Ramazan küçüklüğümden beri diğer aylara göre yaşamaya, hissetmeye, harekete, zevke, arayışa, insani ilişkilere fark katan yönleri olmuştur. Genelde bir çok insan “hey gidi çocukluğumda ki Ramazanlar!” diyerek eski Ramazanları anmakta ve aynı düzeyde yaşanan ve zevk alınan Ramazan olmayınca da eskiyi anarak nostalji yaşamak istemektedir.

                Çocuklukta alınan zevklerin boyutu farklı olması yetişkinken alınan zevklerden farklı olduğundan aynısını yaşasak bile aynı zevki almamız mümkün olmayacaktır. Ancak her yaşın zevk ve algı durumu farklı olacağı gerçeğinden hareketle Ramazan ayı olmakla birlikte yaşananların çocuklarımız için de aynı zevk ve yaşamı olmadığı da bir gerçek olmaktadır. Yani eski Ramazanları Ramazan yapan en önemli özelliklerden biriside Ramazana duyulan saygı, korku, mahallenin baskısı idi.

                Çocukluğumuzda değişik oruç yeme olayları anlatılırdı ancak orucu açıktan yiyenine pek rastlamazdık. Mesela bir anlatıda “bir şahıs sıcak Ramazan ayında tarlada çalışırken elini yüzünü yıkamaya gözeye gittiği (tatlı su kaynağı) yanında bulunan diğer şahsın oruç tutmadığı ve su içtiğini görmemesi için karşıdakine kuşa bak kuşa ne biçim? diyerek aldattığı o şahıs su içerken diğerinin ilginç kuş aradığını ancak bir başkasının su içeni gördüğünü” anlatırlardı. Ancak bu tarzda dahi şahitliğimiz olmamıştı.

                Ben 11 yaşına kadar evimizde olan Ramazan öncesi başlayan ve Ramazanda da devam eden ayrı bir heyecan ve neşeyi hisseder; büyüdüğümü ve bu neşeye benim de katılmam gerektiği yönündeki inançla önceleri Ramazanın başında, ortasında ve sonunda birer gün, sonra üçer gün, 11 yaşında ise tüm ay tutarak katılmıştım ve Elhamdülillah 41 yıldır tutmaktayım, Allah cc tutma neşesini devam ettirsin.

                Annem, Ramazan öncesi kızartılmış erişte yapar bundan tatlı makarna türü bir yemek yapardı onu pek severdim. Fetir dediğimiz pişirilmiş ve kurutulmuş yufkalar yapardı, onlardan ıslama yufka ekmek veya börek yapardı. Hebeş dediğimiz kuşburnu suyundan yapılan tatlı içecek hazırlar ve soğuk soğuk içilmesi pek zevk verirdi. Akşam olmadan önce buzdolabımız olmadığı için soğuk su almak üzere gözeden su almaya gider su getirirdik. Tam akşam ezanında top atması diyerek gürültülü barut yakılmasını ve aynı anda ezanı gözlemeye çıkardık. Ezan okununca da mahalleye “ezan okundu, top patladı” diyerek ilan eder eve koşarak eve gider orucumuzu ailemizle birlikte açardık. Sahurların ayrı bir neşesi, teravihlerin ayrı bir havası olurdu. Her gün camide mukabele takip ederdik.

                İşte, Ramazana yüklenen hareketli, neşeli, zevkli anlamlar bizim ondan daha zevk almamızı, bu yönde olmayınca da nostaljik aramalarımızı meydana getirmektedir. Ancak bunun yanı sıra önemli bir yön ise, bahsetmeye çalıştığım oruç tutanın da tutmayanın da oruca ve Ramazana saygısı idi. Günümüzde bu saygıyı ne yazık ki görmek mümkün değil. İşte bu durum hüzünlere ve keşkelere yöneltmektedir.

