Mert insanların eksikliği solunuyor alınan her nefeste ve kahrediyor insan, namertlerin arasında sıkışıp kalışına.  Sahte sevgiler, yalan aşklar ve sahtekar duygular yükseliyor her bir köşeden sessizce yıkarak. 

 

Kan kusturuyor ölümlere ve yaşanası değerlere yanlızlık, ve bitişlere kurban veriliyor hayat, onursuzca.  Can çekişen iniltiler heryanı kapladıkca, zalimlikler daha da fazla sarıyor damla damla acı gözyaşlarını, ve umudun yolunu kesiyor keskin bir bıçak gibi kanatırcasına.

 

Sıcak bir dost yüreğine o kadar muhtaç hisseder ki insan benliğini, hangi yürekte ateş var zannetse ona meyleder hesapsızca, ama düşünemez, ateş yakar ve küller kalır tek hatıra olarak geride. 

 

Korkularına yenilip, güven duygusunu tadamayacağını bildiği halde, tereddütler de yaşasa, duymazdan gelir tüm “git” demeleri ve kulaklarını tıkadığı an’da dondurmak ister zaman’ı. 

 

Madem silemeyecekti gözyaşlarımı, o zaman niye ağlattı deriz kendi ıssızlığımıza ve dokunuruz tek başına kalmış yürek kalabalıklığımıza.  Kalabalık ama, bir o kadar da tek başınadır aslında, inandığımız tüm yalanlar ve kendi başına kalmışlığımız.  

 

Çırpınır durur ve çareyi çaresizlikte ararız en dipsiz kuytularda.   Dar geçitlerin alışılagelmiş kurbanlarından olur ve zaten yitirdiğimiz, ama yitirdiğimize inanmak istemediğimiz “gel” demelere sıkılan kör kurşun yaralarıyla boğuşur dururuz.

 

Muallakta bırakılan tüm “biz”lere direnir, bitmesini istemez ve kahrını çekeriz tüm cevapsız soruların.  Hüzün izleri taşıyan şarkıları yaren bilir ve bir darbe yeriz tüm düşüncelerimizden en acıtan haliyle. 

 

Sarhoş olup dimdik yürümeye çalışır ve körlüğe gark olmuş bakışlarımızla yola devam etmek isteriz, çarpmadan en aciz düşüncelerimize.  Sendeleriz ve düşeriz bazen en ıssız uçurumlardan, değemeyiz, amansız ve zamansız yaşananlara, ve artık yaşanmasın demelere.

 

Hep uyumak isteriz, unutmak istercesine tüm sırtından vurmaları, fakat bu defa da zaman olur en acımasız katilimiz ve alıp götürür, geride kalan ne varsa hayat belirtileri taşıyan. 

 

Ömrümüzün tüm koridorlarında,  sersemlik içinde kıvranır ve bir serzeniş bekleriz ufuktan, tokat gibi kalbimize çarpacak .  Aslında kalp yüzümüz mosmor kesilmiştir gelen onlarca uyarıcı darbeden, fakat hiç anlamamış ve yere serilmişizdir, kör bakışlarımızla hiçbir umut ışığı göremeden.

 

Hep veren el olmaların yıkılışının yolu, hep alan el olan menfaat avcılarından geçer, yenik düşer tüm temiz sevgiler ve gerçek sandığımız dostluklar. 

 

Sersemlik koridorundan çıkmaya çalışırken duygularımız, çırpınışlarımıza hiç mecalimiz kalmamıştır, bir gün doğumu misali umut saçan.  Koridorun sonunda bizi bekleyen bir bataklığın varlığını hissedişimiz aldatmış ve koridorun içinde oyalamıştır “sen”lerle tüm “ben”lerimizi.  Oysaki, koridorun içinde sersemlikle hemhal oluşlarımız, zaten en büyük bataklıkmış ve ondandır tüm boşa kürek çekişlerimiz, çok geç anlamışızdır.

 

Kullanılmasına izin verdiğimiz tüm hislerimizi, tellatlar duyurur cellatımızın gülen simasında.  Çok mu geçtir yeniden doğrulmak ve dik durmak için tüm yaşanmışlıklara, yoksa hala bir ışık var mıdır göz kamaştıran yolun sonunda?

 

Başkalarına verdiğimiz hayatımızı, son bir hamle ile geri almalı ellerinden ve bitirmeliyiz kalbimizde tek taraflı tüm feda edişleri. 

 

Son bir mecal bulup ayağa kalkmalı ve  dur demeliyiz tüm yenilgilere. 

 

Hayat bizim ve bir daha geri gelmeyecek yaşam, unutmamak için bu son şansımız ve ikinci bir “biz” yok artık müsvetteye çekecek.