İlkokul yılları, çok kısa bir süre için okulun Bando takımındaydım...


Fazla başarılı olmadığımı hissetmiş olmalıyım ki babam bana doğum günümde ne istediğimi sorduğunda;


“Bana bir trampet al baba”demiştim.


Babam da ertesi gün elinde küçük bir org’la çıka geldi.


Baba bu ne ? 


Hayalkırıklığı...


Zaten çok geçmedi Bando takımından da atıldım.


Gerekçe “Başarılı olamamam”


O kadar arkadaşının önünde gruptan çıkarılmak, bir ilkokul çocuğu için dünyada başına gelebilecek en kötü şeylerden biri olsa gerek. 


Hayalkırıklığı...


İşte benim müzik kariyerim sanırım o gün bitti.


Benim aklım trampette kaldığından, sonraları flütte bile başarılı olamadım.


Zaten yıllar sonra konservatuar sınavına  girsemde sonuç hüsran...


Kazandığım paralı üniversiteye de verecek para olmayınca, zaten öğretmenlerde müziğe kabiliyetim olamadığını hüküm vermiş...

Durum bu olunca bende kendimi müzik dinlemeye ve dinlettirmeye adadım.


Bir gerçek var ki öğretmenlerin yeri hayatımızda çok büyük yer kaplıyor, belki ailemizden bile fazla...

Hiç bir ebeveyn çocuğunu trampet çalamıyor diye takımdan atmaz belki biraz daha gayret etmesi için üzerine düşer.


En azından benim hayalimdeki öğretmende bu şekilde olmalıydı.


Ama şimdi kendi kendime gülümsüyorum, çünkü deyim yerindeyse

“Ayranı yok içmeye, tahtırevanla gider ...” misali bir şey yaptım.

Evime bir piano aldım, yer olmadığı içın koltuğun birini sattım ve şimdi öğrenebilmek için ders alıyorum.


Ve kararlıyım eğer öğrenebilirsem ki çok ümitli değilim.


Ne yapıcam biliyormusunuz?


İsmini hatırlamadığım ilkokul Bando öğretmenimi bulup...


-Beni hatırladınız mı? hani bando çalamıyorum diye 9 yaşındayken beni takımdan atmıştınız” deyip ne kadar iyi piano çaldığımı ispatlayacağım:)

Kaç yılıma sebep olduğunu görüp vicdan azabı çeksin diye...


Hazır öğretmenler günü yaklaşıyorken; Ögretmenlik mesleğini sadece üniversite puanı yetti diye değil bu işe gerçekten gönül vermiş değerli öğretmenlerimizin bu anlamlı gününü canı yürekten kutluyorum.