülkedeki Müslüman sivil toplum örgütlerinin çatı kuruluşu Britanya Müslüman Konseyi ise Cameron’ın verdiği sayının Müslüman kadınların yüzde 22’sine tekabül ettiğini, halbuki İngilizce sorunu yaşayan kadınların oranının yüzde 6 olduğunu açıklamıştı.

Cameron’ın makalesinde kullandığı "Eğer İngilizce konuşmanızı geliştirmezseniz, bu durumun Birleşik Krallık'ta kalışınıza yönelik bir etkisi olabilir" sözleri de İngiliz kamuoyunda Müslüman kadınlara yönelik üstü kapalı bir sınır dışı edilme tehdidi olarak yorumlandı.

İngiltere'de halihazırda aile birleşmesi kapsamında, ülkeye gelen yetişkinlerin temel İngilizce bilgisine sahip olması koşulu bulunuyor. Cameron, bu kapsamda ülkeye gelenlerin 2  buçuk yıl içinde İngilizcelerini geliştirdiklerini bir sınava girerek göstermelerinin de bekleneceğini açıkladı. Cameron, sınavı geçemeyenlerin ülkede kalacaklarının "garantisinin verilemeyeceğini" kaydetti.

İngiltere'de uzun süredir terör ve aşırılıkla mücadele çalışmaları kapsamında gündeme getirilen uygulamalar tartışma konusu.

"Prevent" (Önleme) adı altında yürütülen bu çalışmalar kapsamında yerel yönetimler, eğitim kurumları, sağlık tesisleri,  cezaevleri ve dernekler "radikalleşme" riski altında görülüyor. Cameron'ın Müslüman kadınların İngilizce bilgisi ile radikalleşme arasında kurduğu ilişki ile "aile ortamı" da bir bakıma bu listeye dahil edilmiş oldu.

İngiliz hükümeti, yıllık 40 milyon sterlinlik bütçesi olan "Prevent" programının sadece radikal İslam ile bağlantılı değil, genel olarak terörizmle mücadele için oluşturulduğunu savunsa da, daha çok Müslümanların bu stratejiyle mercek altına alındığı biliniyor. 

İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda'dan oluşan Birleşik Krallık'ta yaklaşık 3 milyon Müslüman yaşıyor. Bu sayının 2030 yılına kadar 5,5 milyona ulaşacağı öngörülüyor.