FİKRİYE SUSAM UYAR
İSTANBUL

28 Şubat sürecinde yaşadıklarını anlatan ve o dönemde yüzbaşı rütbesindeyken ordudan atılan emekli Özçelik, 28 Şubat'ın bir sonuç olduğunu ve bu nedenle bu tarihin baz alınmasının doğru olmadığını belirterek, bu dönemin daha önce başlayan bir süreç olduğunu anlattı:

Özçelik, şöyle konuştu:

"Benim kanaatim 28 Şubat, Turgut Özal'ın ölümüyle başladı. Ondan sonra birtakım buna benzer hoş olmayan şeyler başladı. 1997 veya 1998 değil gerçek 28 Şubat diye düşünüyorum. 28 Şubat tarihinden önce bizi ilk olarak 1995 yılında ayırdılar. Sonuçta bu süreç 1993 yılında başladı. Kanaatimce, yapılanlar tamamen dindar insanlara yönelik. Şahsım olarak da böyle yaşamamız, içki içmemiz  daha Batılı bir hayat tarzı sürmemiz gerektiği gibi baskılar...  'Ben kendi hayat tarzımı sürmek istiyorum' dediğiniz zaman da sizin bütün geleceğinizi heba edebilecek şekilde her şeyinizi yakıyorlar. Ülke için nöbet tutarken 6 yaşındaki kızıma lojmanda ekmek vermediler. Biz bunları yaşadık. Geldiğim zaman, çocuğum, 'Baba bizi kantine sokmadılar ve ekmek alamadık' dedi. O çocuğun durumu veya benim durumum, bu çelişkiler, nedir, ne değildir diye baktığımız zaman insan çok üzülüyor. Arkadaşlarım, yaşadıklarımı kitap olarak yazmamı istedi. Ben hep o konularda sustum çünkü bunların geçici olduğunu, bu insanların da ülkemizi ve devletimizi temsil etmediğini düşünüyorum. "

En büyük haksızlığın hukuk dışılık olduğunu, kendilerine savunma hakkının verilmediğini kaydeden Özçelik, "Benimle birlikte 53 kişiydi ilk ayrılan grup. İlk tecrübe, kimse de bir şey bilmiyor. Sonrakilerin kısmen tecrübesi olmuştur ama biz çok bocaladık. Mesleğimiz yok, başka bir şeyimiz yok. İnsanlara 'atıldım' diyemiyorsunuz. 'Subay' dediğiniz zaman da 'Gençsin, niye ayrıldın ki' diyorlar. İrticadan atıldım. İrtica kelimesi, bunun acısını çok çektim" dedi. 

O dönemde kendilerine kimsenin sahip çıkmadığını aktaran Kubilay Özçelik, şunları kaydetti:

"Dindarlıktan veya irticadan atılmış birisi gibi gözüküyorsun. Bir kesim sahip çıksın, hemen hemen kimse sahip çıkmadı, kimse ilgilenmedi. Sonra üniversitelerde başlayınca, birçok yerde, okulda, diğer sivillerde, o zaman insanlar anlamaya başlıyor. Onun evvelinde askerlerle alakalı çok hassasiyet yoktu toplumda. Onun için maalesef 3 bin arkadaş çok büyük sıkıntılar çekti.  Çok iyi bir sicilim olmasına rağmen hukuksuzca akademi sınavlarına alınmadım. Tek bir sebebi var. Namaz kıldığım için beni bir şekliyle yok etmeye çalışıyorlardı, başka hiçbir şey değil. Sadece namaz kılıyorum, bundan dolayı akademiye girmemi engellediler. 53 yaşındayım. İnsanlarımızın tarihi tekrar okumalarını, kim olduğumuzu iyi öğrenmelerini, bu milletin birlik ve beraberliğinin ne anlama geldiğini anlamalarını istiyorum. En önemli konulardan bir tanesi bu. Kavga etmek, her zaman herkese zarar verir. Haklı da olsanız, haksız dahi olsanız kavganın sonunda iki taraf da zararlı çıkar. İç istikrarı sağladığımız ve ülke insanları arasına barış getirdiğimiz takdirde Türkiye'nin çok büyük bir ülke olacağını düşünüyorum. Sivil hayata geçtikten sona yurtdışında iş yapmaya çalıştım ve birçok ülkeye gittim. Orada gördüğümle söylüyorum, insanların Türkiye'ye ihtiyacı var, güçlü bir Türkiye'ye. İnsanlarımızın bunun farkında olarak, sorunlarını konuşarak çözmesi gerektiğini düşünüyorum. "