'Gezi'de ağaç kesiliyor' denildi, 'Bu bir devrim" denildi. Sonra 'Dershane' denildi, 'Fişleme' denildi.

17 Aralık, 25 Aralık'ta 'yolsuzluk' denildi, 'darbe' denildi.

'Yaşam tarzı', 'kürtaj', 'Üç çocuk', 'Bira yasağı' denildi…

25 Mart'ta 'Heybedeki büyük turp' denildi.

30 Mart'ta 'Sandıkta görecek' denildi.

Soma'da 'Katil' denildi.

Yapılmadık hakaret, söylenmedik küfür bırakmadılar.


***


Geldik 30 Mart'a. Halkın, kendini 'Halk' zannedenlerle aynı düşünmediği ortaya çıktı.

Millet heybedeki turpu da, darbe ve 'devrim' özlemlerini de kursaklarına tıktı.

Şimdi geldik Gezi'nin birinci yıl dönümüne. Ve gördük ki Gezi ruhu da bitti.

Eldeki tüm sermayeyi tüketip, milletten sert yanıtlar alanlar yine başa döndü.


***


Anlıyoruz onları.

Hevesleri sönüyor, umutsuzluk doluyorlar.

Dönüp dönüp başa sarıyorlar.

Dersim özrü, Ermeni taziyesi, Doğu'da akan kanın durması filan ilgilerini çekmiyor.

Sokakta devrim yapamamanın, eylemle Başbakan devirememenin hazzını bir türlü tadamıyorlar.

Hep başka bahar avuntusu kasıyor.


***


Ama bir soruya hala yanıt vermiyorlar.

İlk günden beri sorulan fakat yanıtsız kalan soru:

Sahi, AK Parti iktidarından önce yapıp da bugün yapamadığınız ne var?

(Aktüel'den)