27 Mayıs darbesini yapan MBK üyelerinden Şefik Soyuyüce, 50 yıllık sırrı açıkladı:

"Darbe yapmaya 1957'de, 9-10 kişi karar verdik. Her birimiz Genelkurmay Başkanı olmaya namzet insanlardık. Milli Birlik Partisi'nin programını bile yazdık. Sağlık, turizm, ticaret politikalarını belirledik"

 

ADNAN MENDERES RÖNESANSI

 

Türkiye 27 Mayıs darbesi ile demokrasi yolundan yan yollara saptı. Vesayet düzeni dört bir koldan Türkiye’yi kuşattı. Onlar ise egemenliği millete vermenin bedelini darağacında ödediler. Önce 16 Eylül 1961’de millet iktidarının Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi. 17 Eylül 1961’de ise Başvekil Adnan Menderes. Darağacındaki Başvekil fotoğrafı Türk siyasetini esir aldı, demokrasiye pranga oldu. Aydın Menderes, idamların 50. yılında yine hüzün dolu, Adnan Menderes’in fotoğrafının hemen yanı başında o günü anlatıyor: “

 

17 Eylül 1961 Pazar günü, saat 1 sularında Yassıada’dan Adnan Menderes’i İmralı’ya getiren hücumk bot limana yanaşır, Adnan Menderes’i karaya çıkartırlar. Elleri arkadan kelepçelenir. Üzerine idam gömleği giydirilir. Karar bir kere daha yüzüne okunur. 2 gardiyanın kolunda Adnan Menderes ağır ve metin adımlarla darağacına yürür. Hava günlük güneşlikken birden bire kararır. Rüzgar esmeye, kuşlar acayip bir şekilde uçuşmaya, kanat çırpmaya başlarlar. Adeta bir kıyamet günü kopyası gibi bir durum hasıl olur. Hava iyice kararır, yağlı ilmeği Adnan Menderes’in boynuna geçirirler. Merhum Menderes’ten yüksek sesle bir “Allahî sedası yükselir. Herkesin eli ayağı tutulmuş gibidir ve o anda yağmur yağmaya başlar. Adnan Menderes’in naaşını önce Allah’ın rahmeti yıkar. Darağacı kırıldığı için Adnan Menderes’i ikinci kere darağacına çekerler. İdam edenler ayırılırlar, sadece İmralı’nın mahkumları kalır. Merhum Adnan Menderes’in naaşını alırlar, yıkarlar, teçhiz ve tekvin işlemini onlar yapar. Bir gece önce gömülen Zorlu ve Polatkan’ın yanına onu gömerler. Adnan Menderes’in ölüsünü onu asan devlet değil, onun acısıyla 50 yıldır yanıp kavrulan millet kaldırır. Ama bir süre sonra devlet cellat, darağacı ve yağlı ilmik parasını Adnan Menderes’in eşi ve çocuklarından istemekte hiç vakit kaybetmez."

 

Aydın Menderes, 29 Mart 2010’da Adnan Menderes Üniversitesi’nde babası adına düzenlenen seminerde “Adnan Menderes için bir rönesans dönemi başlamıştırî demişti, görülüyor ki haklı çıktı, Başbakan Erdoğan’ın Menderes sevgisi bu rönesansı ateşledi. Artık Adnan Menderes ve arkadaşları korkusuz anılıyor. İdamların 50. yılında bugüne kadar hiç konuşmamış bir isim, Roma’da sürgündeyken Cemal Gürsel’e idamların yapılmaması için mektup yazan Milli Birlik Komitesi üyesi 87 yaşındaki Şefik Soyuyüce tarihi açıklamalarda bulundu.

 

27 Mayıs darbesine 3 yıl önce karar verilmiş

 

* 27 Mayıs darbesinde nasıl bir rol oynadınız?

 

Bu ihtilalde en büyük birlik 61. Tümen’dir, ben onun kurmay başkanıydım. Tümen kumandanı Ali Keskiner’di. Tankların sesini duyunca dışarı çıktı. Kucaklayıp odasına götürdüm, bıraktım. “Ne yapacaksınız?î dedi, “İhtilal yapıyoruzî dedim, “Kim yapıyor?î dedi, “Ben yapıyorumî dedim, “Sen yapıyorsan bu millete hayırlı olsunî dedi, ben de kapıyı çektim, üstüne kilitledim. Onu hapsettim ve tümenin kumandasını üstüme aldım. Yalnız sonradan Ali Keskiner’i “Hayırlı olsunî dediği için 2. Ordu Kumandanı yaptım.

