Gazete kapatmak bu çağa ait bir cezalandırma yöntemi değil.

Hangi tür gazete olursa olsun, isterse terör örgütünün resmi gazetesi olsun, onu kapatarak etkisini kırmaya çalışmak, ne yazık ki bu çağda etkisiz bir cezalandırma metodudur.

Bundan 50 yıl öncesinin, 70 yıl öncesinin Türkiye\'sinde bu yaptırım işe yarayabilirdi. Ama bugün bu cezalandırma artık işe yaramaz bir yöntemdir.

Gazeteyi kapatabilirsiniz ama iletişimi engelleyemezsiniz.

Birini kapatırsınız öteki devreye girer. Dolayısıyla, iletişim araçlarını engelleyince iletişimi engelleyemiyorsunuz.

O halde yargıçlara gazete kapatma gibi cezaları verdiren yasaların gözden geçirilmesi ve yenilenmesi gerekiyor.
Parti kapatmak da öyle.

Mahkemeler birini kapatıyor, hemen yeni bir isimle bir diğeri faaliyete geçiveriyor.

Partiyi kapatmak gibi, gazetenin basımını engellemek de sadece sorunu büyütür. Tecrübeyle sabit! Madem böyle neden hatada ısrar ediliyor, anlamakta güçlük çekiyorum.

Şu kadarını söyleyeyim: Kapatmak, yasaklamak, engellemek, set çekmek, önüne baraj kurmak sadece barajın gerisinde biriken suyu artırır. Su ne kadar çoğalırsa baraj yıkılınca zarar verdiği alan o kadar artar.

Herkes şehit olabilir!

Terörle mücadele sırasında hayatını kaybeden güvenlik güçlerine \"şehit\" diyoruz.

Hükümet yaptığı bir çalışma ile bu kavramın kapsama alanını genişletti ve terörle mücadele edenlerin dışında terörist saldırılar sebebiyle ölen sivillerin de şehit kabul edilebileceğini duyurdu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli hemen \"Ne yani şimdi Hrant Dink de şehit mi sayılacak, o Müslüman değil ki\" deyiverdi.

Devlet Bahçeli bir çocuk saflığı ile söylediği bu sözdeki \"şehit\" kelimesinin neye tekabül ettiğini elbette biliyor!

Hükümetin şehitlik kavramını yeniden tanımlaması ve alanını genişletmesinin dinimizin tanımladığı ve çerçevesini çizdiği şehitlik kavramı ile aynı olmadığını görmek gerek.

İslam\'a göre şahadet yüce bir derecedir. Hatta şehitler de şehit olmalarına göre derece derecedir. Şehidin mükafatı o kadar büyüktür ki, bu mükafatı verebilmek ancak Allah\'ın kudreti ile izah edilebilir.

Dolayısıyla, hükümetin terörle mücadelede şehit olan güvenlik güçleri ve sivillerin yakınlarına yapacağı yardımların ve özlük haklarının düzenlenmesi için yaptığı yeni çalışma dinin alanına girmiyor Sayın Bahçeli!

Laikçi ülkemizde hükümet, dine ait bir alanı düzenlemiyor yani. Bu ülkede yaşayan halkın çoğunluğunun Müslüman olmasından dolayı, İslam\'ın düzenlediği bir alan olan şehitlik konusu, hükümetin düzenlemesi gereken özlük hakları alanı ile kesişince ortaya böyle garabetler çıkabiliyor.

Anlayışla karşılamak gerek. Yoksa devletin şehit dediğini şehit kabul etmek gerekirse Hrant Dink de şehit, Üzeyir

Garih
de şehit, Turan Dursun da şehittir.

Devletin mezhebi geniştir yani...

Bizim hakimlerimiz vicdan sahibi!

Türkiye\'de hakimlerin ve polislerin mesela Amerika\'dakilere göre çok daha fazla vicdan sahibi olduklarını söylemek mümkün.

ABD\'de, polisin elinde öldürücü silah olmayan, hatta sadece sözle itiraz eden zanlıları bile silahla öldürdüğü bir gerçek. Her yıl Meksika\'dan Amerika\'ya girmeye çalışan aralarında çocuk ve kadınların bulunduğu 500\'den fazla sivil Amerikan polisi tarafından öldürülüyor.

Hakimler de öyle. Mahkemesine ve kendilerine karşı saygısız davranışları en şiddetli şekilde cezalandırıyorlar.

Ergenekon davasında yargılananlara bakıyorum da, eğer bu kişileri Amerikalı hakimler yargılıyor olsaydı asla ve asla mahkemeye ve yargıçlara karşı böylesine saygısız ve suçlayıcı bir tavır içinde olamazlardı.

İlker Başbuğ mahkemede sorulan sorulara cevap vermediği gibi çocukça bir tavırla hakime de küsebiliyor.
Mesela şu Ahmet Şık vakası...

Amerika\'da ya da Avrupa\'da, Ahmet Şık tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığında mahkemeyi, savcıları ve polisleri burada yaptığı gibi tehdit etseydi ne olurdu?

Kesin, o sözleri söyledikten hemen sonra yeniden tutuklanırdı.

Dedim ya bizim hakimlerimiz yine insaflı ve vicdanlı. Adamın birisi kendilerini \"Bu komployu kuran, yürüten polisler, savcılar ve hâkimler bu cezaevine girecek. Onlar buraya girdiğinde adalet gelecek\" diye tehdit ettiği halde, bunu duymazdan geliyorlar.

Hakimin yerinde ben olsaydım, bu tehdidi asla görmezden gelmez, o tehdidi savurur savurmaz Ahmet Şık\'ı tekrar içeri alırdım!

(Bugün)