Mavi gözleri üzerindeki kaşlarını çatarak ‘gel konuşalım’ dedi. Kahvede boş bir masaya oturduk. Belli ki bazı şeylere kızmıştı ve konu ciddiydi. ‘Eşyalarını toparla akşam bize gidiyoruz’ dedi. Sesi o kadar kararlı ve daveti o kadar içtendi ki hiçbir şey söylemedim, tamam dedim. Sormadım da nedenini.

Daha lise birinci sınıftayım. Kayseri’de sağcı öğrenciler bizleri okula almayınca mecburen ben, amcamın oğlu Hasan ve babamın dayısının torunu İsmail başka şehire okumak için göç ettik. Hasan’ı Adana Ticaret Lisesi’ne bıraktık, ben ve İsmail Gaziantep Ticaret Lisesi’ne geldik. Hayatımda hiç görmediğim teyzelerim ve kuzenlerimin yanında kalacaktım. Annemlerin önerisiyle çaresiz küçük teyzemin evine yerleştim. On beş yaşındayım, kültürünü, aksanını bilmediğim bir şehirde teyzelerim ve çocukları da dahil hiç kimseyi tanımıyorum.

Küçük teyzem ve çocukları beni memnun etmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Teyzemin evinin altında eniştemiz bir kahvehane işletiyor. Okul sonrası oraya takılıyorum çaresizlikten. Bir masada Dev-Solcu’lar oturuyor, diğer masada Kawa’cılar, bir başka masada Apocular ve hepsine karşı köşedeki masada ben tek. Akşamları da kumarcı esnaflar doluyor kahvehaneye. Aslında çok seçeneğim var ama ben henüz 15’inde bir anne kuzusuyum.

Diğer teyzemin oğlu Tevfik işletiyor kahvehaneyi. Mavi gözlü, kumral, dobra bir adam. Tevfik’in ‘eşyalarını topla bize gidiyoruz’ sözü benim hayatımdaki dönüm noktalarından bir tanesidir. Kayseri’de okul hayatım çok başarılıydı. Ailem Kayseri’de ben Gaziantep’te bu şekilde okula devam edemeyeceğim kesin gibiydi. Artık dönmeye karar vermiştim. O gün Tevfik beni sarsmasaydı belki de okulu bırakacak ve bütün eğitim kariyerim çok farklı olacaktı. Bu nedenle Tevfik’e hep minnet duymuşumdur. Yıllar sonra üniversite yıllarımda onu Londra’ya yerleşmek üzere uçağa bindirdiğimde minnet borcumu bir nebze olsun ödediğim için çok mutlu olmuştum.

Diğer teyzemlerde de herkes beni memnun etmek için elinden geleni yapıyor. Cemal amca Şirehanı’nda hamallık yaparak hayatımı kazanan neşeli bir adam. Diğer teyzemlere taşındıktan bir kaç hafta sonra Kayseri’den ailem de daha güvenli olacağı düşüncesiyle Gaziantep’e göçmeye karar verdiler. 1 Mayıs 1980’de geldiler ve ben de okuluma devam ettim. Geldiklerinde iki abim askerdeydi. Büyük abimin evini de toplayıp getirdiler. Artık Antep’liydik. Yıllarca yaşadığım Kayseri’de hiç Kayseri’liyim diyememiştim ama nedense üç yıl yaşadığım Antep’te kendimi Antep’li gibi gördüm. Belki de kültür olarak doğru yerdeydik.

Hayatımdaki ilk rüşvetimi de Antep’te aldım. Yaz tatili dönemi Direkçi Pazarın’da bir kahvede esnafa çay dağıtıyorum. Ama öyle söylendiği kadar basit bir iş değil. Çay siparişi geldiği andan itibaren çayın sıcak sevkiyatı, yol güvenliği, geri dönüşümü, ücretin tahsilatı, finans kontrolü ve müşteri ilişkileri tamamen bende. Kahvehaneyi Kadir amca işletiyor. Ocakta Osman abi diye topluca bir adam var. Esnaf ya çırağını göndererek ya da megafonla ihtiyaç duyduğu çay ve içecek miktarını söylüyor. Osman abi bunları hazırlıyor, ben de hemen anında yuvarlak askılı tepsimi havalı havalı sallayarak yerine ulaştırıyorum. Daha sipariş gelir gelmez Kadir amca ‘yörü Mamed çayları soğutma ağam’ diye uyarıyor.

Çay ücretleri için bir jeton sistemi geliştirmişler. Sabah ben gidince ocakçı bana 200 tane jeton veriyor. Ben de ocaktan aldığım çay miktarı kadar jeton teslim ediyorum Osman’a. Çay götürdüğüm esnaftan da ya parasını tahsil ediyorum ya da bunların daha önceden satın aldığı jetonlarla ödemeleri geri alıyorum. Akşam hesap verdiğimde iade ettiğim jetonlarla verdiğim paranın toplamının tutması gerekiyor.

Birkaç gün çalıştıktan sonra Osman abi sabahları bana verdiği jetonların üstüne 4/5 tane fazla koymaya başladı ama yine defteri 200 olarak yazıyordu. Önce ne olduğunu anlamadım ancak akşam hesap verdiğimde işlemleri 200 jeton üzerinden yaptığında doğal olarak artan 4-5 jetonun parasınıda sen al diyordu. Anlaşılan Osman abi bana iyilik yapmak istiyordu. Daha sonra Osman abi bana verdiği jetonların sayısını arttırmaya başladı. Akşam olduğunda da fazla verdiği jetonlardan kendi payına düşeni almaya başladı. O zaman anladım ki önce bana suç işletti, alıştırdı, arkasından da kendi işleyeceği suça ortak olmamı sağladı. Garibim Kadar amca hiçbir şeyden habersiz ‘yeri ağam’ diye sağa sola laf yetiştiriyor. O günden sonra ben kendi payıma düşeni almayı reddettim. Osman abi kendi payını almaya devam etti sanırım. Ben de ilk ve son rüşvet deneyimimi de kapatmış oldum.

Bir çoğumuz eğitimi okullarda alınan ders notları ile sınırlar ve çocuğumuzun ders notları başarılı ise başarılı olduğunu düşünürüz. Oysa eğitim hayatın akışındadır. Antep’te okul sonrası muhasebecilik de dahil olmak üzere yaptığım işler, kurduğum dostluklar bir üniversite kadar değerlidir benim için.

Ömrümün lise yıllarını geçirdiğim Antep’te sadece üç yıl yaşadım. Ardından üniversite için İstanbul’a göçtüm. Ailem kaldı oralarda. Ruhum kaldı Antep’te. Ruhuma işleyen lise yılları dostluklarım da başka bir yazıya kalsın.

(acikgazete.com)