“Hükümetim... Biricik hükümetim” diye inleyenler son günlerde şu tezi işlemeye başladılar:

-  Şehit haberleri istismar ediliyor.

-  AK Parti’ye vurmak isteyenler terörden medet umuyorlar.

-  Oturmuşlar, şehit haberlerinin gelmesini bekliyorlar.

-  Şehit haberleri gelince de tatlı bir telaş içinde hükümetimize vuruyorlar.

-  Şehitleri zerre kadar düşündükleri yok, bütün dertleri hükümeti yıpratmak...

* * *

Bu işler böyledir:

-  Her şeylerini hükümete bağlayanlar, karşılarındakilerin de her şeylerini hükümetin yıpranmasına bağladıklarını sanırlar.

-  Hükümete sapkın derecede ram olanlar, karşılarındakilerin de ölümlere bel bağlayacak denli psikopatlaştıklarını sanırlar.

-  Hükümet ayakta kalsın diye her şeyi yapabilecek kapasitede olanlar, karşılarındakilerin de memleket evlatlarının ölümleri üzerinden hükümetin gitmesini bekleyecek kadar sapıklaştıklarını sanırlar.

-  Her şehit haberine “Eyvah, biricik hükümetimiz zor durumda kalacak” diye yaklaşanlar, karşılarındakilerin de her şehit haberine “Yaşasın, hükümet yıpranacak” diye yaklaştıklarını sanırlar.

TÜSİAD’a vurmak neden kolaylaştı?

TÜSİAD diyor ki:

“Afyon olayı aydınlatılsın.”

Bülent Arınç cevap veriyor: “Sen önce 28 Şubat’ın hesabını ver.”

* * *
Beş yıl öncesine kadar kendisiyle polemiğe girilmemeye özen gösterilen TÜSİAD, bir süredir en kolay polemik hedefi haline gelmiş durumda.

Şoförler Cemiyeti’ne laf ederken iki kere düşünen hükümet yetkilileri, TÜSİAD’a çakarken bir kere bile düşünmüyorlar.

Ne oldu da böyle oldu?

* * *
Şöyle şeyler oldu:

-  Kendilerini çeşmenin başını tutanla iyi geçinmek zorunda hisseden işadamları, TÜSİAD benzeri kurumsal yapıları boş verip çeşmenin başındakiyle bireysel ilişkiler kurmaya yöneldiler.

-  Kurabilenler kurdu ve bir daha tek bir kelimelik bile aykırı söz söylememeye yemin ettiler.

-  Bu durum kurumsal yapıyı zayıflattı... TÜSİAD güçten takatten düştü.

-  TÜSİAD, işadamlarının bireysel olarak kaçındıkları “hükümet aleyhinde tek bir kelime etmeme” durumuna geçemedi. Çünkü TÜSİAD gibi kurumların varlık nedeni hükümeti uyarmak...

-  TÜSİAD varlık nedenini ortadan kaldırmamak adına hayli yumuşak, hayli uzlaşmacı uyarılarda bulunmaya başladı.

-  Ancak TÜSİAD’ın takatten düştüğünün farkında olan hükümet, yumuşak uyarılar karşısında bile kaplan kesilmekten kaçınmadı.

Bülent Arınç’ın son çıkışı, işte bu kaplan kesilme sürecinin son halkasıdır.

* * *

Fakat Bülent Arınç’ın şahsında bir uyarım var hükümete:

Eğer “Afyon olayı aydınlatılsın” şeklinde bir çıkış karşısında bile bu denli orantısız şiddet uygularsanız...

“Vay be! Adamlara bak... Koca TÜSİAD’a posta koyuyorlar” algısından “Bu TÜSİAD da acayip mazlum ve mağdur oldu” algısına geçilir.

Bu da sizin açınızdan iyi olmaz.

En azından “vurunca oy artıran esaslı bir hedef” elinizin altından kayar.

Unutmayın:

Her şey kararında güzel...

Fırça atmak bile...

Açmaza dikkat

Ben diyorum ki:

Üç beş müptezelin yaptığı film nedeniyle bırakın ortalığı yakıp yıkmayı, düzeyli tepki göstermeye bile tenezzül edilemez.

