Fırat, yaptığı açıklamada, Kürtlerin geçmişte silahla ayrı bir devlet kurmayı denediğini ancak başaramadığını belirterek, "Silahlı mücadeleyle bu ülkenin sınırlarından ayrılıp başka bir devlet kurma güçleri yok. O zaman uzlaşma yollarıyla netice almak lazımdır" ifadelerini kullandı. 

Ümit Fırat, ortada bir uzlaşma zemini söz konusu ise "Uzlaşmıyorum, bu işleri silahla çözer, zorla hallederim" gibi bir lüksün başarı şansının bulunmadığına dikkati çekti.

Adına "Çözüm Süreci" denilen projeyle bir uzlaşma zemininin yakalandığını aktaran Fırat, "Çözüm sürecinde belki birçok şey yanlış yapıldı ama hiç değilse bir çatışmasızlık hali yaşandı. Böylesi bir durum 1999-2004 arasında da yaşandı. Ancak o dönem şaibelidir. O dönem, derin devletin, Öcalan’ı kullanarak geçici olarak sükuneti sağladığı bir dönemdi. İhtiyaç duyduğunda da savaşı yeniden tetikledi. 2004'te yeniden silaha sarılmasının PKK'nın kendi dinamiklerinden değil, derin devletin öyle uygun bulmasından kaynaklandığını söylüyorum. Çünkü o dönemde derin devletin meşru görmediği bir hükümete karşı bir cunta teşebbüsü vardı. Nitekim daha sonraki mahkeme aşamalarında da bu gerçek su yüzüne çıktı. 2013'ün başında resmen başlatılan 'süreç' ise hükümet inisiyatifiyle, sivil iradeyle gerçekleşen bir gelişmeydi. Bir uzlaşma olmasa da zemin oluşabilirdi. Dolmabahçe'de bir uzlaşma olmamıştı ama bir zemin vardı." değerlendirmesinde bulundu.

 "KÜRT SORUNUNDA DEVREYE BAŞKA AKTÖRLER GİRDİ"

 Kürt sorununun çözümünde gelinen noktada devreye başka aktörlerin girdiğini ifade eden Fırat, "PKK ya da temsilcileri, kendi başlarına karar verip, 'Uzlaşalım ve bu işi çözelim' noktasında değiller artık. Bölgesel ve küresel birtakım aktörler de devreye girdi. Suriye ve Irak karıştı. İran, bölgede ciddi bir aktör olmak istiyor ve 'Ben de varım' diyor. Avrupa'nın bazı ülkelerinde Türkiye üzerinde etkin olmak için, ellerinde Kürt kartı bulunmasını isteyenler var. Tabii devrede bir de Rusya var. Bunların etkileri kısmen azaltılmadan, siz istediğiniz kadar 'uzlaşalım' deyin, sizi uzlaştırmazlar. Size silahları veren, kullanmanızı ister. Kandil'deki PKK yöneticileri, hepsi için demeyeyim ama örneğin Cemil Bayık ve Duran Kalkan ekibinin Türkiye'de demokratik yöntemlerle değişim olacağına yönelik talepleri olduğunu sanmıyorum." ifadelerini kullandı.

 PKK'nın tekrar şiddetin dozunu artırmasındaki nedenin "Taleplerimizi kabul ettiririz" düşüncesinden kaynaklandığını vurgulayan Fırat, "Genelde sağlanmış istikrarın bozulup Türkiye'nin elinin zayıflatılması ve istikrarsız bir ülke görüntüsü verilmesiyle pazarlık şanslarının güçleneceği zannedildi. Ama en çok da bölgedeki istikrar bozuldu. Üretim durdu; Van'da, Diyarbakır'da ve keza başka illerde turizm sona ermiş gibi gözüküyor. Kürtler kaybetti ve büyük zarara uğradılar" yorumunu yaptı.

 "HALK ŞİDDETE DESTEK VERMEDİ"

 PKK'nın, HDP'nin en yüksek oy aldığı Cizre, Silopi, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, Dargeçit, İdil gibi yerlerde çukur kazmasının ne gibi sonuçlara yol açacağını hesaplamadığını anlatan Fırat, sözlerini şöyle sürdürdü:

 "Bununla direnişin ve desteğin daha fazla artacağını hesapladı. Ne kadar çok mağduriyet olursa o derece desteğin olacağını düşündüler. Fakat olmadı. İnsanlar; çatışmayla, şiddetle iç içe yaşamak istemiyorlar. Kıştan başlayıp, ‘Baharda göreceksiniz!’ diyerek, bütün coğrafyada hakimiyeti elde edeceklerini savundular. Bahar geldi ama sonuç yok. Çünkü Türkiye’de güvenlik güçleri, kırsal alanda insansız hava araçları, akıllı silahlar ve diğer yöntemlerle kontrolü sağladı. PKK kırsal alanda eski hareket kabiliyetine sahip değil ve anında yok ediliyor. Kırsalda ortaya etkin eylem koyamayınca ağırlığı yine şehirlere taşıdılar. 'Belki Suriye gibi bir durum oluşur ve netice alırız' düşüncesiyle hareket ettiler veya ettirildiler ve yanıldılar. PKK’nın ‘şehir savaşları’ hesabı tutmadı." diye konuştu.

