TAYFUN SALCI
LONDRA

İngiltere'nin Basra'daki petrolü ve Abadan'a giden boru hattını güvenceye almak amacıyla Osmanlı topraklarına 6 Kasım 1914'te çıkmasıyla başlayan Mezopotamya Harekatı, Tümgeneral Charles Townshend komutasındaki İngiliz birliklerinin 7 Aralık 2015'te  Kut'ül Amare'de kuşatılmasıyla hiç beklemedikleri bir şekle girdi.

Basra'dan itibaren "kolay" diye değerlendirdikleri galibiyetler alarak ilerleyen İngiliz birlikleri, başlangıçtaki amaçlarını genişletme kararı aldı ve Bağdat'a yöneldi.  Ancak Nureddin Paşa komutasındaki Türk birlikleri tarafından Selman-ı Pak'ta durduruldu ve geri çekilmeye zorlandı. İngilizler, yeniden güneye yönelerek Dicle'nin kıvrılarak karada at nalına benzeyen bir alan oluşturduğu Kut'ül Amare'de savunmaya geçti. Nureddin Paşa'nın bu noktada başlattığı kuşatma, 29 Nisan 1916'da İngilizlerin Osmanlı ordusuna teslim olmasıyla sona erdi. 

Bu süreçte takviye İngiliz birliklerinin kuşatma altındaki Townshend'e yardım etmek için denediği saldırılar, önce Nureddin Paşa, ardından da komutayı devralan Halil Paşa tarafından durduruldu. 

Halil Paşa 5 ay süren kuşatmanın sonunda, İngiliz kayıtlarına göre,  277 İngiliz subay, 204 Hintli subay, 2 bin 592 İngiliz nefer ve 6 bin 988 Hintli nefer ile onlara eşlik eden 3248 Hintli sivili teslim aldı. 

- Osmanlı askerini hafife aldılar

Geçtiğimiz aylarda ikinci baskısını yapan “Kut 1916, İngiltere’nin Irak’taki unutulan felaketi” kitabının yazarı Albay Patrick Crowley, yaptığı değerlendirmede, "İngilizlerin Kut’ta ve Çanakkale'de yaptıkları en büyük hata düşmanı hafife almaktı. Osmanlı askeri tahmin ettiklerinin çok ötesinde bir yekinliğe sahipti.” dedi.

Türk birliklerini komuta eden Nureddin Paşa ve Halil Paşa için “Hiç şüphe yok ki sahadaki Türk komutanlar son derece yetkindi. Ayrıca bugün çok az hatırlanan Alman Mareşal Von der Goltz’un tavsiyelerini de alıyorlardı.” ifadesini kullanan Crowley, şunları kaydetti:

"İngilizlerin Kut’tan bugün stratejik, taktik, ve operasyonel düzeylerde alabileceği pek çok ders var. İngiliz tarafında komuta kontrol bütün bu düzeylerde kafa karışıklığı yaşıyordu, Tümgeneral Townshend’in birliklerine lojistik ve tıbbi destek de yoktu. Bunlar, bugün modern ordular için de analiz edilmesi önemli konular. Ayrıca İngiliz ve Hintli askerlerin esaret sürecindeki fedakarlıklarını da insani açıdan hatırlamamız gerekiyor.”

- "Unutulan felaket"

Kut’ül Amare’nin İngilizler tarafından unutulduğunu belirten Crowley, bunda aynı dönemde İrlanda’da yaşanan Paskalya Ayaklanması ile Batı cephesinde yaşanan Somme Muharebesi’nin payı olduğunu vurguladı. Crowley ayrıca hiç kimsenin bir yenilgi hakkında çok fazla konuşmak istememesinin de normal olduğunu kaydetti.

"Özellikle de Çanakkale’nin ardından kimse bir yenilgiyi daha konuşmak istemedi." ifadesini kullanan Crowley, "Yenilgi saklanmadı veya sır haline getirilmedi ama ne İngilizler, ne de Hintliler konunun kamuoyunun gündemine aşırı bir şekilde gelmesini istemedi." diye konuştu.

Yüzüncü yılında Kut’ül Amare’de savaşan tarafların fedakarlıklarını hatırlamanın önemli olduğunu vurgulayan Crowley, "Bütün subaylar ve askerler görevlerini cesurca yerine getirdi.” dedi. 

Kut’ül Amare ile ilgisinin konuyla ilgili yazdığı yüksek lisans teziyle başladığını anlatan Crowley, "Bağdat’ta da görev yaptım daha sonra. Ayrıca, görev yaptığım The Princess of Wales's Royal Regiment'in öncelleri gerek Kut’ta, gerekse kuşatmaya yardıma giden kuvvetlerde tarihi olarak rol almıştı." diye konuştu.

Osmanlı İmparatorluğu’nun nihai yenilgisinin 1. Dünya Savaşı sonunda Ortadoğu’nun modern sınırlarının çizilmesine yol açtığını belirten Crowley, "Osmanlı ile savaşı incelemek bölgenin siyasi bağlamını anlamak için hala önemli. Kut tek başına ele alınamaz tabii. Osmanlıların Kanal Harekatı, İngiltere’nin Mezopotamya Harekatı, Çanakkale deneyimi, General Allenby’nin ilerlemesi, Arap isyanı ve Rusya’nın doğudaki ilerlemeleri hep birlikte değerlendirilmeli. Bu durum, İngiliz ve Fransızları bölgede sorumlu hale getiren Sykes - Picot Anlaşması'yla da daha bir karmaşık hale geldi." değerlendirmesini yaptı.

