Öyle hesaplı kitaplı olmamalı yaşamak dediğin. Ucunu salıvermedikçe baharın tadını çıkarmak için elinde tutuğun uçurtmanın özğürlükte süzülüşünü göremez, bilemezsin.


Yaşamak dediğin nefes almaksa senin için, doğruların için ölümü göze alarak özgürleşmenin tadını anca ustaca yazılmış öykülerden, iyi bestelenmiş şarkıların namelerinden yaşamayı ‘bilmek’ sayarsın.


Ve bildiğini düşündüğün her şeyde ahkam kesmek kolay gelir sana ve snein gibi nicelerine.


Yaşamaktır hayat. Seni sen eden tüm varlıkları alıp eline ütülmek pahasına da olsa anın gerçekliğinde kaybolmaktır.


Körlük gözde olsaydı bunca hezeyan yaşanmazdı ey sevgili etrafında gördüğün. Gönülde oluşan körlük inançsızlığa, vicdansızlığa, çıkara, maddiyata sürükleyerek egonun kölesi durumuna getirirken sen bunu ‘güç’ sanırsın ne yazık ki.


Kölesi olunmuş düzenin ruhsuzluğunu güç olarak sayarsın ya hani; mala, mülke, statüye tamah eder, nice varlığa hiç gözüyle bakarak ölü ruhunu beslersin ya başkalarının gözyaşlarıyla... Unutma! Emanettir taşıdığın bu beden ve aldığın her nefes. Tanrıcılık oynarken bunu da anımsa arada.


Emanete ihanetlik yürekte başlar, göze, dile, ele akar ve kana bulanır tüm varlığın.


Özürle bile temizlenemeyecek ruhların üzerine basa basa yürürken, ölümüne sebep oldukarının çığlıkları rüyalarını bölerken, sen koruma ordularının arasında bile korkuyu atamazken içinden, yediğine içtiğine kan doğradığını görürsün kendi dilinlei elinle.


Ruhunun huzura ermesini temenni etmek isterdim inan tüm insani yönlerimle ancak ‘ben’ diyen ‘sen’ bunu anlayacak ne insanlığa ne de yüreğe sahipsin.


Yanılğı ise tüm bunlar ‘benim yanılğım’.


Durmak ve resmin tamamına insan olara bakmayı becerebilirsen ve işine gelirse, dürüst olabilirsen tüm yaşananlara... Varlığından, var edenden, insanlıktan özür ve af dilemekte senin ERDEMİN olsun.  Eğer hala bu kelimenin anlamını anımsıyorsan. Erdem...


Adapsızlık, edepsizlikten doğar.


Adabı olmayandan edep beklenmez.