SELMAN AZAMİ
LONDRA

İngiltere nüfusunun önemli bir kısmının Müslümanlara nefret, bağnazlık ve şüpheyle yaklaştığı mevcut ortamda, medyanın İslamofobiyi körüklemede herhangi bir rol oynayıp oynamadığını sorgulamak mühim.

 - İNGİLİZ MEDYASI İSLAM’I VE MÜSLÜMANLARI ADİLANE RESMETMİYOR

İnsan, medya çalışanlarının, gazetecilik vazifelerini yerine getirirken daha sorumlu olmasını bekliyor, fakat maalesef ki İngiliz medyasında İslam ve Müslümanların adil bir şekilde resmedildiklerini göremiyoruz. Meselâ, geçen seneki Paris saldırılarından sonra The Sun gazetesi, yayımladığı bir anket haberinde, her beş İngiliz Müslümandan birinin DAEŞ teröristlerine sempati beslediği iddiasını manşete taşıdı. The Sun, bu haberde, İngiliz Müslümanlarının Suriye'de savaşanlara yönelik tavrına dair bir anket sorusunu yanlış yorumlamıştı, çünkü soru, sadece DAEŞ tarafında savaşanları kastetmiyordu. Ayrıca aynı şirketin gayrı-Müslimlerle yaptığı daha önceki bir ankette de, ankete katılan kişilerin yüzde 14'ünün Suriye'de savaşan Müslümanlara sempati duyduğu ortaya çıkmıştı. "Sempati" kelimesi, haberde "DAEŞ'e destek" anlamında kullanılmıştı, fakat Suriye iç savaşına dâhil bulunan çok sayıda grup var ve "sempati" hislerinin sadece DAEŞ'e yönelik olduğu imasında bulunmak, gerçeğin yanlış yansıtılması anlamına geliyor.

İngiliz Müslümanlarının adaletsiz bir şekilde haberleştirilmesinin diğer bir örneği, İşçi Partisi'nde Antisemitizm üzerinden yaşanan kavgayla Londra belediye başkanlığı seçim kampanyasında İslamofobi konusunun medyaya yansımaları arasındaki çelişkilerdi. Bu iki durum arasındaki çelişki bizi, neyin ırkçılık olduğunu ve toplumumuzdaki iki menfur ırkçılık türü olan Antisemitizm ve İslamofobiyi ölçmede farklı parametreler olup olmadığını sorgulamaya sevk ediyor. İşçi Partisi'nden birkaç politikacının Yahudilerle ilgili yaptığı hiç de hoş olmayan yorumlar, her çeşit haber yayın organında enine boyuna işlendi, fakat büyük ölçüde göz ardı edilen şey, Londra belediye başkanlığı seçimlerinin, seçimi kaybetmekte olan Tory Partisi’nin adayı Zac Goldsmith tarafından, İşçi Partili rakibi ve şu anda Londra Belediye Başkanı olan Sadık Han'a yönelik çok çirkin bir İslamofobi kampanyasına dönüştürülmüş olduğuydu. Goldsmith, özellikle Daily Mail'e yazdığı ve 7/7 (2005) bombalı saldırılarının fotoğraflarının eşlik ettiği makalesinde, Sadık Han'ın teröristlerle ilintili olduğu imasında bulunmuştu. Bazı medya organlarında, bir Müslüman fert hakkında herhangi bir olumsuz durum söz konusu olduğunda, anında onun inancını konu etme kültürü var; halbuki suçu irtikap eden bir gayrı-Müslimse, onun inancı hemen hiçbir zaman mesele edilmez. Medya, Goldsmith'in Yahudi bağlantısını gündeme getirmemekte ne kadar haklıysa, kimsenin bu tür küçük meselelere takılmamasının beklendiği bir toplumda Han'ın itibarını tezyif etmek için onun Müslüman kimliğinin kullanılması o derecede şaşırtıcıdır. Diğer bir örnek de, Ulusal Öğrenci Birliği (NUS)'un ilk siyahi Müslüman başkanı olarak seçilmesinden sonra Malia Bouattia'ya yönelik medyada başlatılan saldırılardır. Bu haberlerde, Bouattia'nın DAEŞ'i kınamayı reddettiğine dair yanıltıcı suçlamalar yer almış, Bouattia bu iddiayı şiddetle reddetmişti.

