Dini giderek bir öfke diline dönüştüren dindarların halini gördükçe umutsuzluğa kapılmamak mümkün değil. Maalesef modern dönemde dine ilişkin bilgilerimizi, algı ve tasavvurlarımızı besleyen kaynaklarda ciddi hasarlar meydana gelmiş bulunuyor. Zira beslenme kaynaklarımız dinin esasını oluşturan Kur’an ve Hz. Peygamberin sünneti değil, daha çok hurafe ve ideolojik tasarımlar olmaya başlamıştır.

Dini, ideolojilerle yarıştırmaya başladığımız günden bu yana dinin özünü, esasını unutup icat ettiğimiz “görsel dindarlık” anlayışıyla herkese nizamat veriyoruz. Ve ideolojik tasarımlarımıza göre oluşturduğumuz bu yeni dindarlık anlayışıyla kimin ne kadar makbul insan olduğuna, kimin hain ya da dindışı olduğuna artık biz karar veriyoruz. Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın Yüzleşme kitabında altını çizdiği gibi “Dini, öfkeli ve kavgacı bir dille anlattık. Ötekileştiren bir dil ürettik, kucaklayıcı olmayı da bıraktık. Dini bilgi ve söylem kavgaya alet olunca, farkında olmadan din de kavgaya dahil olur. Çünkü dini bilgiyi siz günlük hayatınızın öfkesinde, kavga ve sempatisinde sıkça kullanırsanız giderek aranızda ortak bağ olan din duygusu da, kutsal duygu da bu ortamdan zarar görür.” (s.81)

Son dönemde siyasetten, ilahiyat camiasına kadar pek çok çevrede din üzerinden “din pazarlamacılığı” yapanların, bizzat dine ve dindarlık anlayışına ne kadar zarar verdiklerini görmek gerçekten vicdanları yaralayan bir durum. Neredeyse hemen her gün bir din pazarlamacısı çıkıyor, toplumun ve özellikle de genç kuşakların dini duyarlıklarını zedeleyen açıklamalar yapıyor, hınç ve öfke dolu tehditler savuruyor.

Mesela Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevdet Kılıç’ın, anayasal eylem haklarını kullanan Boğaziçi Üniversitesi öğrencileriyle ilgili yaptığı şu paylaşım hepimiz için ibret verici bir vesika niteliğindedir: “Boğaziçili misiniz, Boğazdışılı mısınız onu bunu bilmem. Aklınızın ucundan bile geçirmeyin. Biz abdest alır dışarı çıkmayız. Bizim zaten abdestimiz var. Bilin istedik de… Şöyle söyleyeyim. Siz hani bir ayı geçti eylem yapıyorsunuz ya. Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.”

Dini, hastalıklı ideolojisi için adeta bir araç olarak kullanmaktan çekinmeyen bu “sözde akademisyen”in hezeyanları bu ülkede yaşayan herkes için, özellikle de dindarlar açısından en üst düzeyde bir alarma vesile olmalıdır. Zira ilahiyatçı kimliğine sahip olan bu zatın kirli zihniyet yapısı hem doğrudan dine zarar vermekte, hem de toplumun birlikte yaşama duygularını zehirlemektedir.

Unutmamak gerekiyor ki bu olay sadece bireysel bir hezeyandan ibaret değildir. Son 4-5 yılda tıpkı bu akademisyenin “Biz bir gece ansızın gelir, işi bitirir gideriz...” şeklindeki açıklamaları ve bununla örtüşen başka tür pervasızlıklar maalesef ciddi bir tehlikeye işaret etmektedir. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız örnekler hala hafızalarımızda... Mesela, şimdi adını anmaktan bile hicap duyduğum bir kadın çıktığı televizyon kanalında “15 Temmuz kursağımızda kaldı, istediklerimizi yapamadık. Boş bulunduk. Ayaklarını denk alsınlar. Bizim sitede hâlâ 3-5 var, benim listem hazır” şeklinde tehditler savurmuş, ama yasalar böylelerine işlemediği için hiçbir şey olmamıştı. Aynı şekilde üniversiteler için “neredeyse fuhuş evleri” ifadelerini kullanan Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nu çoktan unuttuk bile...

Eğer bu yaşananlar kriminal bir vakadan ibaret olsaydı günlük bir rutin olarak değerlendirip geçerdik, ama öyle değil. Zira bu olayların kahramanları dini bir kimliğe sahip ve bu pervasızlıklarını din üzerinden pazarlıyorlar.

Biliyorum, bazıları haklı olarak bu tür olayların dindarlar üzerinden okunmasına gönülleri razı değil. Evet benim de gönlüm razı değil, ama gözlerimizi kapatarak gerçeklerden kaçamayız.

*Eğer abdest alıp “bir gece ansızın gelebiliriz” diyenlerden endişelenmiyorsak,

*Komşularını fişleyip “benim listem hazır” diyenlere karşı güçlü bir itiraz sesi yükseltemiyorsak,

*Besmele çekilip, abdestler alınarak yolsuzluklara, rüşvete, yalana fetvalar üretilmesi vicdanlarımızı yaralamıyorsa, bilelim ki övüne övüne bitiremediğimiz dindarlığımız da, vicdanlarımız da sahtedir.

(Karar'dan)