İngiltere’yi gezerken, görkemli meydanları, binaları, müzeleri gölgede bırakan muhteşemliğiyle İngiliz Monarşisi’ne ait saray-kale-konutlar hep ilgi odağıdır. Kralların-kraliçelerin ve onların yakın aile bireyleri yakından takip edilir, haklarındaki dedikodular ilgiyle ve merakla beklenir. Hele ki bunlar hoş, güzel giyimli ve ilginizden hoşlandıklarını hissettiren hanımlarsa.

Tabi tarihin tekrar ettiğini, İngiliz Kraliyet tarihine bakarak anlayacak değiliz ama Sussex Dükü ve düşesinin hanedanın beraberinde aşırı iş yükü getiren kıdemli statüsünden feragat etme kararı her ne kadar hanedan mensupları için sevimsiz olsa da 84 yıl önceki tahttan feragat etme kriziyle şahane benzerlik oluşturan enteresan bir durumdur.

İngiltere tahtının prenslerinin sevdaları uğruna koşarak popülerlik kazanmalarının yanında aileyi ve hanedanın geleceğini tehlikeye sokma konusunda epeyce iyi olduklarını söylemek gerekir.

20. yüzyılın en büyük aşk hikayesi İngiliz Kralı 8. Edward ile Amerikalı bir dul kadın arasındadır. Bu ilişki 1936 yılında kralın tahttan feragat etme kararına doğru gider ve İngiliz Monarşisi’si tehlikeye girer. Başka sorunlar da vardır elbette; mesela tahttan çekilen kralın ne yapacağı, nerde yaşayacağı, yerine kimin geçeceği gibi…Yerine geçecek kişi kardeşi Albert Frederick Arthur George Windsor’dır ama kral olmak için yetiştirilmemiştir, kekemedir, endişeli ve huzursuz bir mizaca sahip olması da kekemeliğinin zaman zaman konuşmasına engel olmasına sebep olmaktadır.

Esas ilginç olan hikaye tüm haklarından ve krallık görevinden feragat eden ve kalan yaşamını sürgünde geçiren, insanın gözlerini üzerinden alamayacak kadar yakışıklı olduğu söylenen 8. Edward’ın hayatına giren kadın Bessie Wallis Simpson’dır.

Bu Amerika’lı kadın bir kere boşanmıştır, ikinci eşi iş adamı Ernest Simpson isimli bir gemi simsarıdır. Evlendikten sonra İngiltere’ye taşınırlar ve İngiliz yüksek sosyetesine dahil olurlar. Wallis Simpson o zamanın Galler Prensi Edward ile 1931 yılında tanışır, beş yıl sonra 1937 yılında Edward kral olur, Wallis boşanır.

Ocak 1937’de başlayan krallık Aralık 1937’de sona erer…adeta babası 5. George’un dediği gibi… ‘Bu oğlan ben öldükten sonra kendisini 12 ayda mahvedecek’. İngiliz kral-kraliçeleri aynı zamanda İngiliz Kilisesi’nin başıdır ve boşanma kabul edilmez, boşanmış bir kadın ile evlilik ise asla kabul edilmez ve üstelik Wallis Simpson iki kere boşanmıştır. Kendisi için iki kere dul anlamına gelen ‘twice divorce’ denir. Yaşanan sıkıntılar anayasal krizinin çıkmasına sebebiyet verir. Kral Edward hiçbir kurum ve kişiden destek göremez ve en sonunda tahttan çekilir. Ancak bu krizlerin en büyüğü olur elbette.

Veda konuşmasında ‘..anayasaya göre artık konuşmam bile mümkün değildir…kral ve imparator olarak görevime birkaç saat önce son verilmiştir…Şunu bilmenizi isterim ki kararımı verirken ülkeyi ve imparatorluğu unutmadım…Bana inanmalısınız ki sorumluluklarımı ve görevimi sevdiğim kadının desteği olmadan yerine getirmem mümkün değildir ve ayrıca bilmelisiniz ki bu karar yalnızca benim kararımdır ve hayatımın en kıymetli kararıdır. Herkes için en iyi olanı budur…Arada sırada doğduğum ülkeye gelebilirim. Krala muvaffakiyetler dilerim. Tanrı sizi kutsasın! Tanrı Kral’ı korusun’ der.

Ülkeden ayrılır, Fransa’ya yerleşir, onun için Windsor Dükü ve karısı için de Windsor Düşesi ünvanları çıkarılır ki aslında böyle bir ünvan İngiliz tarihinde hiç olmamıştır. Sadece cenaze törenleri için gelir, kısa kalır, 1972 yılında 77 yaşında Fransa’da ölür, cenaze töreni ‘ait olduğum topraklar’ dediği ülkesinde yapılır ve Windsor Kalesi ebedi istirahatgahı olur.

