Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “Kültür” kelimesi için “bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin bütünü” deniliyor. Sanat içinde ise müziğin çok ayrı bir yeri vardır. Müzik, kültürel gelişimde en önemli araçlardan biridir. Mustafa Kemal Atatürk 1Kasım 1934’te Millet Meclisi’nin 4. Çalışma Yılı’nın açılışında yaptığı konuşmada “Bugün dinletilmeye çalışılan musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal müziği yükselebilir, evrensel musiki içinde yerini alabilir”diyor.  (Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. IV, C. 25, S. 3 )

* * *

Atatürk’ün “evrensel musiki içinde yerini alabilir” sözünü Osmanlı Dönemi’ndeki “Batılılaşma” anlayışını aşarak müzik kültürümüzü kendimize uygun şekilde yapılandırarak “çağdaşlaşma” olarak anlamalıyız. Mustafa Kemal Atatürk’ün 10. Yıl Nutku’nda “Milli kültürümüzü, çağdaş uygarlıklar seviyesinin üzerine çıkartacağız” sözleri de zaten bu konudaki bakışını ortaya koyuyor.

* * *

Atatürk döneminde müzik konusunda önemli iki adım atılmıştır… İlki Osman Zeki Üngör’ün de çabasıyla müzik öğretmeni yetiştirmek için 1924 tarihli Musiki Muallim Mektebi’dir. İkincisi ise Alman besteci, sanatçı ve müzik eğitimcisi Paul Hindemith’in hazırladığı raporlar uyarınca müzik alanında “sanatçı” yetiştirmek üzere 1936 yılında kurulan Ankara Devlet Konservatuarı’dır. Kültür alanındaki ilk kurumsallaşma da bu dönemde gerçekleşmiştir. Paul Hindemith’in  geldiği dönemde Cevat Dursunoğlu, Cevat Memduh Altar ve Saffet Arıkan’ın çabasıyla Eğitim Bakanlığı bünyesinde  1935 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü kurulmuştur.

* * *

1934 yılında Berlin’de Öğrenci Müfettişi olan Cevat Dursunoğlu, Atatürk’ün talimatıyla, o dönemin müzik dünyasının en ünlü şefi Wilhelm Furtwaengler ile görüşür. Onun tavsiyesiyle Alman viyolacı, besteci Paul Hindemith ile konuşur, Türkiye’ye davet eder. Alman viyolacı, besteci, müzik eğitimcisi Paul Hindemith yirminci yüzyılın en büyük bestecilerinden biridir.

* * *

Aslında o dönemlerde, yani 1934’ten sonra Almanya felakete doğru hızla yol almaktadır. Nazilerin her alandaki uygulamalarına müzik de dahildir. Mendelsohn, Gustav Mahler, Paul Hindemith gibi besteciler dejenere müzik yapmakla suçlanıp dışlanırlar. Sadece Beethoven, Richard Wagner, Richard Strauss gibi bestecilerin Alman müziğini temsil ettiği kabul edilir. Paul Hindemith de bu fırsatı değerlendirir. Beste dersi verdiği Berlin Yüksek Müzik Okulu Direktörü’ne 21 Şubat 1935’te yazdığı mektupta şöyle der; “Türk hükümetinden yeni bir müzik okulunun açılması için gerekli temelleri hazırlamak üzere onur verici bir davet aldım. Bir süre Türkiye’ye gideceğim.”

* * *

Paul Hindemith, devlet müşaviri sıfatıyla ilk kez 1935 yılında gelince Ankara, İzmir ve İstanbul’da incelemeler yapıp “Türk Musiki Yaşamının Gelişmesi İçin Öneriler”( Vorschläge für den Aufbau des türkischen Musiklebens adıyla beş bölümden oluşan bir rapor yazar. 1936 yılındaki gelişinde Türkiye’de çoksesli müzik eğitiminin kurumsallaşması için 16 bölümden oluşan geniş bir rapor hazırlar. 1937 yılında ise yedi bölümden oluşan önerilerini rapor haline getirir.   Raporlar çok detaylı… Konservatuar binasının yapısından, çalınacak müziklere, görev yapacaklara kadar her şeyi kapsıyor.

* * *

Paul Hindemith adına Almanya’nın Frankfurt kentinde bir vakıf ile bir enstitü var.  Almanya’nın en saygın müzik kurumlarından biri… Bu vakıf/enstitüde Hindemith’e ait tüm belgeler titizlikle muhafaza ediliyor.  Bestecinin Türkiye için hazırladığı iki nüsha raporların bir nüshası da burada… Türkiye’de nüshaları 1949 yılında Ankara Ulus’taki bakanlıkta çıkan bir yangında yok olmuş…  Geçen yıl ensititünün 40. yıl kutlamasına katıldım. Türkiye’nin müzikoloji tarihini yansıtan bu belgeleri tekrar okurken epey heyecanlandım.

* * *

Ben müzik eğitimcisi değilim… Ancak Hindemith vakfındaki uzmanların verdiği bilgilere göre, Hindemith Almanya’da geliştirdiği “gebrauchsmusik” yani “kullanışlı”/”işlevsel” musiki kavramını Türkiye’deki eğitimde de uygulatmaya çalışıyordu. Hindemith hazırladığı raporlara ilaveten başta Dr. Ernst Praetorius olmak üzere Prof. Lohmann, Preuss, Adler, Leithoff, Eduard Zuckmayer ve Carl Ebert gibi sanatçıların Ankara’da görev almasını da sağlar.

* * *

Bunları niçin yazıyorum… 16 Kasım 1895’te Frankfurt yakınlarındaki Hanau kasabasında doğan sanatçı, besteci 28 Aralık 1963’te Frankfurt’ta ölmüş. Bu yıl 120. doğum yıldönümü… Çeşitli etkinlikler yapılıyor. Hanau Belediyesi, geçen yıl bestecinin anısına bir anıt yarışması açmıştı. Hanau’daki tarihi Comoedienhaus Wilhelmsbad Tiyatro Sarayı’nda benim de katıldığım bir törenle jüri yarışmaya katılanlar arasından bir eseri tavsiye etmişti. Bu eser bestecinin doğum gününde Hanau’da onun adı verilen okulun bahçesine benim de katıldığım törenle yerleştirildi.

* * *

Hindemith’in Türkiye’ye gelip rapor hazırlaması konusunda yazılar yazıldıysa da hazırladığı raporları irdeleyen pek az yazıya rastlıyoruz. Cumhuriyetin ilk yıllarında, dönemin en önemli besteci, ve musiki eğitimcilerinden biri olan Hindemith’in görüşlerinden yararlanmak Türk müziği için çok büyük bir önem taşıdığı muhakkak… Hindemith, danışmanlık için en doğru kişilerden biriydi. Onun önerileri musiki eğitimimize ve musiki kültürümüze sanırım bugün de ışık tutacak niteliktedir. Bu büyük müzik adamı hazırladığı raporlarla Türkiye’de çoksesli müziğin temeli atmıştır. Yazdığı raporları yaklaşık 80 yıl sonra dahi okuyunca Cumhuriyetin ilk dönemindeki kültür atılımlarını görüyoruz. Türkiye’nin de Paul Hindemith’i hatırlatacak bir anıtı Devlet Konservatuarları’ndan birinde veya bir başka uygun yerde açması herhalde çok anlamlı olacaktır.