Türkiye'nin en karanlık dönemlerinde Diyanet İşleri eski Başkanlığı yapan AK Parti kurucu üyesi Tayyar Altıkulaç'ın kaleme aldığı ve 3 ciltten oluşan 'Zorlukları Aşarken' adlı kitapta, Türkiye'nin yakın siyasi dönemine de ışık tutan birbirinden çarpıcı anılar yer alıyor. 

1978-1986 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı yapan Altıkulaç, 12 Eylül askeri yönetimi döneminde bu görevi sürdürdüğünün altını çiziyor ve ekliyor: ''Görev hayatım boyunca hiçbir siyasi harekete yakınlık duymadım. İnandığım doğruları yapabilmek için günlerim hep sıkıntı ve stres içinde geçti. Bazı hırçın siyasetçiler karşısında tabir caizse 'kelle koltukta' görev yaptığım günler yaşadım. Partiler üstü konumumuz sebebiyledir ki Necmettin Erbakan hareketine destek vererek siyaset yapan ve görev yerini adeta seçim bürosuna çeviren din görevlilerine de hiç müsamaha göstermedim.'' 

Ufuk Yayınları'ndan çıkan 1400 sayfalık kitapta neler yok ki? 

12 Eylül döneminde Cumhurbaşkanı Kenan Evren'le aralarında nasıl diyaloglar geçti? Necmettin Erbakan'ın vaizlerden isteği neydi?Canlı yayınlanan mevlid programlarıyla ilgili TRT'den 'yok artık' dedirtecek ne gibi talepler geldi? 

ÇANKAYA KÖŞKÜ'NDE LA İLAHE İLLALLAH SESLERİ 

Dönemin Devlet Başkanı Kenan Evren'in eşi Sekine Hanım 3 Mart 1982'de vefat etmişti. Sekine Hanım'ın defnedildiği gece Çankaya Köşkü'nde hatm-i şerif indirilmişti. O gece Çankaya Köşkü'nde dönemin Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç da hazır bulunmuştu: 

''(...)Sıra hatim duasına gelmişti ki aynı zamanda ilahiyat fakültesi mezunu da olan Kenan Evren'in başyaveri Albay Cevat Erten beklememiz gerektiğini söyledi. Kendisine ne kadar bekleyeceğimizi sordum. İçerideki salonda hanımların 150 bin veya 250 bin kelime-i tevhid çekmeye başladıklarını, ancak ne kadar süreceğini bilmediğini söyledi. Hanımların yanına gidip, geldi, söylediğine göre kalan kelime-i tevhidleri onların bitirmesi için bizim uzun süre beklememiz gerekebilirdi. Hanımlar kabul ederse kendilerine yardımcı olabileceğimizi söyledim. Nasıl, diye sorulması üzerine onların yaptığı işi burada bulanan herkesin yapabileceğini, bu taktirde kalan kelime-i tevhidleri kısa zamanda hep birlikte bitirebileceğimizi söyledim. Teklifim kabul edildi.'' Peki bu iş nasıl olacaktı? Altıkulaç devamını şöyle anlatıyor: ''Bir yerlerden tesbihler getirildi. Orada bulunan komutanlar dahil hepimiz köşk için bu olağan dışı ve bir o kadar samimi hava içinde kelime-i tevhid çekmeye başladık.'La ilahe illallah, la ilahe illallah...'Okunan kelime-i tevhidleri not etmek görevini de Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer'e vermiştik. Nejat Paşa elindeki deftere yüz sayısını tamamlayanlardan aldığı sonuçları kaydediyor, yüzü tamamlayan ikinci ve üçüncü yüze başlıyor; 'benden yüz', 'benden üç yüz' diye verilen rakamlar paşanın defterinde birkiyordu. Nihayet kısa zamanda bu program da tamamlandı, hatm-i şerifin ve kelime-i tevhidlerin dualarını yaptık.'' 

EVREN: KURAN'IN MEALİNİ OKUDUM HATİM OLUR MU HOCAM? 

Zorlukları Aşarken (3 Kitap Takım)Altıkulaç, eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in ve konsey üyelerinin inançlı, dine bağlı ve dini değerlere saygılı komutanlar olduğunu söylüyor. Kenan Evren'le yaşadığı bir telefon görüşmesini ise şöyle anlatıyor: ''Telefonda Kenan Evren Paşa Ramazan ayı boyunca Kuran'ı Kerim mealini okuduğu ve bitirdiğini söyledi. Sonra da bana bunun hatim yerine geçip geçmediğini sordu. Ben de hatim sözcüğünü terim olarak Kuran'ın asıl metninin başından sonuna kadar okunması için kullanıldığını, ancak Kuran okumaktan asıl maksadın onu anlamak olduğunu, inşallah meal okuyarak sevabı daha çok bir iş yapılmış olabileceğini bu hatme de pekela 'meal hatmi' denilebileceğini söyledim.O da bu cevaptan memnun olup teşekkür etti.'' 