 

* Nasıl karar verildi darbe yapmaya?

 

Bizim her birimiz Genelkurmay Başkanı olmaya namzet insanlardık. Kendi kendimize karar verme yeteneğimiz vardı. Biz biliyorduk ki böyle bir çıkış yaparsak, her tarafta ikişerli, üçerli gayri memnun kişiler derhal bunun peşinden koşacaklar, gelecekler. İşte bunu düşünmek lazım ve öyle oldu.

 

* Kaç kişi karar verdi darbe yapmaya?

 

Esas 9-10 kişi. Ankara, İstanbul karışık.

 

İŞTE PARTİ PROGRAMI 

* Darbe öncesinde bir hazırlık süreci oldu mu, karar verip yaptınız mı? 

Bizi “27 Mayıs’ı yapmakta haklıydınız, fakat 28 Mayıs’ta ne yapacağınızı bilmiyordunuzî diye eleştirirler, halbuki biz biliyorduk. 

* Nasıl? Neler yapacağınızı planlamış mıydınız? 

İşte bu parti programı. (Ayağa kalkıyor, odanın bir köşesinde bulunan raflardan bir defter çıkartıyor ve gösteriyor) Partinin adı Milli Birlik Partisi. Kuruluş maksat ve gayesi...Bu el yazısıyla yazılmış bir programdır. Bakın, “Politik faaliyetler, seçim kanunu ve anayasa değişikliğiî başlığı, “Türk Milleti’nin muhtaç olduğu, huzur, sükun, emniyet ve ihtimam mutlaka temin edilecek ana faktörlerdir. Türkiye’nin hakiki derdi bir rejim buhranı değil, ekonomik ve sosyal bir buhrandırî diyoruz. 

* Başka neler var bu programda? 

Mesela, laiklik anlayışı var, “Laikliği dinsizlik olarak kabul etmiyoruz. Bu yoldaki tefsir ve hareketlere asla müsaade etmeyeceğizî deniliyor.  Milli Savunma politikamız, idare politikamız... İdare politikamızda, “Parti politikası hariç her türlü dahili politikanın koordine, kontrol ve icrasının merkezi olarak vilayetlerde valilere birinci planda yer vereceğizî diyoruz. Sosyal politika ve sağlık politikası, “Sağlığı sosyalize edeceğizî diyoruz. Koruyucu tababet...îHerkese bir kimlik numarası verilecekî diye belki 10 yerde yazmışım.  Milli Eğitim ve kültür politikası, izci meselesi bile var. Ekonomi politikası, “Sermaye eğer ödevlerini doğru dürüst yapmıyor, yurtdışına kaçıyor, bilmem vazifesini yapmıyor, çalışanının hakkını vermiyor, sigortasını yapmıyorsa devlet olarak el koyarız, alırım elindenî diyorum. Hayvancılık, balıkçılık, ulaştırma, maliye, ticaret, turizm, turizm ekonomisi, silahlı kuvvetler politikası... 

* Silahlı kuvvetler politikasında yazdınız mı yoksa generallerin emekli edileceğini? 

Hayır. 

* Ne zaman yazdınız bu programı? 

Ben fikir adamıyım, ben çocuk değilim. Ben bir kurmay subayım. Bu 1957, 58 yılında yazılmış bir programdır. El yazısıyla. 

* Niye gerçekleştiremediniz bunları? 

Bir trenden bahsettim, boş vagonlar tangırdar diye, boş vagonlar tangırdadı, yapamadık.

1958’İN SONUNDA BİTTİ 

* Milli Birlik Partisiî yazmışsınız, parti mi kuracaktınız? 

Parti kurulmayacaktı, Milli Birlik Komitesi bunu uygulayacaktı. Ben “Milli Birlik Komitesiî bunu uygulayacak diye yazabilir miyim buraya? Parti diye yazıyorum.

* 57’de yazdığınızı söylüyorsunuz, ihtilal 60’ta yapılıyor. 

Tabi, “akşam ihtilale karar verdik sabah yaptıkî diye mi anlıyorsunuz? Bunun bir hazırlık dönemi yok mu? 

* 3 sene önce mi hazırlanmaya başladınız ihtilal için? 

(Gülüyor) 

* Ne zaman bitti bu programın yazımı?

 

1958’in sonu, 1959’un başında bitti.

 

ÜÇ AYAĞI VAR: ÜNİVERSİTE, ORDU VE BASIN 

* "Darbe yapalım" diye toplanıp karar mı verdiniz? 

