Jean De La Fontaine ve Cervantes palavracı ama muhabbeti kıyak iki adamlarmış. Nur içinde yatsınlar. Bu iki ünlü yazar neden palavracı? İlkinden başlayalım. Hayvanlar şöyle, hayvanlar böyle. Hayvanlar hakkında tüm yazdıkları aslı astarı olmayan uydurma olaylardır. Hayvanlar hakkındaki gerçek şudur; hayvanlar makam, para, ün, şöhret, rütbe, güç için öldürmezler. Hayvanlar sadece hayatta kalmak için öldürürler ve son ana kadar yaşama, hayata tutunmak isterler. Diğer merhum yazar arkadaşa gelirsek, yel değirmenleri ile savaşan Don Kişot aslında bunak, salak ve o yaşa geldiği halde hala aklını kullanmayan ve ün peşinde koşan bir zavallıdır. Günümüzde de bunun örnekleri çoktur. Asıl maksadı, gizlediği, kamufle ettiği maksadı mazlumları korumak değildir. Niyeti ün ve güç kazanıp kadınların ve hayalindeki sevgilisinin kendisine aşık olmasını gerçekleştirmektir. Ama iki yazarın da kalemleri ve üslupları güçlüdür.

Benim aklıma bu iki yazar ve eserleri geldikçe kirli siyasetçileri, kirli bürokratları  ve teröristleri düşünürüm. Jean De La Fontaine aklıma geldikçe demokrasi, özgürlük, barış, sevgi, insan hakları, evrensel hukuk diyen kirli siyasetçiler ve kirli bürokratlar düşer aklıma. Tilkinin kandırmaya ve  karganın ağzından peyniri düşürmeye çalıştığı gibi  olaylardır. Veya karıncayı öven ama ondan biraz yiyecek dilenen ağustos böceğini kınayan, ayıplayan masallar gibidir. Karınca aslında çalışkan değil, karaborsacı stokçular gibidir. Depolarda soğanları ve sarımsakları, elmaları ve ayvaları çürüten hal mafyası gibidir. Ağustos böceğinin fıtratında ise müzik yapmak vardır ve ömrü çok kısadır. Kısa bir ömre sonsuza kadar sığacak besteler sığdıran ama genç yaşta ölen şarkıcılarımız gibidir. Tembel, yüzsüz, dilenci değildir ağustos böceği.

İşte bunlara kampanya, propaganda, psikolojik savaş, reklam  gibi isimler veriyorlar. Olayları çarpıtmak, gerçeklerin üstünü örtmek, hedef kitlelere gerçekleri değil, planlanan hayali olayları inandırmak ,karayı ak, akı ise kara gibi algılatmaktır. Algı operasyonlarıdır. Ama öyle iki saatlik piyes gibi değildir. Yüz yıllardır süren ve bazıları başarı ile, bazıları hezimetle süren çok uzun vadeli planlar veya stratejiler zinciridir bunlar. Bazıları yüzyıllardır hala sürmesine rağmen hezimetle veya başarı ile sonuçlanmamıştır. Bunları öyle birkaç kişi planlamamaktadır. Sosyolog, İnsan mühendisi, psikolog, terapist, tarihçi, bilgisayarcı ve daha bir çok meslek dalında uzmanlaşmış bir psikolojik harp ordusu diyebileceğimiz mevcutta bir güçtür bu.

Örnek verirsek, Türk Ordusunun emekli ve muvazzaf subaylarının bir çok uydurma suçlarla, sahte delillerle, yalancı gizli tanıklarla hapishanelere atılmasının ve 5-6 yıl kadar yargı sürecinin uzatılması, kısa vadede ve hücum edenlerin başarı ile sonuçlandırdıkları bir plandır ama bu plan aslında daha uzun vadeli planlar bütününe hizmet eden zincirin sadece birkaç baklasıdır. Orta vadede batılı süper güçlerin orta doğuyu ve Türkiye’yi siyasetle veya ticaretle, cebren veya hile ile hakimiyeti ve kontrolü altına almalarıdır. Uzun vadeli plan ise küresel dünyayı, tek dünya devletini kurmaktır.