İşte bu İngiliz Monarşisi’nin iki Amerikalı gelininin benzerlikleri ikisinin de dul olması ve prenslerini aynı yaşta bulmaları değil elbette. Wallis için baştan çıkaran kahpe kadın gibi ifadeler kullanır. İngiliz basını kendisinin İngiliz Monarşi’sine en büyük zararı veren yabancı olduğunu yazar. Kral Edward bir duldan ziyade saygıdeğer bir kasiyer ile evlenseydi bundan daha asil olurdu denir. Sussex Düşesi Megan için de prensi bilinmezliğe sürüklüyor denilmeye başlandı bile…hilekarca ve bencilce…

Sevgilisini/eşini ailesinden uzaklaştıran, ülkeyi gözyaşına boğan Windsor Düşesi medya tarafından şeytanlaştırılır. Yeni çiftin görevden çekilme kararı elbette ki daha çok yeni ve etkileri kilisenin de başı olan bir kralın tahttan feragat etmesi ile aynı olamaz. Ancak Londra’nın ünlü Madame Tussauds Mumya Müzesi kraliçenin yan tarafında sergilenen mumya heykellerinin yerini değiştirdi. Düşesin hamisi olduğu Ulusal Tiyatro da hamilikten çekilmesini istedi.

Finansal durumlarında da bir benzerlik söz konusudur aslında. Edward tahttan ayrılırken İngiltere topraklarına kralın izni olmadan bir daha gelmemek kaydıyla kendisine bir ödenek ayrılmıştı. Yaşamlarının geri kalan kısmında pek de para harcamadan başkalarının sırtından, gittikleri yerde ağırlanarak yaşadılar ve harcamalarının sınırı olmadı. Eski kral kardeşi yeni kraldan Balmoral ve Sandringham’daki mülklerinin gelirini yaşadığı sürece kendisine vermesini istedi. Ayrıca Devlet bütçesine ait olması gereken 1 milyon pounddan fazla bir miktarı da herkesten gizli tuttuğu ortaya çıktı. Tüm bunların üstünde karısı için savurganca harcayacak ve kıymetli taşlardan oluşan bir koleksiyon alacak kadar parayla ülkeyi terk etti. Winsdor Düşesi 1986 yılında ölünce satılan bu koleksiyon 50 milyon Dolar eder. Windsor Düşesi de Sussex Düşesi de Amerika’da savurganca alışveriş yaparlar. Birincisinin neler aldığı artık önemli değil ancak ikincisinin doğum öncesi New York’ta verdiği partinin gecelik fiyatının 75 bin Dolar olduğu not edilmeye başlandı.

Çiftin ekonomik olarak da özgür olmak istediklerine dair beyanatları da uzmanların yıllık gelirlerini analiz etmelerine sebebiyet verdi ki Galler Prensi Charles’a ait Cornwell menkullerinden kendilerine yıllık 2.3 milyon Pound düşerken çekildikleri görevin yıllık getirisi sadece 115 bin Pound’tur ve bu da bozuk para gibi az birşeydir. Bu da çiftin çeşitli yerlerde konuşma yaparak, özel jetlerinin harcaması olarak kullanabilecekleri küresel ısınma dersleri vererek rahatlıkla edinebilecekleri bir gelirdir deniliyor.

Tüm bunların yanında Amerikan basınının ne yazdığına da bakmak gerekir. New York Times ve New York Post külliyatlı şeyler ortaya çıkarmaya başladılar. Yazılar yazarların etnik kökeni ve şahsi görüşlerini yansıtıyorlar haliyle…zenci yazarlar düşesin dışlanarak ırkçılığa maruz kaldığını yazarken daha sağduyulu yaklaşanlar kendilerini ‘uluslararası korunan kişiler’ olarak tanımlayan bu iki insanın bulunacakları diğer ülkelerdeki yüksek koruma giderlerinin vergi mükelleflerine nasıl yansıyacağını sorgulamaya başladılar. Ancak bu olayla meşgul gazeteciler ve haber okuma peşinde ki halk Avustralya’da koalaların tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduklarını ve seçilerek geldikleri için her eylemlerinin caiz olduğunu düşünen dünya lideri dediğimiz şahısların halkları düşürdükleri durum ise az veya hiç konuşulur olmuş.

Son olarak da İngilizce’nin yeni kelime üretme kabiliyetinin müthiş olduğunu söylemek gerekir. Bu görevden çekilme ülkenin Avrupa Birliği’nden çekilmesine benzetilerek ve ve mimarının Megan Markle olduğu ileri sürülerek ‘Megxit’ olarak isimlendirildi bile.