Süsleme objelerine ilginiz varsa İngiltere seferinizden birkaç tane porselen eşya almak uygun olur kanaatimce. Zira Avrupa’nın sayılı porselen üretici firmaları arasında İngiliz kökenli firmalar da vardır ve Kuzey Amerika’dan Uzakdoğu’ya kadar ünlüdürler. İngilizce’de Çin sözcüğünü küçük harfle ‘china’ şeklinde yazarsanız bu porselen anlamına gelir ki porselenin ana vatanı Çin diyarına işaret eder.

İngiliz porselenlerinin en güzellerinden biri ‘dream cottage’ damgası ile İngiltere’nin köy hayatını betimleyenleridir ve İngilizlerin kalbinde köylerinin çok ayrı bir yeri vardır, bazıları gerçek olamayacak kadar güzeldir. Hatta salgın zamanlarında da en tekin yerler eski zaman salgınlarında olduğu gibi gene kırsal bölgeler, köyler ve o köylerin bazen taştan ve bazen de ‘saman damlı evleri’ ile geniş avlularıdır.

Günümüzde özenilen yaşam tarzı olsa da fakirlik dolu, pis ve toplumun en alt kesiminin yaşadığı yerler olduğunu kitaplar yazmaz sadece, insanlar da anlatır.

İngiltere’nin planlı köylerini kuzeyden gelen Norman denilen kavimler kurdular. Köylerin gelişimi şehir planından farklı ve daha serbest bir üslupta olsa da köy tipi yerleşim için de plan ve standart anahtar sözcüklerdir. Genelde her köyün kendine has gelişimi olsa da ‘green' denilen köyün otlağı, köy pazarının da kurulduğu ‘high street’ denilen ana caddesi ve arka cadde ve sokakları vardır. Bir köy odası, kilisesi ve kendine has ‘pub’ vardır. Okul ise yoktur, zorunlu ve standart eğitimin başladığı ondokuzuncu yüzyıl sonuna kadar eğitim ‘pazar okulu’ denilen tek güne sığdırılırdı, kilise bünyesinde yapılırdı ve dini eğitimin yanında okuduğunu anlama becerileri kazandırmak amaçlanırdı. Daha sonra standart eğitime geçildi ve eğitim kiliseden bağımsız oldu ama İngiltere’de hala en iyi okulların kilise okulları olduğuna dair düşünce yaygındır.

Ayrıca ekonominin tarımsal üretime dayandığı ve kölelik sisteminin yaygın olduğu onsekizinci yüzyıl öncesi dönemden kalma yerel beyin malikanesi olan ‘manor’ denilen büyük ev de bazı köylerde hala vardır ki genellikle müzeye dönüştürülmüştür. Bahçe düzenlemelerine bayılacağınız bu tip yerlerde bir yorgunluk kahvesi içmek veya süt eklenmiş İngiliz çayı hoşunuza gidecektir. İyi bir çay içicisi iseniz süt eklenmiş İngiliz çayının tadı sizin de tadınızı kaçırabilir…

Köylerde genellikle yerel malzeme kullanılır ve bu bazen taş, bazen saman ve bazen de tuğladır. Ancak kırmızı tuğla malzemenin daha yeni olduğunu belirtmek gerekir.

Köylerin en çekici ve rüyadaymış hissi veren evleri saman damlı evleridir. Bu evlerin izolasyonu sağlamdır ve rüzgara karşı güçlüdürler. Ayrıca günümüz bakış açısı ile çevresel zararlarının da az olduğu ve doğa ile uyum içinde oldukları söylenebilir. Mesela kereste gereksinimi azdır. Şimdilerde su, kanalizasyon, gibi konfor unsuru elemanların eklenmesiyle çekici hale gelen bu evler özellikle veba salgınının ölüm evleri olarak bilinir. Çünkü yoğun samanlı çatılar farelerin yerleşmesi için en ideal yerlerden biridir ve bu durum ev sakinlerinin çoğunlukla ölmesi ile neticelenir. Ancak salgın zamanlarında köy de nüfusunun ölümler dolayısıyla azalması hayatta kalanların ekonomik durumunun ve yaşam koşullarının iyileşmesini sağlamıştır. Çünkü azalan işgücü ağır kölelik şartlarının değişmesi neticesini getirmiştir.

1980 ve 1990’lı yılların Demir Leydi lakaplı kadın başbakanı Margaret Thatcher’ın soyadının da işaret ettiği ‘thatch’ saman ev ve ‘thatcher’ ise saman dam ustasıdır. Kocası işadamı olsa da dedelerinin bu işle iştigal ettiği soyadından anlaşılır.

Türkiye’de olduğu gibi İzmir’in Şirince ve Birgi’si, Karabük’ün Safranbolu ile şehir içi kalmış diğer evleri, Fethiye’nin Faralya’sı gibi İngiltere’de de Gloucestershire’deki Bibury, Cornwall’daki Cadgwith Cove, Doğu Sussex‘teki Rye köyleri meşhur olsa bile tüm köyler görülmeye değerdir. Ancak bizim köylerimize çoğu zaman önemli bir etki katan doğal doku, deniz veya coğrafi özellik köyü veya beldeyi çekici kılarken İngiltere’nin köylerine insan yapımı bir etki hakimdir. Köy yaşamının devam ediyor olması, doğallığı ve bozulmamışlığı, turist kafilelerinin akınına uğramaması ve yaşı ile hala daha farklılık göstermektedir.

Bugün İngiltere’nin herhangi bir köyünden geçerken bazen köyde olduğunuzu anlayamayabilirsiniz. Bu durum etrafta otlayan hayvanların, gübre kokusunun ve daha ziyade ülke genelinde kır ve kent yaşam standardında gözle görünür bir farklılık olmayışından kaynaklanmaktadır. Köylere konut yapma uygulamasının yaygınlaşmaya başladığı bu dönemde eski ile yeninin bir arada yaşatıldığı köyler bu düşünceden tamamen uzaklaştırır sizi. Ayrıca tek katlı eski taş evler köylerin dışında da karşınıza çıkabileceği için bazen nasıl bir yerleşim yerinde olduğunuzu anlayamayabilirsiniz.

Ama Shakespeare’in doğduğu ve yaşadığı Avon Nehri üzerindeki Stratford kasabasına giderseniz ve sadece eşinin iyi korunmuş onaltıncı yüzyıl evini görürseniz bu tip evlerin gerçek olamayacağı düşüncesine kapılabilirsiniz. Çünkü orası müzedir ve iyi korunmuştur. Yeniden tasarlandığını ve hatta stilize edildiğini düşünebilirsiniz.

İngiltere’yi turist olarak gezerken veya İngiltere’de yaşayıp gezerken görülmezse eksik kalacak bir şeydir. Yarım günlük bir köy ziyareti size bu toplumun sosyal kodlarıyla alakalı ciddi deneyimler kazandıracaktır. O sebeple ziyaret ettiğiniz akrabanızdan veya rehberinizden sizi mutlaka bir köye götürmesini istemelisiniz.

İyi gezmeler!