Charles Aznavour'la Ara Toranıan tarafından yapılan söyleşi, Nouvelles d'Arménıe Magazıne'in Ekim 2011 sayısında yayımlandı. Tam metni Türkiye'de sadece Zaman'da yer alıyor. Fransızca aslından çeviren: Hayri Gökşin Özkoray.

-Nouvelles d'Arménie Magazine: "Vivement dimanche" programındaki beyanatınızla pek de yeni dostlar edinmediniz.  

Charles Aznavour: Artık bıkmaya başladım. Böyle başarılı olamayacağız, asla başarılı olamayacağız. Düşmanlarımız kendilerini kurtarabilmek için hâlâ hafızası olanların ölmelerini bekliyorlar. Hangi ülke bizi cansiperane savunuyor? Hiçbiri. Fransa ne tanıyacaksa tanıdı, ama daha ileri gitmiyor. Hiçbir ülke bize destek olmayacak. Asla.

Ayrıca, bugün devrim yapan Arapların hayali Kemalist modele uygun bir hükümete sahip olmak. Bu da zenginleşmekte ve sürekli daha fazla zemin kazanmakta olan Türklerin değirmenine su taşıyor. Zaten G20'ye üyeler. Artık Avrupa Birliği'ne girmek gibi bir dertleri de yok. Bu arada Ermenistan acı çekiyor, Ermenistan her geçen gün daha da boşalıyor. Kısa zaman içinde boş bir kabuk olacak. Bu kime yarayacak? Üç tane mafya babasına mı? Binlerce zavallı insan tüm dünyaya yayılacak. Ve biz, Türklerin karşı çıktıkları soykırım sözcüğüne mi odaklanıyoruz? O halde, soruyu Türklere yöneltiyorum: Eğer bu bir soykırım değilse, bir halkın yok edilişine ne denir? Tüm bu zaman boyunca siz buna ne ad verdiniz? Atatürk vaziyeti bizzat nasıl nitelendirdi? Benim istediğim bu. Soykırım sözcüğünün icadından önce buna ne denebilirdi? Katliam mı? Ermenilerin katli mi? Şayet soykırım sözcüğünü kullanmak istemiyorsanız, en azından bunun bir katliam olduğunu kabul edin! Bu aşamaya varıldığında, zaten çok mesafe kat etmiş olacağız.

Ermenistan ciddi tehlike altında ve herkes soykırım kelimesine takılı kalıyor. Bunun ülkeyi nasıl ilerlettiğini göremiyorum. Bu mantık bizi nereye götürüyor? Bu tip görüşleri ifade ettiğim için beni eleştirenler neredeler? Ermenistan'a yardım için ne yapıyorlar? Tam olarak hangi anda para yolluyorlar? Bana ders verecek kişiler bunlar mı? Onlara ilk ders verecek kişi asıl benim. Firması en az 300 hukukçu çalıştıran, Amerika'daki bir Ermeni avukatla bu meseleye dair konuştum. O da diğerleri gibi düşünüyordu. Fakat, ona kendi görüşümü sunduğumda bana hak verdi.

Ben siyasetçi değilim. Siyaset hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Tek bildiğim şu: İkinci defa ölmek üzere olan bahtsız bir ülke parçacığımız var. Ve buna rağmen başka şeylerden bahsediliyor.

NAM: Yine de, bu sorun hakkında çok aktiftiniz, özellikle de mesele Senato'ya gittiğinde. Senato nezdinde bir konuşma yaptınız...

C.A.: Bu ne işe yaradı ki?

NAM: Gösterilere de katıldınız...

C.A.: Bu ne işe yaradı ki?

NAM: Gazetelerde yazılar yayınlattınız...

C.A.:Bu ne işe yaradı? Bu bizi nereye götürdü? Bize fazladan getirisi ne oldu? Bir N noktasından itibaren kaydedilen ilerlemeyi metre olarak saysaydık, kaç milimetre ilerlemiş olurduk? Sıfır!

NAM: Gerçekten de hiç ilerlenmediği izleniminde misiniz?

C.A.: Kıpırdanmadı ve kıpırdanmayacak da. Türkiye'ye sürekli davet ediliyorum. Türk Dışişleri bakanı beni kendi evinde tatile bile çağırdı. O halde taleplerimiz hakkında uzlaşmalıyız. Taraflardan birinin ya da ötekinin partizan çıkarları için siyasî partisyonlar icra etmeyelim. Bir sonraki Ermenistan başkanının kim olacağını kesinlikle takmıyorum! Tek istediğim, sınırları açarak bu ülkenin biraz daha iyi soluklanmasının sağlanması.

NAM: Burada bir yardım çağrısında mı bulunuyorsunuz?

C.A.: Evet. Türkler hakkında hep iyi şeyler söylerim. Türkiyeli hiçbir Ermeni Türkleri sevmediğini söylemez. Tutumlarını, siyasetlerini sevmeyebiliriz, ama aynı şey halk için geçerli değil. Hedefim bu meselelerde biraz ilerlenebilmesi.

NAM: 2009'da Zürih'te imzalanan protokollerin başarısızlığı sizi hayal kırıklığına uğratmadı mı?

C.A.: Bu protokoller imzalandıkları akşamın ertesinde kötülendi. Böyle olacağından şüphelendiğimden hayal kırıklığına uğramadım. Neden mi? Türklerle hiçbir anlaşma sağlanamadı. Her seferinde geri çekildikleri bir an geliyor ve bunun ardından yapılacak hiçbir şey kalmıyor. Bu eğilimi stratejik konumları da kuvvetlendiriyor. Kendilerini güçlü buluyorlar ve taviz vermeye gittikçe daha az yanaşmaktalar. Peki, bu durumda ne yapmalı? Hiçbir şeyin yapılmamasına ben razıyım. Fakat artık benden bir şey beklenmesin. Bıkmış durumdayım. Boşuna çaba sarf etmek istemiyorum.

Türk halkına birçok yalan aşılandı. Onlara yanlış şeyler öğretildi. Bu noktadan hareket ederek, onlara bu yalanların tam tersini öğretelim!

NAM: Yani iki taraf için de mi akıllı ve düşünceli olmak gerekiyor?

C.A.: Sadece akıllı ve düşünceli olmak gerekiyor. Mutlaka harekete geçmeli. İnisiyatifler alınmalı. Ben de size kendi adıma bir soru sorayım: Türkler ne zamandır bizim topraklarımızda yaşıyor? Size topraklarımıza yerleştiklerinden beri bizden aldıklarından bahsetmiyorum, öncesinden söz ediyorum.

 ZAMAN