Çıkarlarına göre hareket eden insanlar farketmezler, güçlünün değil de güçlü görünenin yanında durduklarını.

Hayat, inişleriyle çıkışlarıyla hayattır. Her gün aynı hayat olsaydı, sıkılırdı insan mutluluktan ve anlamazdı mutsuzluğunda, gecenin sonunda doğan güneşin ona gülümsediğini.

Eğer her gün aynı hayat olsaydı, yaşayamazdı hiçbir zaman ilklerin yaşattığı mutlulukları ve anlamazdı yapılan kötülüklerin, kimsenin yanına kalmadığını.

Kısacık bir ömür var kaderimizde, en uzunu bile, sorsanız bir pir-i faniye “bir an” der, “bir an.”  

Haksızlık yapan da insan, yapılan da. Kötülülük yapan da, iyilik yapan da... Hepsi insan.

 

Neydi alıp veremediğimiz birbirimizden?

Kıskançlık duygusunun kör eden bir hastalığa dönüşmesi mi?

Bencilliğin acımasızca insanlığımızı katletmesi mi?

Ya paylaşamadıklarımız? Hangisini alıp götüreceğiz yanımızda giderken?

Yaptığımız hangi haksızlığın sonucunda bize hak ettiğimizi vermeyecekler...

 

İnsan nankör, insan kıskanç, insan açgözlü, insan acımasız...

Doyuramıyor eksik yönlerindeki açlığı bir türlü ve alıp götürüyor içinizde zar zor biriktirdiğiniz o güzelim umutları. Canınıza değen bir canın, canınıza can katışını kabullenemiyor, kararttığı yüreğine, öfkeleriyle yenik düşerek. 

Sonunda varacağı yerin bir ‘ah’ın Cehennemi olacağını düşünmeden.

Oysa doğruluktan, iyilikten ve gerçek insanlıktan yana bir duruş sergileyenler için, hayat da cennet olur, ahiret de. Çünkü zalimlerin aldığı o ‘ah’ların mazlumudur.

 

Ne demiş Hz. Ali;

“Mazlumun zalimden öcünü aldığı gün,

Şüphesiz zalimin zulmettiği günden daha çetin olacaktır.”

 

Eğer her gün aynı hayat olsaydı, değeri bilinmezdi güzel yürekli insanların.