İhtilâl yapacak insanlar dosyalar yazıp dosyalamaz. Sadece duyulmayacak, görülmeyecek yerde konuşur ve anlaşır, o kadar. Sorumluluk taşıyan 10 kişidir. Bir tren düşünün, bir trende boş vagonlar çok patırtı gürültü yapar, dolu vagonlar gürültüsüz gider. Bir ihtilâl 3 ayağa dayanır, ordu, üniversite ve gençlik, basın. 

* "Dosyalar yazılıp dosyalanmazî diyorsunuz, ama siz de oturup yazmışsınız işte.

Ben bir parti programı yazmışım. Kötü birşey yazmamışım ki. “Bir parti olmalı, bu parti şunları şunları, şöyle şöyle yapmalı" diyorum.

BAKAN YERİNE İMZA ATTIK 

* İstanbul’dan sonra Ankara’ya mı gittiniz? 

29 Mayıs’ta ben İstanbul’dan Ankara’ya geldiğim zaman baktım Türkeş’i başbakanlıkta gördüm. Türkeş “Nerede kalacaksınî diye sordu, orduevinde yer ayırttırdı. Yaşlı bir adam, elinde bir tomar evrakla dolaşıyor, “nedir mesele beyefendiî diye sordum, “Ben Maliye Müsteşarıyım. Adım Sait Naci Ergin. Ayın biri geliyor, maaşları vereceğiz, beş para yokî dedi. “Biz gelmedik, yokuz, ihtilal de olmadı, Hasan Polatkan yine bakan, parayı nasıl bulacaktınızî dedim, “Şöyle şöyle yapacaktıkî dedi, “Git yap aynı şeyiî dedim, “Yapacağım ama, şuraya imza atmanız lazımî dedi. “Getirî dedim, attım bir imza. Meğer bakan yerine imza atmışım. Onun içindir ki MBK’da Maliye Bakanlığı’nın, Ticaret Bakanlığı’nın Sanayi Bakanlığı’nın, Sağlık Bakanlığı’nın sorumluluğu benim üzerimde kaldı. O sırada başka birisi geldi, Başbakanlık personelinin maaşı için imza istedi, “Türkeş abi ona da sen imza atî dedim, imzaladı, o da Başbakanlık müsteşarı oldu. 

* Türkeş’in bildiriyi okuması nasıl olmuş? 

Muzaffer Karan diye bir arkadaş vardı, o öteden beri Ankara’daki grubun içindeymiş. Türkeş’e de haber vermiş, “ Bu gece yapılacak sen de gelî diye, Türkeş onunla beraber gitmiş, radyoevinde “Ben okuyayımî demiş, okumuş. 

MENDERES’İN SON UÇAK YOLCULUĞU 

* Başvekil Adnan Menderes’i İstanbul’a götüren uçakta siz varmışsınız. 

MBK’da bulunurken ailem İstanbul’daydı, Ankara’dan İstanbul’a geleceğimi söylemiştim, o zaman Adnan Menderes’i de Harp Okulu’nda Yassıada’ya gönderme kararı çıkmıştı. Cemal Gürsel Yassıada’yı önermiş, orası hapishane haline getirilmişti. Ben İstanbul’a gitmek istediğimi söyleyince, “beraber gidinî dediler. Fazıl Akkoyunlu ile beraber askeri havaalanına gittik, Menderes’i de oraya getirdiler, beraber uçağa bindik. Ben evvelden tanıyordum, o da beni tanıyordu.

* Nasıl tanışmıştınız? 

Harp Akademisi’nde okurken bir komite çalışması ile ABD ile Türkiye’nin ordularının durumlarını mukayese etmemiz istendi. Hava, kara ve deniz akademileri toplanıyor, herkes konusunu sunuyor. Bizim konu için sözcü olarak beni seçtiler, ben anlattım. Anlatırken, “ABD ordusuna dört elle sarılmış, bizim hükümet ordusunu tek elle idare ediyorî diye birşey söyledim. Fakat, sınıfta öteden beri önde olma yarışı içinde olduğumuz arkadaş beni “hükümete hakaret ettiî diye  bir mektupla şikayet etmiş, Adnan Menderes’e veriyorlar mektubu, ayrıca komutanları da suçlamış mektupta. Akademiyi bitereceğimiz zaman bir harp oyunu yapılıyor, tam bu  harp oyunu devam ederken, Adnan Menderes Savunma Bakanı Şemi Ergin ile beraber akademiye geldi. Bir subay geldi, o mektupta ismi geçen hocaları çağırdı, 15-20 dakika sonra beni de çağırdılar.

