Tartışma şu: 28 Şubat postmodern darbesi bir yargılamaya konu olur mu? Bu kapsamda bazı gazeteciler de yargılanır mı?

Hemen söyleyeyim:

Bilmiyorum.

Haber kaynakları olan bir gazeteci değilim.

Kulislere sızma yeteneğim yoktur.

Haber amaçlı olarak şurda burada dolaşmam.

Kolpa yapamam, yoklama çekemem, “hatır sorma” dümeniyle birilerini arayıp ağızdan laf alamam.

Denilebilirse, iyi bir gazetecide bulunması gerekli hiçbir hususiyete sahip değilim. Tecessüsüm, sadece “kişisel meraklarımla” sınırlıdır. Bunlar da, bir gazetecinin olmazsa olmazları arasında sayılan meraklardan değildir.

Dahasını söyleyeyim:

Bildiğimiz türden bir gazeteci de değilim. Çok şükür bir “gazetecilik başarısına” ve “haber atlatma becerisine” imza atmışlığım yoktur. “Sarı basın kartı” taşımam. “Başbakanlık Enformasyon Dairesi” filan gibi damgaların bulunduğu bir karta sahip olmayı zül addederim. Bir konseye, cemiyete, odaya, sendikaya, partiye, derneğe üye de değilim.

Zil gibi ortadayım.

Bir gazetede köşem var, düşüncelerimi yazıyorum.

Dahasını merak edenler için söyleyeyim:

Bir “iktidar programını” destekliyorum ve “militarist zihniyetle” ödeşmek için elimden geleni ardıma koymuyorum. Bunu yaparken de, hiçbir resmi bilgiye, hiçbir evraka, hiçbir kriptoya, hiçbir “hükümet yetkilisi” beyanına, hiçbir haber kaynağına gereksinmiyorum.

Dolayısıyla, 28 Şubat soruşturmasının (varsa böyle bir niyet) nerelere uzanacağını, kimleri kapsayacağını, gazetecilere bu kapsamda ne tür “iyilikler” düşünüldüğünü bilemem.

Bildiğim şu:

28 Şubat sürecinde bazı gazeteler, “darbenin resmi yayın organı” gibi çıktılar.

Bazı meslektaşlarımız da, “darbenin tedvirine” memur yazıldılar.

İsim veremem...

Meraklısı, fakirin “Gazeteciyim Ama Tedavi Görüyorum” adlı kitabına baksın. İsimler resmigeçididir ve hangi meslektaşımızın darbenin neresinde durduğunu somut örnekleriyle açıklamaktadır.

Bir 28 Şubat soruşturması başlayacaksa ve bu kapsamda gazeteciler de soruşturulacaksa benim fikrim şudur:

28 Şubat, aynı zamanda bir trenddi...

Kimi meslektaşlarımız korku belasına, kimileri sırf ideolojik gerekçelerle, kimileri genel akımın dışında kalmama telaşıyla, kimileri de sırf kıllık olsun diye bu sürece destek verdiler ve sonucunda “siyaset zeminini” ortadan kaldırmış oldular.

Peşinden “banka soygunları”, ballı enerji dağıtım ihaleleri, kıyak teşvikler ve devlet rantları geldi. Bu yağma süreci de 2001 krizini tetikledi.

Denilebilirse, Türkiye’yi Yunanistan’dan da beter duruma düşüren ekonomik krizin nedeni, bir “restorasyon programı” (!) olarak sahne alan ve peşinden mebzul miktar “sivil gazeteciyi” sürükleyen 28 şubat darbesidir...

Ki, mutlaka soruşturulmalıdır.

Meslektaşlarımızın durumuna gelince...

Daha önce de yazmıştım:

Darbecilerle “organik” ilişki içinde olanlar varsa ve “eylemleri” saptanmışsa, mutlaka bir muhakemeye konu edilmelidirler ve şiddetle cezalandırılmalıdırlar...

Sırf ideolojik gerekçelerle ya da ekmek parası uğruna ya da “eş durumundan” darbe ikliminin oluşmasına katkıda bulunmuşlarsa, darbe suçu değil, “ahlak suçu” işlemiş sayılmalıdırlar.

Her ahlaksızı içeri tıkamazsınız, takdir edersiniz ki.

Tarih önünde zaten suçludurlar ve kendileriyle baş başa bırakılmalıdırlar.