İran bir haftadır kaynıyor.Sokaklarda eylemler var. Birçok şehirde insanlar sokaklara çıkıyor.Ve biz bu manzaraya aşinayız. Nereden mi? Arap Baharı’ndan daha nereden Türkiye’den -Gezi olaylarından.Sokaklarda olanlar, bunların medyaya yayılması, böyle günlerde sosyal medyaya adeta ‘kutsanmış kurtarıcı’ rolü yüklenmesi falan hepsi aşina olduğumuz şeyler.Ancak anladığım kadarıyla ne onlarla aynı ne de onlardan çok farklı?

İran’da bir karşı devrim olacağı iddiası veya beklentisi bugünün meselesi değil.Çok daha eskiye dayanıyor.Ancak karşı devrimi yapacak tarafın yeterince gücü olmadığı aşikar.Bir de bu devrimin lideri yahut amacı ne olacak sorularının cevap bulması gerekiyor.Şah Pehlevi dönemine mi dönmek istiyor İran? Eğer öyleyse böyle bir dönüşün başını kim çekecek, gücü yahut kitleleri arkasından sürükleyecek olan bu isim ne? Eğer bu sorular cevap bulmazsa böyle bir devrimin ne başlayacağından ne de başarıya ulaşacağından söz edemeyiz. 

Peki İran’da olan nedir?Bu sorunun cevabını arıyorum.Anladığım kadarıyla bu cevabı yekten vermek oldukça zor.Son yıllarda bölgede gelişen hadiseler ve İran’ın bunlara olan dahlinden sonra İran’ın rejiminin yaptıklarının bir bedelinin olması gerektiği kanısına varıyoruz.Bunu belki de canı gönülden istiyoruz ve bugün İran’da meydana gelen hadiseleri de bu çerçeveden değerlendiriyoruz.Peki bunu yaparken yanılıyor olabilir miyiz?Yani, İran rejimine olmasını bizim istediğimiz şeyle İran’da sokakları dolduran binlerce insanın istediği şey örtüşüyor mu?Daha da açığı, bu insanlar sokağa çıkarak gerçekten ne olsun istiyorlar? 

Bu yazıya başlamazdan evvel başka görüşler de almak istedim.Türkiye’den bazı gazeteci tanıdıkların görüşlerini dinledim, Cambridge’den tanıdığım bir iranlı ahbabın görüşlerini dinledim.Hepsinden aldığım ortak cevap şu oldu ki; bu gösteriler rejimi devirecek ölçekte değil ya da bunu konuşmak için henüz çok erken.İranlı ahbabın sözlerinde bir tespitten çok umutsuzluk vardı, rejimin gitmesini istiyordu ancak önceki tecrübelerin neden olduğu çaresizliği ve kabullenmişliği rahatlıkla sezebiliyordum.Tüm bunlardan anladığım, İran için o gün bu gün değil. 

Olayın İran sınırları dışarısındaki yansımalarına bakınca, gözüme bir tek Trump’ın açıktan protestolara desteği çarpıyor.Bu da İran rejimi adına olumlu görülebilecek bir durum, nihayetinde Trump’ın bu söylemini yurtseverlik ve bağımsızlık sahalarında iç siyasetine yönelik olarak başarılı bir şekilde işleyebilirse durumu kendi lehine çevirebilir.Trump’ın bu topa girmesi, kanaatimce protestocuların aleyhine gelişen bir durum. 

Peki İran masum mu?Yaptıklarının hesabını bir gün vermeyecek mi?İran masum değil, hem de hiç değil.Vicdanı olan ve Müslümanım diyen herkesin ciğerini yakmıştır İran.Suriye’de katledilen çocukların kanları en çok İran’ın elindedir.Geçtiğimiz yıl, Halep’i göz yaşlarıyla terk etmek zorunda kalan kaç mazlumun ahı var İran’ın ve rejiminin üzerinde.İnsan unutur, konjonktür değişir, üstünden zaman geçer falan.Görülecek bir hesap varsa ki var, o hesap görülecek.Burada olur, buradan göçünce olur ama İran’ın rejimi Ortadoğu’da döktüğü kanın bedelini ödeyecek.Bunun bu şekilde olup olmayacağı konusunda tereddütlüyüm ben. 

İran’a komplo mu kuruluyor? 

Bu sorunun cevabını vermek elbette kolay değil.İran dediğimiz ülke bölgede değnek vurmadık kapı bırakmadı.Son on yıllık sabıkası oldukça dolu ve kanlı. Suriye’de binlerce hatta yüz binlerce insanın ahını alan bir ülke İran. Diğer taraftan batıyla ilişkileri ‘’ambargo seviyesi’’ne çekilmiş durumda bir ülke.ABD ile birbirilerine düşmanca söylemlerle salvolar savuran bir ülke.Bununla birlikte ABD’nin başında Trump gibi ne yapacağı belli olmayan ham bir kabadayı varken, komplo ihtimali çok uzak gelmiyor kulağa. 

