Kıbrıs konusundaki gelişmeleri ve Doğu Akdeniz'de sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge ile ilgili konuları yakından takip ediyorum. Görünüşe göre Rumların güvendikleri dağlara öyle bir kar yağdı ki, kendilerini ciddiye alan kimse yok.  Bırakın dağları, tepeler bile karların altında kalmış.

 

Papadopulos doğalgaz konusuna, Güvenlik konseyine üye bir devlette kurulmuş ve faaliyet göstermekte olan bir şirketi bulaştırabilmek için elden geleni yapmış, vergi ve istihdam kolaylıkları dahil her kapıyı da sonuna kadar açmıştı. Amacı da -Münhasır Ekonomik Bölgeyi tek taraflı ve tüm komşularıyla eksiksiz bir şekilde imzalamadan ilan ettiğinden- ileride Türkiye ile çıkabilecek sorunlarda söz konusu şirketin faaliyetlerini sürdürdüğü devleti yanına çekip aklınca Türkiye'ye karşı direnebilmekti.

 

Bula bula yönetim kurulunda üç Yunanlının yer aldığı Nobel şirketini buldu. Nobel şirketi ABD kayıtlı ve Teksas'da faaliyet gösteriyor. Pek başarılı bir şirket olmayan Nobel’in, yurtdışı olarak sadece Azerbaycan'da kuyuları var.

 

ABD hükümeti bu olaya ilk başlarda hiç taraf olmadı. Ne nala ne de mıha vurdu ancak

 Orta Doğu'da işler karışıp, Suriye krizine ilaveten bir de İran sorunu çıkınca Türkiye'nin bölgedeki politik önemi bir anda tavan yaptı.

 

Pazartesi günü ABD’nin Güney Kıbrıs’taki Büyükelçisi John Koening’in, Güney Kıbrıs’ın tek yanlı olarak ilan ettiği “Münhasır Ekonomik Bölge” içerisindeki 5 ve 6. parsellere araştırma izni verilmesi durumunun, Doğu Akdeniz bölgesinde hakim olan gerilim ortamını kötüleştireceği ve termometrenin ısınacağı şeklinde mesajı Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’e iletmesi, bölgedeki dengelerin nasıl değiştiğinin ve ABD'nin de Kıbrıs sorununa hangi açıdan baktığının mükemmel bir göstergesi.

 

Anastasiades hükümetine verilen bu mesajın gerçek manası "Türkiye'yi bu aşamada gücendirmek istemiyoruz, sen ayağını denk al ve bizim işimizi bozacak hareketlerden kaçın"dır.

 

ABD'nin bu mesajına paralel olarak Rusya Başbakanı Medvedev'in ve Enerji bakanı Novak'ın "Doğu Akdeniz'deki doğalgaz konusu Türkiye ile olan ilişkilerimiz tehlikeye sokabilir" şeklindeki açıklamaları da, gerçekte ABD'nin pazartesi günü Rum Yönetimine verdiği mesajın bir başka versiyonu.

 

Belli ki ne ABD ne de Rusya günümüz koşullarında Türkiye'yi karşılarına almak istemiyorlar.

Bu gruba şimdi İsrail 'de dahil oldu. İsrail'in İran tehdidinden kurtulabilmesinin yegane yolu Türkiye'den geçiyor.

 

İsrail'in Tamar ve Leviathan parsellerinden çıkacak doğalgaz deniz içinden Türkiye'ye kadar döşenecek borularla Avrupa'ya ulaşacak. Rum siyasileri kendi halklarının lanetine uğramamak için şimdilik "Hayır, asla, kesinlikle olmayacak" diye açıklamalar yapıyorlar ancak nafile. İmzalar atıldı bile. Zamanın beni haklı çıkaracağını hep birlikte göreceğiz.

 

“Aç tavuk rüyasında kendini darı ambarında görürmüş” misali, Türkiye-AB müzakerelerinde başlıkların açılacağı sinyalleri gelmeye başladığı için birkaç haftadır rahat uyku uyuyamayan Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis de içi biraz geçtiğinde aynı rüyayı gördü. Ve bu nedenle de etti edemedi, işi garantiye bağlamak için Brüksel'in yolunu tuttu.

 

Avrupa Birliği’ndeki (AB) temasları çerçevesinde AB Genişlemeden Sorumlu Üyesi Stephan Füle ile yaptığı görüşmede Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) katılım sürecinde yeni müzakere başlıklarının açılmasının, “kapalı bölge Maraş’ın BM’ye iadesiyle” mümkün olabileceğini dile getirmesi ne denli büyük hayaller içinde olduğunu gösteriyor.

 

Ekonomik krizden sonra içine düştükleri acınacak durumları nedeni ile artık AB'nin kuklası olduklarının hala daha farkında değil Rum Yöneticiler anlaşılan. AB için Rumlar artık "yat Arap, kalk Arap"tan öteye değiller. Zaman içinde başlıkların hepsi tek tek açılacak ve Rumların hayalleri tarumar olacak...