Ana akım İngiliz medyasının İslam'ı ve Müslümanları sunuş tarzı, sıradan Müslümanların hayatlarına ciddi ölçüde etki ediyor. Gazetecilerin, Müslümanlara yönelik nefret suçlarının azaltılmasında oynamaları gereken çok önemli bir rol bulunuyor, ama onların İslam'a ve Müslümanlara yönelik ortaya koydukları temsillerin, durumu daha da kötü hale getirdiğine dair öneriler mevcut. Cambridge Üniversitesi'nde son yapılan bir araştırmaya göre medya, esasen, İngiliz Müslümanlara yönelik artan düşmanlığı körüklüyor. İngiliz Müslüman Konseyi'nin sözcüsü Mikdad Versi, geçtiğimiz günlerde yazdığı bir makalede Müslümanlar hakkında kullanılan kışkırtıcı başlıklar ve haberlerin bir dökümünü verdi ve bu yayınların editörlerinin "medyadaki bu probleme sahip çıkmalarını ve onu çözebilmek için bir anlamı olacak adımlar atmalarını" istedi. Baker ve arkadaşları tarafından 2013'te yapılan 'medyanın İslam söylemi' konulu araştırma, İngiliz medyasının bazı mensuplarının, radikallerin ekmeğine yağ sürdüğü, zira teröristlerin de İslâm'ın bu tarz olumsuz medya temsillerini, gençleri, dinlerine savaş açılmış olduğu imasıyla Batı karşıtlığı konusunda nüfuz altına alabilmek için kullandığı neticesine varmıştı. 

- AYRIMCILIKLAR ARASINDA AYRIM MI YAPILIYOR?

Son yayımlanan kitabımda, Yahudilik, İslam ve Hıristiyanlığın İngiliz medyasındaki tasvirlerindeki dil ve iktidar arasındaki ilişkiyi inceledim. Araştırmamda, örnek haber metinlerine dair evvela kendi dil analizimi yaptım ve, algılarını veri olarak toplayabilmek için, aynı haberleri dindar olan ve olmayan gruplara gösterdim. Medyanın büyük çoğunluğunun, üç dini farklı işlediklerini, İslâm'ı ise diğer ikisinden çok daha olumsuz bir şekilde temsil ettiklerini çalışmam net bir şekilde göstermişti. Etnosentrizm, İslam ve Müslümanlar hakkında böylesi olumsuz haberlerin en temel sebeplerinden biri olduğu ortaya çıktı. Seküler İngiliz medyasında bu etnosentrik tutum, İngiltere'deki Müslüman gazetecilerin orantısız derecede düşük olan sayısına bağlanabilir. Londra'daki City Üniversitesi'nin bir raporuna göre İngiltere'deki Müslüman nüfus yüzde 5 olmasına rağmen İngiliz gazetecilerin sadece binde 5'i Müslüman.

Medyanın inanmamızı istediği şeyin aksine, güncel bir ankete göre İngiltere'deki etnik azınlıkların yüzde 93'ü bu ülkeyle ilgili olumlu duygulara sahip, burada yaşamaktan dolayı gurur duyuyor ve İngiliz siyasi sistemine saygı besliyor. Essex Üniversitesi Sosyal ve Ekonomik Araştırma Enstitüsü'nün 2012'de yaptığı diğer bir araştırmaya göre Müslümanlar İngiliz olmaktan dolayı (yüzde 83), genel topluma göre (yüzde 79) daha büyük oranda gurur duyuyor. Ne yazık ki medya, İngiliz Müslümanlara dair bu gerçek resmi aktarma konusunda başarısız olmuştur.

 - MEDYA MÜSLÜMAN ÇOĞUNLUĞUN GÖRÜŞLERİNİ ESAS ALMALI

İfade özgürlüğü demokrasimizin temel taşlarından biridir, fakat bu özgürlük esasen sorumluluğa bağlıdır. İngiltere'de yaklaşık 3 milyon Müslüman yaşıyor ve onların ezici çoğunluğu İngiliz vatandaşı olmaktan gurur duyuyor. O yüzden medyanın, İslam ve Müslümanlarla ilgili haber yaparken Müslüman nüfusun çoğunluğunun görüşlerini dikkate alması çok önemli. Medya çalışanlarının, modern küresel siyasete bağlı olarak âdeta zincirinden boşanma süreci yaşayan ve giderek artan derecede kutuplaşan bir toplumdaki vazifelerinin önemini anlamaları gerekiyor. Hassas konularda habercilik yaparken sorumlu davranmak son derecede önemlidir. Müslümanlar, İngiliz toplumunun ayrılmaz bir parçasıdır ve medya da, bu çeşitliliği pekiştirme hususunda pozitif bir rol oynayabilir ve toplumlar arasındaki bölünmelere hizmet etmek yerine birliğe katkıda bulunabilir.

Mütercim: Ömer Çolakoğlu

Dr. Selman Azami, Liverpool Hope Üniversitesi'nde İngiliz Dili alanında öğretim üyesidir. Araştırma alanları çift-dillilik, eğitimde dil, dil, din - medya ve reklamcılık dilidir. 'Medyada Din Temsilleri: Linguistik Bir Analiz' (Palgrave) isimli kitabı geçtiğimiz günlerde İngiltere'de yayımlanmıştır.