                Bildiğiniz gibi Ramazana saygı olarak en önemli bir hikâye olarak bir Mecusi’nin Ramazana olan saygısı anlatılır. Orucu Yaşayanlar, Salih Büte, Kayıhan Yayınlarında da geçen o hikâyeye göre “Bir Ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan ateşe tapan bir Mecusi'nin küçük çocuğu Müslümanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası çocuğun bu halini fark etti: Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi onlar bu günlerde oruç tutarlar onlarca muhterem günlerdir, diyerek çocuğu azarlayıp eve gönderdi. Her faninin başına gelen ölüm O'nu da alıp götürdü ölümünden sonra şehirde bulunan bir Allah dostlarından birçoğu Mecusi'yi rüyalarında cennet'te gördüler. Hâlbuki hayatında Allah diye ateşe ibadet eden bir kimsenin, cennete girmesi adli ilahiye mugayirdi.

-Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni imansız bilirdik. Hatta öldüğünde cenazen namazını bile kılmadık. Dediklerinde O şu cevabı verdi.

-Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben Mecusi idim. Fakat bir gün küçük oğlum Müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde ekmek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye bende hürmet ettiğim için Cenabı-ı Allah benim ruhumu bir Müslüman olarak aldı. Ölüm anında başıma biri geldi. Bana "Eşhedü enla ilahe illalah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resuluhü." dedirtti ve ondan sonra ruhumu teslim ettim, o sebepten bu gördüğünüz mükâfata kavuştum, dedi.” diye anlatılmakta ve şöyle de bir yorumla tamamlanmaktadır. “Hikayenin işaret ettiği nokta şudur. Bir Mecusi Ramazan ayına gösterdiği hürmetten dolayı imanın tadını alırsa, inanarak oruç tutan ve dilini dudağını bağlaması, şehevati nefsaniyeyi gemleyen bir mümin ve Ramazan ayına hürmet edenin durumu nasılolacaktır, Siz düşünün.”

                Yine bu hikâyeden hareketle http://dinikitaplar.de/her-kotulugun-tek-ilaci/ sitesinde geçen soru ve cevapta şöyle denilmektedir. “Sual: Mecusi’nin biri Ramazan ayında çocuğuna dışarıda yemek yedirtmiyor, Müslümanlara saygılı davranıyor ve son nefeste imanla ölüyor. Dini yazılarda ise namaz kılmayan Müslüman’ın imanla ölmesinin zor olduğu, yani imanının tehlikede olduğu yazıyor. O Müslümanken bile kâfir ölebiliyor da, kâfir nasıl Müslüman ölebilir?
CEVAP: İslamiyet insanlardan iki şey ister. Birincisi ne bildirilmişse hepsine olduğu gibi iman etmek. İkincisi bu iman ettiklerine hürmet edip, saygı göstermek, hepsini beğenmek. Bunlar imanla ilgilidir. Yapıp yapmamak ise günah ve sevap ile ilgilidir. Bahsettiğiniz örnekte üstelik bir Mecusi’nin yani ateşe tapanın oruca, Müslümanların ibadetine hürmeti, saygısı, onun Müslüman olmasına vesile olabilir ki olmuştur da. Buna benzer olaylar çok olmuştur. Fakat bir Müslüman’ın senelerce namaz kılmaması, diğer haramları işlemesi, bunları yaptığı veya yapmadığı için değil, iman ettiği hususlara saygıyı, hürmeti azaltacağı, hatta yok edebileceği için küfre düşme tehlikesi çok fazladır. Namaz dinin direğidir buyruluyor. Namaz insanı elbette kötülüklerden alıkoyar buyruluyor. Kendisini koruyucu namazı niyazı yok. Üstelik laf olsun diye, gevezelikle saygıyı hürmeti kaybedenler ise çoktur. Bu yüzden, ikisi çok farklıdır. Birbirine karıştırmamak lazımdır.”

 

Kâfir bir kelime-i şahadet söylerse hemen Müslüman olur, bütün günahları affolur, fakat namaz kılmayan Müslüman, yukarıda açıklamaya çalıştığımız sebepler yüzünden tehlikededir.”

 

                Yüzde 98’i Müslüman olarak ifade edilen bir ülkede sigara içilerek veya yiyecek yenerek oruç tutan insanların rahatsız edilmesi hakikaten üzücüdür. Bu durumlar oruç tutana da tutmayana da Ramazanı hissetme adına olumsuzluk yansıtmaktadır.

                Allah c.c oruç tutma neşesini, hazzını tutmayanlara da nasip etsin.