21 'inci yüzyılın kültür sorunları üzerine düşünen dünyadaki tüm çevrelerin vardığı ortak sonuç şu: "Çağımızın global dünyasında ülkelerin askeri ekonomik gücünden daha fazla önemli olan, o ülkenin yarattığı kültür ve onun dünyadaki yansıması olarak soft power'ıdır."

Televizyonun bir soft power araç olarak önemi ise olağanüstü büyüktür.

Eskiden televizyon şovları ve programlarıyla kültürel hegemonya sağlamak denilince akla gelen ABD'ydi.

Onun hâlâ büyük bir soft power gücü gayet tabii ki var, ancak onun bu hegemonyasına yetişmek üzere sürekli tırmanışta olan bir başka güç de var; o da Türkiye.

Türk dizilerinin yarattığı müthiş çekim gücü nedeniyle Arap dünyasından İstanbul'a turist patlaması yaşanıyor.

Batılı turiste göre çok daha fazla para harcayabilen bu insanlar, ülkelerinde çok popüler olan Türk dizilerinde (Gümüş dizisinin Arap dünyasında 85 milyon insan tarafından izlendiği belirtiliyor) gördükleri İstanbul'u birde bizzat gezip görmek için geliyorlar ülkemize.

Bu insanların kendi ülkelerinde neyi özleyip bulamadıklarını özellikle Başbakan Erdoğan'ın iyi anlaması gerekiyor. Çünkü o özellikle son zamanlardaki bazı söylemleriyle ve aldığı kararlarla İstanbul'un ve Türkiye'nin dünya tarafından merak edilen bu çekim gücünü hızla ortadan kaldırmaya başladı.

Bu süreç devam ederse elimizde olan büyük bir soft power imkânını kendi kendimize yok etmiş olacağız ve Türkiye'yi dünyada yıldız olmak yerine tekrar ikinci veya üçüncü derecede ülke olma şanssızlığına sürükleyeceğiz.

 

MONOCLE DERGİSİ

Dünyadaki trendleri en iyi takip eden dergi olan Monocle, soft power olarak televizyonu incelediği son sayısında, bu gücün kullanımında Türkiye'nin güçlü konumuna vurgu yaptıktan sonra dizilerimizi seyredip İstanbul'a gelen Arap turistlerin dizilerde gördükleri İstanbul mekânlarını görmeyi özellikle arzu ettiklerini ve bu talebe cevap vermek için özel dizi turları düzenlendiğini söylemiş.

Monocle Dergisi'nin editörleri, farklı bir dünyada yaşadıklarından asıl önemli sorunun ne olduğunun farkında değiller, o kritik soruyu bu nedenle soramamışlar.

Ama bizim bu kritik soruyu mutlaka sormamız ve üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Bunu özellikle AKP yöneticileri yapmalılar.

Arap dünyasında Türk dizilerini izleyen ve ülkemize gelenlerin, kendi ülkelerinde arayıp da bulamadıkları ne var ki İstanbul'a büyük heyecan ve güzel duygularla geliyorlar?

 

TÜRKİYE MARKASI

Türkiye, dünya tarihinde ilk ve tek olarak seküler, demokratik bir Müslüman ülke koşullarını yaşamaktadır.

Arap ülkelerinde insanların özlediği bu koşullardır ve bu koşulların sağladığı yaşam tarzıdır.

Seküler, demokratik bir Müslüman ülke olmak, elimizdeki en büyük soft power'dır. Bu bizim marka değerimizdir.

 

SEKÜLER, DEMOKRATİK MÜSLÜMAN

Seküler, demokratik Müslüman tanımındaki "seküler" bölümüne de, "Müslüman" bölümüne de fazla vurgu yapıldığında Türkiye marka değerinden kaybediyor.

AKP iktidarı öncesinde daima seküler bölümüne dengesiz ve abartılı vurgu yapıldı. Sonunda bazı Arap ülkelerinde Türkiye, Müslüman olarak bile kabul edilmemeye başlandı.

AKP iktidarıyla birlikte Türkiye markasının seküler, demokratik bir Müslüman ülke tanımında ilk kez iç tutarlılık ve denge bir süreliğine sağlandı.

Son yıllarda Türkiye'nin dünyadaki yükselişinin temelinde yatan neden, markamızda sağlanan bu iç dengeydi.

Ancak Başbakan Erdoğan son zamanlarda hayati bir hata yapmaya başladı; tanımın Müslüman bölümüne dengesiz ve abartılı vurgu yapıyor.

Müslümanlık başka ülkelerde de var; oralarda olmayan seküler, demokratik Müslümanlık ve bu özelliğin vatandaşlara sağladığı inanç özgürlüğü ile demokratik haklar. Bize bakan bir dünyanın insanları bunun için bizi seviyorlar ve bizim gibi olmak istiyorlar.

Marka tanımımızdaki öğeler, hem isteyene istediği ve sonuna kadar inancını arzu ettiği gibi yaşama imkânını veriyor, hem de tercihi farklı olana yaşam alanı sağlıyor. Bu da birbirinden çok farklı hayat tarzlarının bir arada var olduğu İstanbul gibi metropoller yaratmamızı sağlıyor.

Bizim bazen göremediğimiz ama tüm dünyanın İstanbul'da hayranlıkla seyrettiği asıl gücümüz burada.

 

ERDOĞAN'IN ARKASINDAKİ ASIL GÜÇ

Eğer AKP korktuğumu yaparsa, yani seküler, demokratik bir Müslüman ülke tanımındaki Müslüman bölümüne abartılı vurgu yaparsa, o yönde adım atarsa hem Türkiye'ye hem de kendisine büyük bir kötülük yapmış olacak.

Başbakan Erdoğan şunu bilsin ki, onu tüm dünyada saygı duyulan lider yapan güç, arkasında ilk ve tek seküler, demokratik Müslüman bir ülke durmasıdır. Sadece Müslüman ülke olsaydık Başbakan son derece rutin, sıradan bir lider olacaktı; çünkü ondan dünyada çok sayıda zaten var.

 

FEHMİ KORU

Geçtiğimiz yıl ramazan ayında Fehmi Koru, çok önem verdiğim tam da bu yazıda anlattıklarıma uyan bir yazı yazdı. O günlerde bir alışveriş merkezine gidip yemek yenilen bölüme yukarıdan bakmış, orada öğle saatlerinde yemek yiyen insanlara bakarken İstanbul'un ve Türkiye'nin güzelliğini bir kere daha anlamış.

O yemek alanında bir de iftar saatinde orucunu bozacak insanların bulunacağını ve Türkiye'nin bu hayat tarzı farklılığıyla güzel olduğunu yazmıştı Fehmi Koru. Ben de o alana iftar saati gidip baktım ve "Öğle saatlerinde çok farklı insanlar orada yemekler yiyecekler, içecekler" diye düşündüm ve aynı Fehmi Koru gibi içim coşkuyla doldu.

Türkiye, insanlara coşku verecek kaliteli bir ülke olmalıdır. Bunu tüm dünya biliyor, hissediyor ama maalesef bazen siyasetçilerimiz bu basit gerçeği unutmuş gibi davranıyor.

(Haber Türk gazetesinden alınmıştır)