Yaz tatili ve ramazan boyunca toplantılarımızın en önemli konularından birisini teşkil eden ‘12 Eylül erken genel seçimlerini’ geride bıraktık. Seçimlerin kesin galibi iktidar partisi Hürriyetçi Liberaller VVD ile İşçi Partisi PvdA oldu. Kaybedenler ise ülkeyi onlarca yıl yöneten Hıristiyan Demokratlar,  Yeşil Sol ve ırkçı parti PVV oldu.

Seçmen tabiri caizse, istikrar istedi. Bölük pörçük koalisyonlardan kurtulmak, adam akıllı bir iktidar özleminin sinyallerini verdi. Bir önceki hükümetin düşmesi de göz önüne alındığında, seçmenin kararı daha iyi anlaşılabilir. Mesaj net: Çoklu ortaklıklar yerine ikili koalisyonlar artık Hollandayı yönetmeli.

Seçimlerde ırkçı parti PVV ve Liberal Parti VVD hariç, diğer partilerde aday olan Türk kökenli milletvekili adayaları müthiş bir yarışın içine girdiler. Bu yarışta en önde koşanların başında, Hıristiyan Demokratlar’ın listesinde yer alan Ebubekir Öztüre oldu. Ama bunca koşturmaya ve enerjiye rağmen tercihli oylardan umduğunu bulamadı ve milletvekili seçilemedi. Demek ki, bireysel kampanyaların yanısıra, mensup olduğu siyasi partinin tavrı da seçmenin oy verme meylini yönlendiriyor.

Her ne kadar, Hıristiyan Demokratlar’ın yeni kadroları, eski CDA ruhunu geri getirmek için çaba sarfetseler de, partilerinin ciddi şekilde oy kaybetmesini önleyemediler. Ki, bu partide kaybediş, düşen hükümette ırkçı parti PVV ile ortak çalışma kararıyla başlamıştı. Tabandaki ciddi rahatsızlık seçimlerde hezimeti beraberinde getirdi.

İşçi Partisi PvdA’nın beklenmedik yükselişi, Hollanda siyasetindeki denklemleri de alt üst etti. Seçimlere bir ay kala, Sosyalist Parti’nin, Liberal Partiyle yükselişi konuşulurken, son bir kaç hafta içinde, özellikle televizyonlarda yapılan liderlerin katıldığı tartışmalarla, Sosyalist Parti’nin yerini İşçi Partisi’nin alması dikkatleri çekti.

Tabii ki, İşçi Partisi’nin yükselişi, bizim Türkler’in eski İşçi Partisi tutkusunu geri getirmeye yetti. Zaten İşçi Partisi bizimkilerin bu eski tutkusunu bilmeli ki, listesine sekiz Türk kökenli adayı yerleştirmişti. Kullanılan tercihli oylardan da anlaşılacağı üzere, Hollanda’daki Türkler’in yarıdan fazlası oylarını İşçi Partisi PvdA’ya verdi. Bu partiden 27’nci sırada yer alan Tunahan Kuzu’nun, tek başına aldığı tercihli oy sayısı 23 bini aşmıştır. Türkler’in PvdA için kullandıkları tercihli oy sayısı ise,  60 bini bulmuştur.. Bu sayıyla, sadece bu partide dört Türk kökenli milletvekili çıkartılması gerekirken, sadece iki Türk kökenli kesin seçilmiş durumda. Üçüncü Türk kökenli milletvekilinin işi ise, ancak PvdA’nın hükümete girmesiyle mümkün gözüküyor. Seçim sonuçlarına bakıldığında, PvdA’nın Türkler’in oylarını alma hesabının önemli ölçüde tuttuğu  
söylenebilir. Ama bu oyların oranında Türk kökenli milletvekili sayısı malasef  bu partide de yok.

Türkler’in seçimlere katılımı bazı gazetelerde yüzde 37,5 olarak ilan edildi. Bu sayı muhtemelen Türk kökenli adaylara verilen tercihli oylar hesap edilerek ortaya çıkartıldı. Ancak unutulmaması gereken bir nokta da, bir çok Hollandalı Türk’ün tercihli oy kullanmadan, kendisine yakın bir siyasi partinin ilk sırasında yer alan isme oy vermiş olmasıdır. Dolayısiyle Türkler’in seçimlere katılma oranı her zaman olduğu gibi son seçimlerde de tartışma konusudur. Her toplumda olduğu gibi, ‘seçimlerden bana ne kardeşim’ diyen bir grup elbette olacaktır. Bu noktada hiç bir kurumu hedef alıp suçlamakta fayda yoktur. Siyasi katılım uzun soluklu bir süreçtir. Bir şuur meselesidir. Bu şuurun oluşmasında bir çok sebep rol oynar.

12 Eylül erken seçimlerinin Hollanda Türkleri açısından ne anlama geldiği sorusuna, ne yazık ki vereceğimiz cevap ‘hezimet’tir. Neredeyse doksanbin tercihli oy kullanılmasına, ki bu sayı nereden baksanız altı milletvekili çıkartabilir. Yüzelli kişlik Hollanda meclisinde Türk kökenli milletvekili sayısı şu an itibariyle sadece dörttür.  Bu sayı kullanılan tercihli oyun yarısına takabül etmektedir. Diğer yarısı ise siyasi partilere fayda sağlamıştır.

Tüm bunlara rağmen, karamsar olmamalıyız. Biz Hollanda’da onbeş yıl içinde on ayrı seçim yaşadık. Siyasetin uzun soluklu bir süreç olduğunu bilmemiz gerekir. Siyasette, sadece seçim dönemlerinde değil, sadece siyasi partilerde değil, toplumu temsil eden tüm kurum ve kuruluşlarda etkin ve aktif olmaya başladığımız gün başarılı oluruz. Yeni kurulacak hükümete başarılar diliyoruz.