64 zengin adamın servetinin toplamı üç buçuk milyar insanın servetinden fazla olduğu bir dünyadır burası. Küçük çocukların bir dolara 12 saat altın, linyit madenlerinde çalıştırılan bir dünyadır burası. Silah endüstrisinin ve ticaretinin haçlı şövalyelerinin elinde olduğu ama bu endüstrinin ve ticaretin en süper holdinginin barış, sevgi ödülleri verdiği bir dünyadır burası. Batıdaki golf sahalarının sulanması için harcanan suyun tüm Afrika Kıtasının günlük su ihtiyacını karşılayacak ölçüde olduğu bir dünyadır burası.

Üçüncü Dünya Savaşı olacak mı? Bundan sonra dünya savaşları işte böyle olacaktır. Üçüncü, dördüncü, beşinci demeye gerek yok. Her süper ülkenin hatta orta büyüklükte ve hatta gariban ülkelerin bile destekledikleri cinayet şebekeleri, tetikçi mafyaları ,katiller organizasyonları  vardır. Sinirlenen  ve yetkileri kral gibi olan hükümet  yetkilisi ve üyeleri  beslediği bu taşeron tetikçilerine bazı zamanlarda bazı cinayet ihaleleri vermektedir.

Şimdi tekrar merhum La Fontaine ve merhum Cervantes arkadaşlara gelelim. Dünyada tiki, karga, ağustos böceği, karınca, Don Kişot gibi yaşayan çok insan vardır. Yüz yıllar geçse de daha da olacaktır.

Hiç bir insan kendisini başka bir insana kullandırtmamalıdır. Hiç bir hükümet ve devlet de kendisini başka devletlere kullandırtmamalıdır. Vicdana uyan, insan sevgisini koruyan insani değerlere ters düşmeyen  bazı işler, bazı ortaklıklar yapılabilir ve işin ya da hizmetin başarısından kar, karşılık alınabilir. Dünya düzeni bun u gerektirebilir.

Süper devletlerin veya perdelerin ardında gizlenen cüce ama kendini süper sanan  insanların egoları, paylaşılmayan menfaatleri için insanlar öldürülemez, devletler çökertilemez. En pis, en iğrenç kokanı da; sürekli öldürüp, sürekli kalleşlik yapıp ve sürekli ‘’ barış istiyoruz, demokrasi istiyoruz, insan haklarına bağlıyız, evrensel hukuktan yanayız’’ diyen mankurt tiplerdir. Barış ve silah, sevgi ve kalleşlik, dostluk ve ihanet bir arada bulunamaz. Kirli dünya siyasetçilerinin, kirli dünya bürokratlarının ve teröristlerin durumu işte budur.

Hayvanlarla kıyaslayacak olursak en ölümcül engerek ,kobra ,boğa yılanları ve kara dul örümcekler gibidir. Severken öldürürler veya öldürmeleri de sevmelerinin bir  gereğidir ve dostluk aşamalarının basit  bir parçasıdır.

Pekiyi insan ırkı, insan milleti ne zaman iflah olacaktır? Altın çağ ne zaman başlayacaktır? Topyekun cennete intikal ne zaman gerçekleşecektir? İnsan ırkı yaratanın istediği şekilde ne zaman tekamül edecektir? Bunun cevabını erenler, evliyalar, peygamberler verebilmiş mi? Ben bilmiyorum. Benim bildiğim sadece şu: Kolla …ötü, zaman kötü! Ne yazık ki zaman da geçmişten günümüze kadar hiç iyi olmamış! Gelecekte de olmayacak! Çünkü efendim, insanın yarısı melek, yarısı şeytan, ilk yaratıldığında tamamen melekmiş ama yılan özendirmiş ve Havva’ya elmayı yada ayvayı yedirmiş. Böyle anlatılır kutsal din kitaplarında ev ilahi efsanelerde. Basit bir anlatımla karanlıkla ışığın evrensel savaşıdır bu. Galip, mağlup yoktur. Kişilerin bireylerin ruhunun, kişinin, halkların yarısı ışık, yarısı ise karanlıktır. Birileri küçük bir mum yakmaya çalışır, diğerleri de mumu söndürür ve mum yakanı öldürür. Kavanoz dipli, lağım yüklü pis bir dünyadır burası.

Nur içinde yat Hoca Nasrettin. Sen ne alaka! Eşeğe ters binmişsin, göle yoğurt mayalamışsın ya! O alaka. Ya tutarsa! Belki bugün birileri bir mum yakar veya başka birileri yanan bir mumu söndürmeye çalışan bir yılanın dilini kopartır.