* Adnan Menderes mi çağırmıştı sizi? 

Evet, odaya girdiğim zaman Adnan Menderes kumandanın masasında oturuyor, solunda bakan, sağ tarafta da kumandan oturuyor. Bizim hocalar da 2 sandalye ile öbür tarafta oturuyorlar, aralarında 4-5 metrelik mesafe var. İçeri girdim, selam verdim. “Siz bizi tenkit etmişsiniz. Niçin tenkit ettiniz?î diye sordular, “Ben sizi tenkit etmedim. Bize bir vazife verildi, ABD ordusu ile Türk ordusunu mukayese ettik. Dosyada mevcut yazdıklarımızî dedim. “Dosya burada biz onu okudukî dediler. Adnan Menderes yüzüme baktı, yerinden kalktı geldi, elini omzuma koydu. Şemi Ergin’e döndü, “Ben bunun kasıtlı olduğunu anladım, aslan gibi bir yüzbaşıî dedi,  bana “Ne zaman mezun oluyorsunuzî diye sordu, “Bu seneî dedim, “Biz bunu Ankara’ya alalımî dedi ve ayrıldı. Böyle tanıyorum. 

* Uçakta hatırladı mı sizi? 

İstanbul’a gelmek üzere uçağa bindiğimizde “ben sizi tanıyorumî dedi. “Evet, tanırsınız, akademiye gelmiştinizî dedim. “Evetî dedi. Uçağa beraber bindik, döndü bana “Beyefendi, bizi ne yapacaksınızî dedi, ben “Hiçbir şey yapmayacağız. Sizi 67 kişi olarak yurtdışına çıkarmak istiyoruz, Atatürk’ün yüzellilikleri çıkardığı gibi, 10 yıl Türkiye’ye gelmeyeceksiniz, sefaretlerden 2’şer bin dolar alacaksınız ve hayatınızı devam ettireceksinizî dedim. İki eliyle elime yapıştı, eli kelepçeliydi, “Doğru mu söylüyoruzî dedi, “Evet, biz bunu temin etmek için çok çalışıyoruzî dedim. Benim böyle çok sıcak davrandığımı görünce benden sigara istedi, “Adnan Bey, bu uçaklar askeri uçaklar, güvenli değil. Burada sigara içmek mümkün değil. Ne sigarası içiyorsunuz?î dedim, “Yeniceî dedi. Ben de Yenice sigarası içiyordum, açılmamış bir yeni paket vardı cebimde, çıkarttım kendisine verdim, cebine koydu, teşekkür etti. 

* Bugün anıtmezarının bulunduğu Vatan Caddesi’nin üzerinden geçmişsiniz uçakla. 

Uçak  İstanbul üzerinde tur yaparken Vatan Caddesi, Millet Caddesi’nin üzerinden geçiyordu, şimdi anıt mezarın olduğu cadde, baktı oraya, gözleri yaşardı. “Adnan Bey, siz bu ülkede çok şey yaptınız, bu millet sizi unutmayacak, zayıf davranmayınî dedim. Yeşilköy’e indik. Kartımı istedi, kartımı verdim. Bir motor hazırlanmıştı, ben o motora bindirdim, Tarık Güryay gelmişti, aldı, Yassıada’ya götürdüler.


* Bir daha karşılaştınız mı? 

Hayır, yalnız 1964 yılında yurtdışından sürgünden döndükten sonra Selahattin Arcan’ın evinde, o zaman Demokrat Parti Samsun Milletvekili ve Yassıada’da yatmış bir kişiyle karşılaştım. Ona Adnan Menderes beni anlatmış,“Bu kartın sahibi var ya, Milli Birlik Komitesi üyesi, bizi yurtdışına çıkaracaklarını söylemiştiî diye. Biz 13 Kasım’da yurtdışına sürgüne gönderilince, dışarı hava almaya çıktıklarında Adnan Menderes, “Talihimiz yaver gitmedi. Mahvolduk. Çünkü o kartın sahibi yurtdışına sürgüne gittiî demiş. Bunu bana o milletvekili anlattı. Biz sürgüne gönderilince, yurtdışına çıkarılmayacaklarını, iyi gitmeyeceğini anlamış.

 

RÖPORTAJ: Seda ŞİMŞEK – Bugün Gazetesi ([email protected])

YARIN: Bu pisliğe bulaşmadım