Ancak meselenin detayına biraz bakmakta fayda var. İran’da meydana gelen hadiselerin baş aktörü olan protestocuların ne söylediklerine kulak verelim. Çünkü bunu yaptığımızda İran’daki olaylarla Türkiye’nin 2013’te yaşadığı Gezi Olayları arasındaki fark belirgin bir şekilde ortaya çıkıyor. İran’da sokağa dökülen insanlar, İran yönetiminin yapmayı planladığı havaalanlarını ya da köprü ihalelerini iptal etmesini istemiyor.Oradaki insanların somut ve gerçekçi gerekçeleri bulunan talepleri var. Nedir mesela? 

-Suriye’deki, Irak’taki, Yemen’deki iç savaşları finanse etmekten vazgeç diyor İranlılar. Sizin oradaki muhalifleri ve sivilleri öldürmek için gönderdiğiniz silahlar ve beslediğiniz militanlar, bize fakirlik olarak geri dönüyor diyorlar. 

  • Mollaların mollalığı bırakıp para babalığı yapmasını durdurun diyorlar. 
  • Ülkede yaygın olan faizci kartellere para kaptıranlar kaptırdıkları paraların hesabını sormak istiyorlar. 
  • Yumurtaya yüzde 50 zammın ne demek olduğunu ve buna sebep olanların kim olduğunu sorguluyorlar ve bunların hesap vermesini istiyorlar. 
  • Petrol ihracatçısı olan bir ülkede dünyadaki petrol fiyatları sabit dururken neden yüzde 50 yakıt zammının konuşulur olduğunu sorguluyorlar. 

Hepsi bir yana, ülkeyi bu denli fakir bırakan bu yönetimin neden hala başka ülkelere silah, insan ve para akıtmaya devam ettiğini sorguluyorlar. Ülke yönetiminde beceriksizlik gösterenlerin görevi devretmesini, kötüye kullananların hesap vermesini istiyorlar. 

Bu saydıklarım sokaklara biraz kulak verince duyduklarım.Sokağa çıkanların söyledikleriyle, niyet ettikleri arasında bir fark var mıdır bilmiyorum, nihayetinde takiyye ile meşhur bir topluluktan bahs ediyoruz. Ancak yine de bunların göz ardı edilmesi, İran’da bugün yaşananları belki bir şekilde susturup rafa kaldırsa da, yarın fakirlikle ezilen milyonlarca insan bu dosyayı yeniden açıp bu sefer daha büyük kitlelerle birlikte İran’ın yöneticilerin önüne koyacaklardır. Belki o gün bu kirli dosyaların ağırlığı onları da ezmeye yetecektir. 

İran’da iç savaş çıkarsa? 

İran yöneticilerine ne kadar kin güdersek güdelim, yaptıkları zulümler hafızamızda ne kadar taze olursa olsun, İran’da bir iç savaş çıkmasının sonuçları beni biraz düşündürüyor. 

İran sınırımızda olan bir ülke.Suriye’den de çok iyi biliyoruz ki, iç savaş denilen şey içeriyle sınırlı kalmıyor.Hele ki dışarıdan bir şekilde silah ve finansman sağlanıyorsa bu iç savaşların ömrü de kısa olmuyor.Diyeceğim o ki, İran’da bir iç savaş çıkarsa, Türkiye’de İranlı mülteciler sorunuyla yüz yüze kalacağız.Bu sorun sadece İranlı mülteci olmakla da kalmayacak.Türkiye hali hazırda dört milyona yakın sığınmacıyı bünyesinde bulunduran bir coğrafyanın üzerinde.İran’dan da bir mülteci akımı meydana geldiğinde, bunun bir de sosyolojik yansıması olacak.Çok uluslu bir mülteci sorunundan bahs ediyorum.Bu insanların hepsini cam fanuslarda birbirilerinden ayrı tutmak mümkün olmayacak ve Suriyeli mültecilerle İranlı mülteciler arasında etkileşim meydana gelecek.Bu etkileşim, Suriye’deki iç savaşın mülteciler zihninde oluşturduğu yıkımla birlikte bambaşka bir tarafa hatta önü alınmaz asayiş sorunlarına evrilebilecektir.Bu olayın sadece bir boyutu. 

İran’da bir iç savaşın çıkması demek, bölgenin ‘tümden’ otoritesizleşmesi anlamına gelecek.Böyle bir durumun sonuçlarını ve etkilerini kestirmek de bugünden hiç kolay değil.

İran’ın yöneticileri bir hesap verecekse, bu hesabı İran’ın insanlarına verecek.Aksi durumda bölgemiz içinden çıkılamaz büyük bir sarmalın içine girecek. Umulur ki İran’daki gösteriler daha fazla kan akmadan, bir şekilde İran zulüm yönetiminin hesap vermesini ve kaybolup gitmesini sağlar. Ancak bu şartlar altında böyle bir umudu besleyecek de çok fazla argümana sahip değiliz.