Biliyorsunuz, dün yine Türkiye tarihinde bir ilk gerçekleşti. İrtica ile Mücadele Eylem Planı ve İnternet Andıcı davalarının birleştirilmesinin ardından, savcılık tarafından adliyeye davet edilen eski (bazı dil sevdalısı arkadaşlar sabık deyince; sabıkalı dediğimi zannedip bozuluyorlar, sağlama alalım 'eski' kelimesini kullanalım da, bir de bunu açıklamak zorunda kalmayalım!) Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, savcılığa gitti, ifade verdi, sorgu sonunda da tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedildi.

Bu, cumhur için küçük, Cumhuriyet için büyük bir adımdı, çünkü Türkiye'de ilk kez, yaptıklarının "hikmetinden sual olunmaz" genelkurmay başkanlarından birine, hukuk önünde, yapıp-ettiklerinden sual edildi. Poyrazköy'den çıkan Law'lara 'boru', İrtica ile Mücadele Planı belgesine 'kağıt parçası' diyen İlker Başbuğ'a, TCK'nın 314/1. maddesince "örgüt yöneticiliği" ve 312/1. maddesi gereğince de "cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs" suçlarından tutuklanması istemiyle mahkemeye sevkedilmek suretiyle, "hukuk boru değildir Paşa" denildi.

Peki, Başbuğ'un darbeye teşebbüsle suçlanmasına yol açan İrtica ile Mücadele Eylem Planı neydi? Genelkurmay'da tezgahlanan sözkonusu plandan birkaç madde örnekleyerek hatırlayalım:

* Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okul öğrencilerine ait ibadet, görüntü ve haberlerinin medyada yoğun olarak yer alması sağlanarak, Milli Eğitim Bakanı kamuoyu nezdinde yıpratılacaktır.

* AKP mensuplarının ülkemizde ekonomik krizin etkisinin ciddi olarak hissedildiği bir dönemde, lüks yaşamlarından taviz vermedikleri yönünde haberler yaptırılarak, bu durumun hem "İslam anlayışıyla çeliştiği", hem de uygulamaya çalıştıkları "halk adamı" yaklaşımlarının gerçeği yansıtmadığı konusunda kamuoyu bilgilendirilecektir.

* Ermenistan ve Yunanistan ile ilgili kamuoyunda tepki uyandıracak haberler sürekli gündemde tutularak milliyetçi partilerin tabanının genişletilmesi sağlanacaktır.

* AKP mensubu kilit haberleşmeciler tarafından kamuoyuna çelişkili açıklamalar yaptırılarak, AKP içerisinde ciddi anlamda anlaşmazlık ve bölünmeler yaşanıyormuş şeklinde algılanması sağlanacaktır.

* Son dönemde geniş yankı bulan ses kayıtları konusunda bilgi kirliliği yaratmak üzere irticacılar tarafından yayınlanmış gibi gösterilecek, ama dinleyenlerin bizi haklı bulacağı tarzda ses kayıtları düzenlenecektir.

* İhbara dayalı ev baskınları yaptırılarak, buralarda silah ve mühimmatın yanı sıra, Fethullah Gülenciler ile irtibat kurulması istenen oluşumlara (Yahudilik, CIA, MOSSAD, Moon Tarikatı, Humeyni vb.) ait objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.

* "Fethullah Gülenciler gemi azıya aldılar, doğrudan TSK'ya saldırıyorlar" teması işlenecek, bu kapsamda muhafazakar vatandaşların bile "pes doğrusu biz de elhamdülillah müslümanız, ama Gülenciler resmen TSK'ya saldırmak için provokasyon yapıyorlar" dedirtecek çalışmalar yapılacaktır.

* İrticacı TSK personeline yapılan operasyon kapsamında tespit edilememiş diğer irticai TSK personeline yönelik korkutucu propaganda geliştirilerek, bu kişilerin hata yaparak tespit edilmeleri veya kendiliğinden çözülmeleri sağlanacaktır.

İnternet Andıcı ise, İrticayla Mücadele Eylem Planı kapsamında, Genelkurmay'ın değerli paşalarının yine üzerlerine vazife olmayan fişleme ve mevcut TC hükümeti aleyhine kara propaganda ve kamuoyunu yönlendirmek amacıyla kurdukları 42 internet sitesinde yapılan haberleri konu alıyordu.

Evet, dün eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ'a, "Hesap ver, Paşa" dendi. Dün hukukçular, bu ülkede hukuksuzluğun kim tarafından icra edilirse edilsin, hesabının sorulabileceğine dair içimize bir damlacık su serpti. Dün, kimsenin yaptığının yanına kâr kalmayacağına dair yüreğimizde bir umut çiçeği filizlendi.

Hemen belirteyim; ne kimseye kişisel bir kinim, ne de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bağlı herhangi bir kuruma özel bir antipatim yok. Asker düşmanı da değilim, ordu karşıtı da...

Ancak milletten yetki almış (bu yetki CHP'ye, AK Parti'ye, MHP'ye ya da BDP'ye verilebilir) herhangi bir hükümeti, aynı milletin tercihi hilafına; kendinde, kıymeti kendinden menkul bir vatan bekçiliği ve vatan seviciliği vehmederek devirmeye kalkışmak; o hükümete değil, bizzat millete yapılmış bir ihanettir. Ve bu hıyanet en ağır şekilde cezalandırılmayı hak eden, ulus üstü bir suçtur.

Hatırlayalım: Darbecilik, "Nürnberg Şartı ile kabul edilmiş ve devletlerin kendi kanunlarında yer almasa bile suçun oluşumu halinde takip etmek zorunda oldukları uluslararası hukukun buyruk kuralı niteliğine sahip insanlığa karşı suçlar" kapsamındadır (kaynak: wikipedia).

Karar, vatan ve millet için hayırlı olsun, hayırlara vesile olsun diyelim.