Ortalık toz duman. Amerikan Savunma Bakanı Leon Panetta film karşıtı gösterileri bastırabileceklerini açıkladı. Batı ülkelerinin bir kısmı İslam dünyasındaki elçiliklerini geçici bir süre kapattılar.

İktidar bağlısı İslam uleması gösterilerin gereksizliği, bu filmin Hz. Peygambere zarar veremeyeceği üzerinde demeçler veriyor.

Oysa bu tür olaylar geçmişte de yaşanmıştı.

Salman Ruşdi'nin 'Şeytan Ayetleri' kitabı, Hollandalı yönetmen Theo Van Gogh'un 'İtaat' filmi ve 'Danimarka Karikatürleri' üzerine İslam Dünyası'nda kitlesel gösteriler yapılmış bugün olduğu gibi ortaya çıkan çatışmalarda onlarca Müslüman hayatını kaybetmişti.

Seküler ve sekülerleşmekte olan akıl, olan bitene bir anlam veremiyor ve yeryüzünde candan geçilecek bir kıymetin var olduğuna inanamıyor.

Entelektüellerimiz, bu tür protestoların ve ardından gelişen şiddetin 'İslam'ın imajını' bozduğunu ve Müslümanların 'orta cağı' yaşadıklarını yazmakta ve söylemekteler.

Ben çıkarlar uğruna bir insanın başka bir insanı öldürmesini hiç anlamadım. Medeniyetim öldürmeyi değil diriltmeyi önermektedir. Alija İzetbegoviç 'Katil olmakla kurban olmak arasında seçim yapmamız gerektiğinde, biz kurban olmayı seçeceğiz' diyerek; Müslümanların hayata bakış felsefesini ortaya koyuyor.

Geri kalmış toplumların medeni olmaktan uzak gösterileri, korku verici ve ilkel şiddet kullanma biçimleri de büyük bir vahşet olarak algılanıyor. Bu tür bir imaj oluşturulmuş.

Vahşi hayatla ilgili belgeselleri izlediğimizde aslanların veya diğer yırtıcı hayvanların avlarını avlama biçimleri bizi hep ürkütür, yüzümüzde bir korku ve acıma ifadesi belirir. Çünkü eylemin olma biçimi belgeselin de adı üzerine 'vahşi' bir şekildedir. Aslan avının üzerine atlar, dişlerini avının ölebileceği yerine saplar ve süreç kanlı bir şekilde devam eder.

Oysa modern insan öldürme olayını son derece medeni ve zevk alıcı hale getirmiştir.

İlkel insan ilk resimlerini mağara duvarlarında yapmıştır. İlk resimler av ve avcı ilişkisini anlatır. Duvarlara avlanacak hayvan ve avlanılan malzemeler çizilmiştir.

Muhtemelen ilk insan, ilk avını elleri ve yontulmamış doğa materyalleriyle yapmıştır. Sonra geliştikçe doğadaki materyaller de (odun ve taş) sivrilmeye ve keskinleşmeye başladı. Buna daha sonra da demir eklenmiş oldu. İlk kelimelerde o günkü döneme yakışır bir şekildedir! Av, ok, at, et ve od gibi.

Eskiden insanlar ve hayvanlar kendilerine lazım olduğu kadar avlanırlardı, stoklama yani biriktirme yoktu.

Evrimleşen dünyada hayvanlar ilk günkü davranışlarına sadık kaldılar. İnsanlar gelişti ve davranışları değişti.

İnsanlar avlandıkları (evcilleştirilmiş te olabilir) hayvanları kesmek ve yemek için mekânlar oluşturdular. Yemeklerini daha keyifli hale getirmek için kaşık, çatal ve tabak icat ettiler. Ayrıca avlandıklarının daha leziz olması için soslar yaptılar. Öldürmek sadece bir ihtiyaç olmaktan çıktı bir zevk, kazanç ve güç aracı haline döndü.

Çiftlikte beslenen bir hayvanın, mezbahada kesilmesi, kasap dükkânında satılması, lokantalarda veya mutfaklarda çeşitli sebzelerin eşliğinde zaman zaman soslayarak tabak içinde servis edilmesi kaşık, çatal ve bıçak eşliğinde yenmesi modern, parçalanarak ve pişirilmeden yenmesi ise gayrı modern bir davranış haline döndü.

Algılar değişti.

Ruanda, Liberya veya Sierra Leone'de düşmanlarını palayla ikiye ayıran bir siyahinin veya bir elinde kanlı bir bıçak, diğer elinde sıkıca tuttuğu kan damlayan bir insan başı olan marjinal bir örgüte mensup bir adamın görüntüsü ne kadar vahşicedir.

Algı, vahşi yaşamda avını parçalayan aslan veya yırtıcı hayvanın görüntüsü gibidir.

Oysa, masa başında takım elbiseli kravatlı, bakımlı bir adamın telgraf, teleks, telefon, telsiz veya uydu aracılığı ile bir askeri üsteki şık üniformalı, bakımlı bir askere verdiği talimat sonucu, havalanan uçaklar Japonya'da Hiroşima ve Nagazaki'yi veya Gazze'yi ve Afganistan'ı bombalaması sonucu birkaç saniye içinde binlerce veya yüzbinlerce insanın parçalanarak ölmesi, bize Afrikalı veya marjinal bir örgüt mensubunun öldürme yönteminden daha vahşi gelmez. Olayı; Tony Scott'ın yönettiği 'Top Gun' filminin fragmanı gibi görürüz veya bize öyle sunulur.

Bugünkü algıların bundan farklı bir tarafı yok. İnsanlar artık görerek inanıyorlar. Sözün ve yazılı metinlerin pek bir önemi kalmadı.

John Berger 'Görme Biçimi' kitabında 'Görme konuşmadan önce gelmiştir. Çocuk konuşmaya başlamadan önce bakıp tanımayı öğrenir. Ne var ki başka bir anlamda görme sözcükten önce gelmiştir. Bizi çevreleyen dünyada kendi yerimizi görerek buluruz. Düşündüklerimiz ya da inandıklarımız nesneleri görüşümüzü etkiler. Yalnızca baktığımız şeyleri görürüz. Bakmak, bir seçme edinimidir.'

Berger 'Her imgede bir görme biçimi yatsa da bir imgeyi algılayışımız ya da değerlendirişimiz aynı zamanda görme biçimimize bağlıdır.' der.

İslam Dünyası'nın imajını 'görme biçimlerine' devam edeceğiz.

Gözlerimizin neyi gördüğünden çok zihnimizde oluşan imge önemlidir.

(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)