Taksi şoförü maskesini burnunun üstüne çekerek düzeltti, “Burası 5 yıl öncesine kadar 5 bin nüfuslu bir kasabaydı abi” dedi, “Bu gördüğünüz dev binaların hepsi 5 yaşından küçük. Şimdi nüfusu 30 bini aştı. Eskiden yazları böyle yanmazdık. Her yer ağaç ve tarlaydı. Artık yaşanmaz oldu” dedi…

Kepez, Çanakkale’nin İzmir’e doğru çıkışındaki bir sahil kasabası. “Kepezli değilim ama o eski halini ben de hatırlıyorum” diyerek sohbete katıldım… “Nerelisin abi?” sorusuna da nedense “Londralı” diye yanıtladım. Bu soru Londra’da sorulsaydı, “Akşehirliyim” derdim…

“Abi” dedi bizim kaptan ve devam etti, “Ankara Anlaşması’yla ben de Londralı olmak istiyorum. Bu konuda hanımı da ikna ettim. Brexit’ten dolayı ne zamana kadar başvurma hakkım var?”

“Eee o zaman elini çabuk tut. 31 Aralık’ta son buluyor. Araya Noel tatili falan da girer” dedim ve sordum, “Evliymişsiniz de. Zor olabilir sizin için. Niye gelmek istiyorsunuz ki? Memnun değil misiniz işinizden, memleketten?” diye sordum.

“Ben aslında harita mühendisiyim abi” dedi ve sürdürdü, “Uzun süre işsizlikten sonra baba mesleği taksiciliğe başladım. Plaka bize ait değil. Aracı babamla dönüşümlü kullanıyoruz. Hani şükür kazancımız da iyi sayılır fakat üniversiteyi haybeye okumak dokunuyor be abi. Ayrıca 2 yaşında bir kızım var. Ona baktıkca üzülüyorum. ‘Ona iyi bir gelecek sunmak için gidelim’ diyorum. Hanım da bu nedenle razı oldu zaten. Gerçi babam sürekli A Haber’i izlediği için memleketi toz pembe sanıyor ama burada her şey kötüye gidiyor inanın. Bir insan dünü arar, yarından korkar mı hiç abicim? Biz öyle olduk…”

Genç şoförü dinlerken turkuaz mavi denizle, boncuk mavi gökyüzünün öpüştüğü noktada batmak üzere olan kocaman kırmızı topu seyrediyorum. Sahilde maskeleri çenesinde piknik yapanların çay keyfi, omuz omuza sevgililer, uzun çizmeleriyle denizde balık avlayan gençler gözüme takılıyor. Rüzgar üfür üfür esiyor. Keşke delice esse de hüznümü dağıtsa. Betonlaştırılan tarlalara mı, üniversiteli işsiz gence mi yoksa onun küçük kızına olan kaygısına mı yanayım?

26 Mart’ta yitirdiğimiz can dostum Avukat Muhammet Çankıran’ı düşünüyorum sonra. Bizim kaptana “Bu işin piri dostum Muhammet’e telefon et. Halden anlar. Üstelik para pul da almaz. Başvurunuzu da en iyi şekilde yapar” derdim. Taksiden inerken telefonumu verdim genç arkadaşa, “Bir yardımım olursa sevinirim. Ankara Anlaşması uzmanı avukat geçinen pek çok çakal var piyasada. Aman dikkatli ol lütfen” diyebildim. O da, “Umarım Londra’da da yollarımız kesişir abi” dedi. “Umarım” dedim, “Umarım…”

Birleşik Krallık’ın (BK) 31 Aralık’ta fiilen AB’den ayrılmasıyla Türkiye ve AB arasındaki bir anlaşma olan “Ankara Anlaşması”na ilişkin yükümlülükleri de ortadan kalkıyor. Ankara Anlaşması, Türkiye ile o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) üyesi ülkeler arasında ticaretin geliştirilmesi ve iş hacmini artırmak amacıyla 12 Eylül 1963’te imzalandı. Garip ama gerçek, Türkiye Cumhuriyeti’nin unuttuğu bu anlaşma 2000’de Londra’da açılan bir davayla 2002’den itibaren uygulama alanı buldu.

Türkiye’nin Londra Başkonsolosu Brexit sonrası Ankara Anlaşması’nın yerine geçecek bir anlaşma için çalışmalar yapıldığını belirtmesine karşın anlaşmanın sonlanmasına 4 ay kala bu konuda henüz bir açıklama yapılmadı. Oysa vatandaşlar için Ankara Anlaşması bir fırsattı. AKP hükümeti Türkiye’nin stratejik ortağına bastırsaydı ikame bir anlaşma yapabilirdi” diye düşünüyorum. Yapmamasının nedenini de “Kendi tanımıyla ‘FETÖ üyelerinin’ göç yolunu tıkamak” diye yorumluyorum…

Ankara Anlaşması, AB ile işbirliği anlaşması imzalamış olan ülkelerin vatandaşlarına, BK tarafından verilen bir iş kurma izni vizesi sayılıyor. Ankara Anlaşması AB üyesi bütün ülkeleri bağlayan bir anlaşma olmasına karşın BK’de bu kadar cazip olmasının nedeni ise BK’nin göçmenlik yasasına uygun olarak ülkede 5 yıl (2018’e kadar 4 yıldı) çalışanlara sürekli oturum hakkı tanıyor olmasıydı.

BK açısından bakarsak. Brexit sonrasında AB içi ve dışından ülkeye gelecek göçmenlerin hepsine aynı puanlı göçmenlik yasasını uygulayacak. Ülkeye beyin göçünü sağlayacak yeni yasayla Afrika başta olmak üzere yoksul ülkelerin yetişmiş insan kaynaklarını çalacak. Oysa Ankara Anlaşması sadece iş kurma üzerineydi ve göreceli de olsa masumdu.

(acikgazete.com)