TRT'DE NAKLEN YAYIN İÇİN CEMAATE KILIK KIYAFET AYARI 

Tayyar Altıkulaç, kitabında TRT yönetimi ile zaman zaman gerilimli günler yaşadıklarını anlatıyor. Altıkulaç, Diyanet İşleri Başkanlığı yaptığı dönemde, ''TRT Genel Müdürü Macit Akman tarafından televizyondan canlı yayınlanan mevlid programlarıyla ilgili başbakanlığa bir öneri yazısı gönderildi'' diyor ve ekliyor: ''Yıl 1982'ydi. TRT bu yazısı ile tam bir maskaralık örneği vermişti. Bu yazıda neler mi ileri sürülüyordu? Bu programlardan alınan tespitler hiç iç açıcı değilmiş ve memleketimiz için son derece kötü propagandaya imkan verecek nitelikteymiş. Cemaatin kılık kıyafeti iyi değilmiş. Küçük çocuklar camiye alınıyormuş. Bazı kimselerin giydikleri takke görüntüleri de olumsuz örneklerdenmiş. Kameraya bakanlar oluyormuş. Okunan ilahiler düşündürücü imiş, hristiyanların kurallarını andırıyormuş. Bu mahzurları da ortadan kaldırmak için İstanbul ve Ankara'da 5-6 camide mevlid çekimi yapılmalı, bu çekimler denetlendikten sonra ihtiyaç anında yayına konulmalıymış. 

MEVLİTHANLARA YASAK KELİMELER! 

TRT'nin bu yazısında önemli olan başbakanlığın onu benimsemiş olarak başbakan adına müsteşar Erdoğan Yazıcı imzasıyla ve emir üslubuyla bize tebliğ edilmesiydi.'' Altıkulaç dönemin devlet bakanı Mehmet Özgüneş'e canlı yayından vazgeçmenin, kandil gecesinden aylar önceki bir tarihte camilerde okunacak mevlid programlarında 'Aziz cemaat bu gece mirac kandili, beraat kandili, kadir gecesi...' diye konuşma yapmanın saçmalığını anlatmaya çalıştığını söylüyor: ''Bakan da benden farklı düşünmüyordu. Uygulamanın sakıncalarını ortaya koyan yazımızı TRT'den sorumlu Devlet Bakanı İlhan Öztrak'a ilettik. İtirazımız olumlu bulundu ancak bu kez başbakanlık yine devreye girdi ve emirlerini yeniledi: 'Mevlid içinde ilahi ve kaside okunmayacak; mevlidhanlar 'medet ya resulallah', 'şefaat ya resulallah' demeyecek; cemaatin 'Allah' diye bağırması önlenecek.' Emir yasızı uzayıp gidiyordu. Altıkulaç son çare olarak Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in kapısını çaldığını söylüyor ve sorunu Evren'in 'Böyle saçma şey olur mu?' sözüyle çözdüklerini belirtiyor. 

ERBAKAN'DAN SIKÇA BAHSEDİLİYOR... 

Altıkulaç kitabında sık sık yıldızının barışmadığı Necmettin Erbakan'a da yer veriyor: ''(...) 1974 yılı başlarında Bülent Ecevit'in başkanlığında kurulan 37. hükümetin göreve başlaması sonrası din görevlileri ve din eğitimi kurumlarıyla ilgili federasyonlar hem Başbakan Ecevit'i hem de Başbakan Yardımcısı Erbakan'ı tebrik ziyaretinde bulunmuşlardı. Erbakan'ı ziyarette yaşananları o gün orada bulunan Din Görevlileri Fedrasyonu Başkanı Dr. Fahri Demir'in yazıya dökmesini rica ettim.''Dr. Demri yasızında o gün yaşananları şöyle anlatıyor: ''Hoş beşten sonra Erbakan konuyu açtı ve 'Davamızı yüklenen bir teşkilat çıktığına göre artık hepinizin desteğini bekliyoruz' dedi. Biz bu sözlere itiraz ettik, 'Hocam biz cemaatimize dini anlatalım, partilerden birini tercih edersek cemaat arasında ayrılık çıkar. Bu doğru olmaz' dedik. O ise, 'Sizin dediğiniz gibi anlatılan din, din olmaz. Tıpkı gagası, tüyü, teleği olduğu halde içi saman dolu kuşun, kuş olmadığı gibi' dedi. Bu böyle olmayacaktı. Uygun bir zamanda tekrar bir araya geliriz dedik. Çorum milletvekili Turan Utku'nun evine davet edildik. Erbakan çareyi görüşme üslubundan emir üslubuna çevirmişti. Rıza Selimbaşoğlu'na hitaben, 'Senin işin ne? Diyanet'te özlük işleri müdürü değil mi? Şimdi sana emir veriyorum, bir yere imam mı tayin edeceksin? O imamı tayin ederken onun Milli Selamet davasına kaç rey getireceğini hesabını yapacaksın' deyiverdi. Bu sözler karşısında şaşırmıştık. Sonra da şunları söyledi: 'Vaiz efendi 50 dakikalık vaazın 5-10 dakikasını ayet, hadis ne okuyacaksa okuyup manalarını verecek, geriye kalan zamanı bu dava için kullanacak. MSP'nin adını söylemeyecek ama onun konuşmasını dinleyen cemaat, bütün bu sözlerin MSP'yi desteklemek için söylenmiş sözler olduğu sonucunu çıkartabilecek.''