Cumhurbaşkanlığı seçim süreçlerinde yaşananlar 'Çankaya Savaşları' diye anlatılır. Mücadele öylesine sert geçer. Çankaya üzerinde etkili olmak isteyen herkes sahaya iner, Meclis'i kuşatmaya alır. Siyasetin zor yılı 2007 hâlâ hatırlarda... AK Parti'ye cumhurbaşkanı seçtirmemek, Abdullah Gül'ün Çankaya yolculuğunu engellemek için neler yapılmadı ki...

Anayasa Mahkemesi ucube 367 kararını verdi, Genelkurmay gece yarısı internet bildirisi yayınladı. O sancılı ortam cumhurbaşkanını halkın seçmesini öngören büyük reformu doğurdu. Belki unutanlar olabilir, o dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ilk oylamayı veto etti, Meclis aynen geri gönderdi.

Üçte iki çoğunlukta geçtiği için bir referandum zorunluluğu yoktu, buna rağmen Sezer 'halkoylaması' yönünde karar verdi. Halk yüzde 69 'evet' oyuyla sistem değişikliğine onay verdi. Bunu hatırlatıyorum; çünkü muhalefet partileri cumhurbaşkanlığı seçiminin tekrar Meclis'e dönmesi yönünde görüş belirtmeye başladı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu açıkça söyledi, MHP Genel Başkanı Bahçeli ise biraz daha çekingen üslupla konuştu. Buradan geriye dönüş yok. Olmamalı da. Ne siyasi zemin müsait ne de kamuoyu sıcak bakar. Cumhurbaşkanlarını halk vekilleri eliyle değil, doğrudan kendisi seçecek. Muhalefet başka arayışlar yerine siyasi hesaplarını buna göre yapmalı.

Çankaya Savaşları'nın tarih olacağını düşünüyordum, konu cumhurbaşkanlığı seçimi olunca eski alışkanlıklar yeniden nüksetti. Bu kez de Cumhurbaşkanı Gül'ün görev süresi üzerinden tartışma başladı; 5 yıl mı 7 yıl mı? Tartışmanın harareti yüksek... Bir boşluk var doğru, geçici maddeyle belirsizlik giderilebilirdi.

Ancak 2007'nin şartları hatırlanacak olursa değişiklik paketinin olağan değil olağanüstü dönemin ürünü olduğu rahatlıkla söylenebilir. AK Parti ve Erkan Mumcu'nun liderliğindeki ANAP sandığı halkın önüne koymak için adeta zamana karşı yarıştı. Eğer Sezer süreci uzatmasaydı, 11. cumhurbaşkanını halk seçebilirdi.

Hukukçular ikiye bölünmüş durumda. 5 yıl diyen de var, 7 yıl diyen de... Bir mutabakat yok. Ağırlıklı görüş 7 yönünde. 367 hukukçuları ve onların siyasi destekçileri '5 yıl' konusunda ısrarlılar. İhtilaflı durumu kim çözecek?

İki alternatif var...

İlki Meclis'in inisiyatif alması. Boşluğu giderecek, belirsizliği belirli hale getirecek bir düzenleme yapması. Diğeri ise kararı YSK'ya bırakmak... YSK deyince iki kere düşünmek gerekiyor. Genel seçimlerde bağımsız adaylarla ilgili verdiği kararlar neredeyse seçim sürecini gölgeleyecekti. Siyaset, inisiyatifi YSK'ya bırakmamalı. Bırakmayacak da.

Başbakan Erdoğan '7 yıl' yönündeki kararlarını yasal düzenlemeyle açıklığa kavuşturacaklarını söyledi. Yeni yılın ilk gündemi olacak. Yasa değişikliği yeterli mi? Yoksa geçici anayasa maddesi mi? CHP yasayı Anayasa Mahkemesi'ne götürürse son noktayı mahkeme koyar mı?

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin önceki gün yaptığı yazılı açıklamada şu satırlar dikkat çekiciydi: 'Şayet bugünkü muğlak ve muamma haline gelen cumhurbaşkanlığı görev süresinin netleşmesi samimiyetle isteniyorsa; TBMM hemen harekete geçmeli ve YSK'dan görüş alarak yürürlükteki Anayasa çerçevesinde halen görevde bulunan 11. Cumhurbaşkanı'nı da bağlayacak şekilde düzenleme yapmalıdır.'

Tıpkı 2007'de olduğu gibi MHP yine yapıcı rol oynayabilir. İki partinin anlaşması halinde Anayasa'ya geçici madde bile mümkün. Yoksa cumhurbaşkanının görev süresini krize dönüştürmenin ne siyasete ne de Türkiye'ye yararı var. İçeride ve dışarıda kritik gelişmelerin arifesindeyken siyasi buhran ülkeye kaybettirir.

İhtilaf sadece '5 yıl mı 7 yıl mı?' sorusunda değil, son sözü kimin, nasıl söyleyeceği de tartışılıyor. İnisiyatif Meclis'in. Sonuç mu? '7 yıl' kesin gibi. Herkes hesabını 2014'e göre yapsın...