İmam Hatipler en yüksek öğrenci mevcuduna 28 Şubat 1997 öncesinde ulaştı, o dönemde orta öğretim kurumlarındaki oran, yüzde 7-9 civarındaydı.

Geride yüzde 93\'lük bir öğrenci kitlesi vardı.

O dönemde dindar insanlar, İmam Hatip\'in varlığını savundular. Çünkü İmam Hatipler, çocuklarının ahlaki değerlerini korumak için bir sığınma alanıydı. Diğer okullar devlet tekelindeydi ve dindar insanların oraya bir eğitim dili empoze etme imkânları yoktu. İHL\'ler de devlet okullarıydı ama her nasılsa toplum, devletten böyle bir \"özel alan\" koparabilmeyi başarmıştı. İHL\'lerin devletle halk arasında bir gerilim alanı olması da, devletin bu okullara \"kalben\" ısınamamış olması sonucu idi.

Aslında, çocuklarını başka okullara gönderen velilerin de, iyi bir eğitim, ahlaki duyarlılığa sahip gençler yetişmesini arzulamadıkları tabii ki söylenemez. Ama Türkiye\'de eğitim adına halk, hep umduğunu değil \"devlet\" adına servis edileni yemek zorunda kalmıştır.

16 milyonun sorumluluğu

Bugüne gelirsek...

Şu andaki iktidarın başında İHL mezunu bir kişi bulunuyor.

28 Şubat operasyonunu yaşayarak gelen AK Parti\'nin İHL\'ler konusunda özel bir duyarlılık sahibi olduğunu söylemek mümkün. O yüzden, 28 Şubat\'ın İHL\'ler üzerindeki tırpanını ortadan kaldırmak gibi bir misyonu ifa etmesi, toplumla girdiği zımni sözleşmenin sonucu sayılabilir. Ve o yüzden, yeni bir eğitim formatı üzerinde çalışırken, İHL\'lerin durumunu dikkate alması, 28 Şubat dönemindeki kayıpları gidermesi ve daha iyileştirmeler yapması normaldir.

Ancak, iktidar olduğunuzda, İHL\'ler gibi tüm eğitim sistemi ve tüm okullar sorumluluk alanınıza girer.

Bu yıl, ilk-orta öğretim kurumlarında 16 milyon çocuk-genç eğitime başladı.

Yani her sabah Milli Eğitim Bakanı\'nın sırtında 16 milyon çocuğun-gencin sorumluluğu yükleniyor. Onun yanında 700 bin öğretmenin sorumluluğu ve ailelerin beklentisi...

Talim Terbiye Kurulu eski Başkanı Prof. Dr. Ziya Selçuk\'un bir yazısında okumuştum: \"Her öğretmen, diyordu, sınıfta çocuklara sadece \"hişşt çocuklar\" dese, bununla şu kadar saatlik bir kayıp yaşanır.\" Böyle büyük bir ölçek içinde yaşıyor eğitim camiamız.

10 yıldır AK Parti yönetiyor Türkiye\'nin eğitim sistemini. 10 yılda tabii ki bir şeyler yapıldı. Ancak şimdi, bir tür \"reform hamlesi\" noktasına gelindi.

Peki reform yapacak iradeyi kuşanabildik mi, bunun hazırlığını yapabildik mi, Türkiye böyle bir hamleye hazır mı?
Önce bu hamlenin kaçınılmaz olduğunu, Türkiye\'nin ancak böyle bir hamle ile mevcut insan potansiyelini işlevsel hale getireceğinin muhakkak olduğunu söyleyelim.

En önemli problem

Sonrası ise...

Ben, bu noktada en önemli problemin henüz \"devletin hüviyeti\" ve \"toplum kimliği\" noktasında yaşanan ciddi belirsizlikler olduğu kanaatindeyim.

Henüz, zihniyet demokratikleşmesi noktasında, \"Toplum nasıl bir eğitim istiyor\" sorusunu soracak ve \"Toplumun isteğine cevap veren bir eğitim\" cevabını verecek seviyeye gelemedik. Mesela hâlâ birçok insan \"Azınlık grupların eğitim talebine evet ama çoğunluğun talebine karşı aman ha\" yaklaşımı içinde. Nedir bu? Bu işte o, anti demokratik devlet damarıdır. Ve yaşıyor hâlâ.

İbrahim Betil, Taraf\'tan Neşe Düzel\'e özetle \"Toplum kız çocuklarını öyle okutacaksa bırakın ilkokulda da başörtüsü olsun, gerekirse ayrı kız okulları olsun\" diyor. İşte bu ana bakışı kastediyorum. Eğitim, eğitim, eğitim. Ama toplumla boğuşmadan. Toplumun değer yargılarını gözardı etmeden.

Ne yazık ki toplum talebine böylesine duyarlı olan İbrahim Betil bile, \"Okul ibadet yeri değildir\" diyerek, toplumla çelişik bir duruşu göze alıyor.

BUGÜN