- Prestij savaşı

“Kut’ül Amare Kuşatması, Mezopotamya’da Savaş” kitabının yazarı Kanada Kraliyet Askeri Koleji öğretim üyesi Dr. Nikolas Gardner da, İngilizlerin Kut’taki yenilgiyi Ortadoğu ve Hindistan’daki prestijlerine büyük bir darbe olarak gördüklerini söyledi. 

"1915 sonbaharında Bağdat’ı ele geçirme girişiminin kısmi gerekçesi özellikle de imparatorluğun Hindistan ve Mısır’daki Müslüman tebaası arasında Britanya’nın prestijini artırmaktı" diyen Gardner, "Osmanlı’ya karşı savaşmak pekçok Müslüman için bir sorun teşkil ediyordu. İngilizler de Çanakkale’deki mağlubiyetlerinin Osmanlı’ya Müslümanların desteğini artırmasından endişe ediyorlardı. Bağdat’ın ele geçirilmesi İngiltere’nin Ortadoğu ve Güney Asya’da önemli bir güç olarak imajını tamir etmenin bir yolu olarak göründü. Ancak Townshend’in birliklerinin Kut’ta teslim olmasıyla bu plan geri tepti." değerlendirmesini yaptı.

Kut'ül Amare için “İngilizlerin Amerikan Bağımsızlık Savaşı’ında 1781’de Cornwallis’teki yenilgisinden beri en küçük düşürücü yenilgiydi.” ifadesini kullanan Gardner, “Kut’ül Amare Kuşatması Batılı güçlerin prestij için bugün de yaptıkları bazı girişimlerin bazen geri tepebileceğine iyi bir örnek oluşturuyor.” dedi. 

-Gerçek askerle Selman-ı Pak'ta karşılaşıldı

İngilizlerin Mezopotamya Harekatı kapsamında Basra’ya ayak basmalarından itibaren yerel güçlerden oluşan birliklerle karşılaştığını ve onlar karşısında kolay galibiyetler kazandığını anlatan Gardner, "Bu durum İngilizlerin kendilerine aşırı güvenmelerine yol açtı. Ancak 6. Bölük Selman-ı Pak’ta ilk kez Anadolu’dan gelen gerçek askerlerle karşılaştı. Bunlar hem daha fazla motivasyona sahipti, hem de daha etkindi. Townshend’in birliklerine ağır kayıplar verdirip Kut’ül Amare’ye geri çekilmesini ve kuşatılmasını sağladılar.” diye konuştu.

Kut’taki yenilgiden sonra İngilizlerin bölgeye daha büyük güç sevk ettiğini ve 1. Dünya Savaşı’nın sonunda Irak ve Filistin’in büyük kısmını kontrol altına aldığını ancak elinde tutacak gücü bulunmadığını anlatan Gardner, "Bu, bölgenin yeni devletlere bölünmesine katkı yaptı ve o günden bu yana yaşanan istikrarsızlığın tohumlarını attı." görüşünü dile getirdi. 

-Felaket ilk anda anlaşılamadı

Wolverhampton Üniversitesi öğretim üyesi ve askeri tarih uzmanı Prof. Stephen Badsey de, peş peşe gelen Çanakkale ve Kut’ül Amare yenilgileri nedeniyle İngiltere’nin 1916’da Osmanlı’ya karşı başka bir büyük harekata girişmekten kaçındığını belirterek, "İngiltere dikkatini ve gayretini Batı cephesine yöneltti. Kut ayrıca İngiltere’nin Mezopotamya’da Osmanlı’ya karşı kolay ve hızlı zafer kazanabileceği inancına son verdi." şeklinde konuştu. 

"Kut’ül Amare Kuşatması ile ilgili haberler İngiliz basınına dönemin iletişim koşulları nedeniyle birkaç güç gecikmeli olarak yansıyordu" diyen Badsey, "Ancak İngiliz komutanlar yaşadıkları sorunların boyutlarını, özellikle de nakliye ve tıbbi tahliye konusundakileri başarıyla gizlediler. Dolayısıyla felaketin boyutları ilk anda bütünüyle anlaşılamadı." değerlendirmesini yaptı. 

Kut’ül Amare’deki başarısızlık nedeniyle iki kıdemli general, Sir John Nixon ile Sir Percy Lake’in görevden alındığını anlatan Badsey, "Kut’un düşmesinin kısmen kötü idareden kaynaklandığı anlaşıldı. 1917’de İngiliz hükümeti Mezopotamya Harekatı ile ilgili soruşturma başlattı.” dedi.

Badsey, “Bir başarısızlığın üstünü örtmenin iki yöntemi vardır. İlki ondan söz edilmesinin önüne geçmek. İkincisi de zamandaş başarıların parıltısından yararlanarak yenilginin önemini karartmak.” ifadelerinin yer verildiği soruşturma komisyonu raporunun, Kut'ül Amare yenilgisinden sorumlu generallerin, her iki yöntemi de kullandığı yargısına vardığını aktardı.