ABD Başkanı Trump’un Türkiye karşıtı tutumu ve düşmanlığı tüm dünya gündeminde konuşulmaya devam ediyor. ABD’nin Türkiye’ye yaptırım kararına karşı, Türkiye’nin milli bir direniş sergilemesi dikkat çekiyor. Türkiye, Amerika hatta dünya kamuoyu bu konuya odaklanmışken, Hollanda’da birdenbire bir Türkiye karşıtı rüzgar estirildi. Tabiri caizse, ortada fol yok yurmurta yok iken, özellikle  Hollanda’da bazı medya kuruluşları ve siyasetçiler adeta bir anti Türkiye kampanyası başlattılar. Böyle bir kampanyanın, uzun süredir kriz yaşayan Türkiye-Hollanda diplomatik ilişkilerinin iyileşme sürecine girdiği günlerde yapılmasına bir anlam veremedik doğrusu.

Söz konusu kampanya, geçtiğimiz hafta başında ‘Radikalizm, terörizmle mücadelede, Hollanda’da Türk çevrelerinde ölü bir nokta’, ve ‘Yetkililer radikal Türk gençlerine hakim değiller’ haberleriyle başladı. İkinci dalga, Hollanda NOS Televizyonunun ‘Türkiye Hollanda’da Hafta Sonu Okullarını finans edecek’ haberiyle yaşandı. NOS’un bu haberi mal bulmuş magribi gibi bir çok medya kuruluşu tarafından (Telegraaf, AD, NRC, de Volkskrant, RTL televizyonu, Het Financieele Dagblad, v.b.) haberleştirildi. Sosyal İşler ve Çalışma Bakanı Koolmees, her ne kadar 'Ne var bunda, yasak değildir’ açıklamasını yapsa da, bir çok siyasi, iktidar ve muhalefet mensupları, yapmış oldukları açıklamalarla, tutuşan ateşe benzin döktüler.

Ve bazı Türk asıllı yazarlar da, her zaman olduğu gibi harekete geçerek, köşe yazılarında Türkiye’nin daha açıkcası Başkan Erdoğan’ın bu proje ile Hollanda Türklerini kontrol edeceğini yazdılar.

Ve olan oldu tabii ki. Medya organlarının ve siyasilerin açıklamalarından bir iki gün sonra, T. C. Amsterdam Başkonsolosluğuna ateşli bir saldırıda bulunuldu. Konsolosluğun ateşe verilmek istenmesiyle, Türkiye ve Türkler, Hollanda gündemini oluşturmaya devam etti. Bir saldırgan yakalandı. Umarım bu saldırılar artmaz ve saldırgan cezasını çeker.

Bütün bu gelişmeler bir hafta içinde yaşandı.

Kısaca olayları irdeleyelim.

Birinci haber, yani Hollanda’daki Türk gençlerinin radikalleştirilmesi meselesi şöyle lanse edildi.

A.Ö. adında bir Türk gencinin Amsterdam’da verdiği derslerde ve yaptığı toplantılarda, Suriye’ye gidenlerin olduğu, A.Ö’nün de Türk ektremistleriyle ilişkide olduğu iddia ediliyor. Aynı kişinin Amsterdam’da ‘Medine Dersanesi’ açtığı, Den Haag’da bir Türk camisinde seminer verdiği, El Kaide liderinin propagandasını yaptığı yazıldı. A.Ö’nün Türk toplumu içinde tanınmış birisi olduğu da eklendi. Haber üzerine farklı grupları aradım, bu ismi tanıyor musunuz diye sordum. Ne sorduklarım tanıdı, ne de yıllarca toplum meselelerini yakından takip etmeye çalışanlar bu ismi tanıdı. Demek ki biz farklı bir Amsterdam’da yaşıyoruz, dedim kendi kendime.

YTB (Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı)nın destekleyeceği projeye gelince.
Hollanda medyası ve bazı karar vericilerin ‘Türkçe Hafta Sonu Okulları’ proejesinin Türkiye/YTB tarafından finans edilmesine neden bu kadar karşı çıktıklarını büyük bir şaşkınlıkla karşıladım.

İki sebepten dolayı şoke oldum.

Birincisi, Hollanda, Kalkınma İşbirliği Projelerinin finansmanını en iyi bilen ve uygulayan ülkelerden birisi. Yüzyıllara dayanan bir tecrübesi var bu konuda. Yani Hollanda dışında bir eğitim projesine destek vermek, Hollanda’nın olmazsa olmazlarındandır.  

İkincisi de, bir kaşık suda fırtına kopartılan dil eğitiminde de yine Hollanda elle gösterilecek bir ülke. Zira, Hollanda’nın 115 ülkede 200’ü aşkın eğitim kurumu ve projesi var. Buralarda Hollandaca dili ve kültürü öğretiliyor.

Yani, her iki örnek, pratik uygulamalar ve uluslararası teamüller, bize gayet açık bir şekilde, Hollanda’nın bu tutumunun yanlış olduğunu gösteriyor. Hele, Türkiye-Hollanda diplomatik ilişkilerinin düzelmeye başladığı günlerde böyle bir tutum anlaşılır cinsten değil.

Sık sık ifade ettiğimiz gibi, hem iki ülke arasındaki diplomatik krizden, hem son hafta yaşanan Türkiye ve Türkler karşıtı yayınlar ve gelişmelerden, Hollandalı Türkler zarar görüyor. 11 Mart Rotterdam olaylarından sonra, üzerimizde hissettiğimiz can istemezliğini yeni attık. Bir kaç hafta önce iki ülke arasındaki ilişilerin normalleşmesinden duyduğumuz sevinç ne yazıkki kursağımızda bırakıldı.