Güzel şehrim İstanbulda 15 Temmuz Cuma günü pırıl pırıl güneşli bir hava vardı.

Akşama doğru teyzemle birlikte, yeni doğum yapmış arkadaşımızı hastanede ziyaret etmiş, sonra teyzem beni eve bırakmış, kendisi de evine geçmişti.

Eve gelince  taptaze, mis gibi kokan Türk kahvem, dizüstü bilgisayarım ile geniş, bembeyaz tonların hakim olduğu, evin en sevdiğim mekanı mutfaktaki yemek masasına kurulmuştum. TV seyretme alışkanlığım olmadığı için mutfaktaki TV kapalı, bilgisayardan gelen piyano resitalinin tatlı ezgilerini dinliyordum. Yaradan’a şükran dolu ve mutluydum çünkü mevsimlerden en sevdiğim yaz mevsimi,  vatanımda, şehrimde ve evimdeydim.

Az sonra beni eve bırakan teyzem whatsaaptan;

“Acil televizyonu aç, köprüler kapatılmış” yazınca Hay Allah yine mi terör olayı diye moral seviyem düşmeye başladı.

Haber kanallarını dolaşırken bu sefer moral bozukluğuma kafa karışıklığım eklendi. Haber kanalları bu bir darbe girişimi mi? acaba diyerek olayları anlamaya çalışıyorlardı. 80 darbesini hatırlamadığım ve siyaset ile pek ilgilenmediğim için darbe ne demek  pek farkında değildim. Herkes gibi haberleri birleştirerek o anda kafamda bir şeyleri toparlamaya çalışıyordum.

Anlam verememe ve ciddi bir karmaşa hissediyordum ama evde tek başıma olmama rağmen henüz panik hissi yoktu.

Bu sakinliğim F-16 savaş uçaklarının yaşadığım bölgenin üzerinde uçmaya başlamasına kadar sürdü. Alçaktan uçan savaş uçaklarının ses hızını geçtiğinde bomba efekti yani sonik patlama yarattığını bilmediğimden, birkaç kere bomba atıldı diye yere attım kendimi. İçgüdüsel olarak tam teçhizat giyinip nasıl kaçabilirim diye plan yapmaya bile başladım. Nereye kaçacaktım o ayrı konu. 

İşte o saatlerde savaşın karanlık yüzünü ilk defa canlı canlı hissettim.

Nerede yaşadığınız, hangi partiye oy attığınız, ne kadar zengin olduğunuz, ne kadar eğitimli olduğunuz gibi kriterlerin hepsi  tepenizde  uçan, korkunç sesli bir F16dan gelecek bomba korkusu ile tamamen siliniyor.

O anda sadece insan oluyorsunuz.  Tek düşündüğünüz canınızı ve sevdiklerinizin canını kurtarmak. Yaşadığınız toprağın, hayatın,  sağlığın ve en önemlisi özgürlüğün kıymetini anlıyorsunuz.

15 Temmuzdan bugüne çok şey yaşandı, yazıldı, çizildi ve etkileri halen devam ediyor. Taşını, toprağını, denizini, köprülerini, boğazını,  hatta lezzetli domateslerini, karpuzunu bile özlediğim Türkiye’m karanlık bir döneme girmekten kıl payı kurtuldu.

Geçen hafta bu yazıyı kaleme alamadım. Evet, belki de psikolojik olarak en çok etkilenenlerden biriydim. Bir süredir her şeyden memnuniyetsiz olup, bu ülke yaşanmaz artık,  hangi ülkeye, nasıl gidebiliriz diyenlerden değil tam tersine İngiltere gibi bir ülkede yaşama hakkı olmasına rağmen vatana henüz dönenlerdendim.

Uzun süren gurbet yaşantımdan sonra bu sene itibari ile daha çok kalıp,  keyfini çıkarmaya karar verdiğim İstanbulun bu şekilde korkunç bir gece geçirmesi psikolojimi derinden etkilemişti. İki hafta boyunca yurtiçi ve yurtdışı gündemi ve sosyal medyayı takip ettim, her fikirden yazılanları okudum.

Uyuşmuş gibiydim ve moralim çok bozuktu.

İşte bu  ruh hali ile geçen sabah buzdolabını açarken Londra’dan aldığım, üzerinde “Keep Calm and Carry On” yazan magnet gözüme takıldı.

Aklıma bu sloganın ibret verici hikayesi gelince bir kabustan uyanır gibi hissettim. II. Dünya Savaşı'na hazırlık için 1939 yılında İngiliz hükümetince motivasyon amaçlı afislerin üzerindeki bir slogan.

İlk slogan  “Özgürlük tehlike altındadır,  tüm kudretinizle savununuz.” ( Freedom is in Peril, Defend it with all your Might.) Sonrasında ise: Sakin Ol ve Devam Et “( Keep Calm and Carry On) kullanılmasına karar verilmiş.

 Büyük şehirlere yapılan hava saldırılarından korkan İngiliz halkının moralini yükseltmek ve birlik olmalarını sağlamak  amacıyla hazırlanan posterler 2,5 milyon kadar üretilmiş  ancak bu posterler neredeyse halka hiç açık olarak sergilenememiş. 

Son dönemde ise Brexit’le birlikte kafası karışan, hata yaptıklarını kara kara düşünen İngilizlerin, 75 yıl sonra bir kez daha birbirlerine “Keep calm and Carry On” dedikleri aklıma geldi.  

Her zaman olayların olumlu yönüne odaklan tavsiyesi veren  ben sakin olup hayata devam etmeliydim. Elimden gelen  yazı yazmak ise bu şekilde vatanıma katkıda bulunmalıydım.

Allah’a şükürler olsun hayat her şeye rağmen güzel ve devam ediyor. Her ne kadar takip ettiğim kadarıyla İngiliz ve dünya basını taraflı haber yapsa da, İngiltere’de yaşayan Türk ve yabancılar bu haberleri izlese de, basında ve sosyal medyada yayınlanan her şeye araştırmadan hemencecik inanan çok olsa da, provokatörler tüm güçleri ile çabalasa da;

Ben Türkiye Cumhuriyetini ve özgürlüğü seçiyorum. Yıkmayı, eleştirmeyi ve provokasyonu sevenlere inat gün siyaset değil akıl, birlik ve beraberlik zamanı. Biz her kökenden gelen Türk Milletiyiz. Güzel günlere hoşgörülü ve sakin şekilde devam etmeyi seçiyorum.