 "Hendek siyasetinin en büyük maliyeti yaşanan can kayıplarıdır" diyen Fırat, sözlerine şöyle devam etti:

 "Devleti ve hükümetleri zorbalıkla eleştirip suçlayan ve kendilerini 'Kürt Özgürlük Hareketi' olarak tanımlayan bir yapı, kendisi için bir statü sağlamak uğruna bir savaş başlattı. 10 aydır süren şiddet eylemleri ve hendek savaşları sonucu yüzlerce insan hayatını kaybetti. Kürtlerin sahip oldukları ve başta tarihsel mirasları olan kentleri olmak üzere pek çok değerleri de geriye dönüşü mümkün olmayan bir şekilde kaybedildi. Bunlar, şehirlerin göbeğinde yapılmamalıydı. İnsanlar bölgeden kaçtılar. PKK bu yöntemleriyle askeri yeniden yerleşim bölgelerine çekti. Legal Kürt siyaseti hiçbir şey kazanamadı."

 "MECLİS’TEKİ PKK GÖSTERİSİ YANLIŞTI"

 Meclis koridorlarında Abdullah Öcalan sloganları atan HDP’li vekillerin ciddi bir yanlışa imza attıklarını söyleyen Fırat, “Bu insanların önemli bir kısmı, protesto ve tezahürat olarak başka bir şey bilmiyor. Parlamentoda o yemini okuduktan sonra o koridorda slogan atmak ve Kürtçe marş söylemek çok bir şey ifade etmez. Meclis’te yapılan o girişim bir PKK gösterisiydi. Bazı söz ve davranışlar elbette ki ceza kanununda suç olarak yer almazlar; ancak günlük hayatta doğru veya yanlış bulunan davranışlar vardır. HDP’li bazı yönetici veya temsilciler, kimi eylem ve sözleriyle suç olmasa da gerilimi artıran davranışlarda bulunabiliyorlar. Örneğin bir parlamenterin, bir terör eylemiyle birçok insanın ölümüne neden olan bir insanın taziyesine gitmesi suç değildir ama doğru da değildir. Keza parti eş başkanının ‘Sırtımızı PYD’ye, YPG’ye yaslıyoruz’ demesi suç değildir ama bir densizliktir, yersiz bir ifadedir.” görüşünü dile getirdi.

 "Türkiyelileşmek" imajıyla siyaset yapmaya çalışan HDP’nin bu tavrını öteden beri doğru bulmadığını aktaran Fırat, şunları söyledi:

 "Irak Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) diye bir yapı var. KDP, Irak'taki Kürtlerin partisidir. Neden Türkiye'deki Kürtlerin de bir partisi olmasın. İlla da Kürt olmayan birilerini de yanınıza alarak parti kurmaya mecbur musunuz? Eğer bir ülkenin bütün sorunlarına dair programatik birtakım projeleriniz ve planlarınız varsa bu tür anlamsız nitelendirmelere gerek kalmaz. Kitle içinde karşılığı olmayan birtakım 'radikal solcu' kişileri HDP’ye dahil ederek buna 'Türkiye partisi' demeye kalktılar. Bu doğru değildi."

 Kürtlükle hiç alakası olmayan birtakım insanların Kürtler adına bazı müzakerelere sokulmalarının şahsen ağrına gittiğini vurgulayan Fırat, “Onun için HDP’yi hiç doğru bir proje olarak görmüyorum. Figen Yüksekdağ gibi birisini getirip, bütün bir toplumun kaderi üzerinde söz sahibi kılmanın manası yoktur. Bunlar radikal çıkışlarla işi zora sokarlar. Doğrusu, 'Türkiyelileşme' adına, bir bildiri bile dağıtma potansiyeli olmayan birilerinin o partiye doldurulması insana ağır geliyor." dedi.

 "KENDİSİNDEN BEKLENENİ BAŞARAMADI"

 HDP'nin silahlı eylemlerle arasına ciddi bir mesafe koymasının beklendiğini ancak tam tersi bir durum görüntüsü verdiğini anlatan Fırat, sözlerini şöyle tamamladı:

 “Yüzde 13 oy almış bir HDP'nin kendisini yönetebilme rüştünü ispat ettiği ve PKK/KCK üzerinde etkili bir politik güç olarak, PKK'ya silahlı mücadeleyi terk etmesi gerektiği çağrısında bulunması bekleniyordu. Tek yaptıkları şey, operasyonların durdurularak yeniden müzakere masasına dönülmesi çağrılarında bulunmak oldu. Yine bu çatışma sürecinde, problemin çözüm tarafında olmak için pozisyon almak yerine, kendileri de problemin parçası olmayı tercih ettiler. HDP, kendisi ve bütün bir toplum için çok önemli olan legal ve demokratik siyaset alanını değerlendirmekte kendisinden bekleneni başaramamıştır."

 ÜMİT FIRAT KİMDİR?

 Yazar ve yorumcu Ümit Fırat, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden mezun oldu. Dönemin etkin sol platformlarından Türkiye İşçi Partisi ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları'na katıldı. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 4 yıl cezaevinde kaldı. Halkın Emek Partisi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı. 1994'te iş adamı Cem Boyner liderliğinde oluşturulan Yeni Demokrasi Hareketi'nin kurucu ve yönetici kadrosunda yer aldı. Başta Kürt sorunu olmak üzere Türkiye'nin iç ve dış siyasetine ilişkin yazıları çeşitli medya organlarında yayımlanıyor.