* * *

Böyle diyorum diye bana kızıyorlar.

Diyorlar ki:

Adamlar Peygamberimize ağır hakaretler etmiş. Ne yani? Susalım mı?”

* * *

Diyelim ki...

Yeryüzünün tüm müptezelleri, tüm İslam düşmanları, tüm kışkırtıcı ajanları, tüm arsızları ve tüm dikkat çekmek isteyenleri...

Ayrı ayrı harekete geçtiler.

Evlerinin salonlarında tek kamerayla çektikleri şapşal hakaret videolarını internete koydular.

Her biri için...

Ayağa kalkmaya hazırsan...

Her biri için...

Düzeyli ya da düzeysiz tepkiler koymaya enerjin varsa...

Buyur kardeşim, düzeyli ya da düzeysiz göster enerjini...

Yine göstermiş alyansını

Tamam Meltem...

-  “Alyansımı bir kere gösterdim, bir daha gösteririm” diye meydan okuyorsun.

-  Davranış lisanıyla “Biriyle evlendim diye havalara uçmaya devam ederim” diyorsun.

-  Meydan okuyorsun.

Tamam, mesajı aldık.

* * *

O zaman Meltem’ciğim, lütfen gerisini getir bu tavrının...

Mesela geç Zetina dikiş makinesinin karşısına...

Gelinliğinle fotoğraf çektir. Yanına da “Alyansı bana taksalar amuda kalkarım” diyen köşe yazarı bacılarını al.

Hatta biraz daha ileri git:

“Alyans Gösterenler Derneği” diye bir dernek kur.

* * *

Ama dernek olarak ilk iş bir bildiri hazırlamalısınız. Şöyle bir bildiri:

“Biz alyans göstermeye meraklı, okumuş yazmış kadınlar, bu zamana kadar aşağıladığımız, küçük gördüğümüz, erkek egemen düzene teslimiyetle suçladığımız ne kadar Zetina dikiş makinesi gelini varsa hepsinden özür diliyoruz. Bundan sonra asla kendilerine kurum satmayacağız, caka yapmayacağız.”

İnsanlığın intiharı

BDP Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlu intihar etti.

Ardından da bazılarının eliyle insanlık intihar etti.

* * *

Olay şöyle cereyan etti:

-  “Onlardan yüz leş, bizden on şehit” cümlesinin yeniden tedavüle sokulduğu bir ortamı yaşamaya başladık.

-  Bu ortamın sağladığı zehirli atmosfer, toplumun önemli bir bölümünü zehirledi.

-  Savaş dili egemen olmaya başladı aramızda.

-  Atmosfer zehirli, dil yılansı olunca da “evlat acısı” gibi insanlığın asgari müşterekleri bile askıya alınmış oldu.

-  Ortamın zehriyle zehirlenenler, zehirlerini akıttılar bulabildikleri mecralarda.

-  Zehirlenenler zehirlerini akıtırken yaptıklarının en haklı, en doğru, en düzgün tavır olduğundan zerre kadar kuşku duymadılar.

* * *
Bize de üzüntüler arasında kıyaslama yapmak düştü:

Sırrı Sakık’ın oğlunun intiharı için bir üzüldüysek, insanlığın intiharı için bin üzüldük.

‘Ya’ diye söze girmek

DİZİ oyuncusu Gökçe Bahadır’la bir röportaj yapılmış.

Soruluyor:

Varoşta yaşayan insan neler yapar size göre?”

Cevap şöyle:

“Ya çok farklılar tabii bizden.”

* * *

Hadi bir an olsun “soru” ve “cevap”ın içeriğindeki sorunları görmezden gelelim.

Peki söze “ya” diye başlamak da neyin nesi?

Cadde kızlarından liseli oğlanlara, yeni genç burjuvalardan bilumum magazin ünlüsüne kadar herkesin söze “ya” diye başladıkları bir ülke oldu burası...

O kadar ki, neredeyse “ya” ile başlayan cümlelerden kurtulmak için ülkeyi terk etmemiz gerekecek.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)