Duygusal şarkıların güçlü sesi Funda Arar, tam 13 yıldır işini büyük bir özenle ve başarıyla sürdürüyor.


8 yıldır kendisi gibi başarılı bir müzisyen olan aranjörü, orkestra şefi Febyo Taşel ile evlenen ünlü sanatçı, ünlüler dünyasında sık rastlanmayan örnek bir aile ilişkisini de yıllardır başarıyla yürütüyor. Geçtiğimiz aylarda 'Sessiz Sinema' isimli yeni bir albüm çıkartan sanatçı ile Funda Arar ile işini, evliliğini ve hayatı konuştuk.

-Sesinizin güzelliği kime çekmiş. Ailede başka sanatçı var mı?

Baba tarafımın böyle bir yeteneği var. Babamın sesi çok iyidir, Türk Sanat Müziği üzerine repertuarı çok geniştir. Çocuktum hatırlıyorum, eşler dostlar, akrabalar ve babamın arkadaşları bize gelir, evde meşkler yapılırdı. Babamın babaannesinin sesi muhteşemmiş. Bir söylermiş şarkıyı, mahalleli evde gramofon çalıyor zannedermiş.

-Hayatınızın dönüm noktası ne oldu?

Hayat tesadüflerle dolu. Benim konservatuardan birlikte okuduğum Yücel adında bir arkadaşım vardı. Beste söz yazardı. Onun şarkılarını topladık, bir araya getirdik. TMC plak şirketinde Mustafa Karahan'la görüştük. Ben o kadar şanslıyım ki bazı şeyler alnının yazısıdır. Benim de her işim tık tık tık zamanında ve doğru gelişti. Hemen ilk seferinde, "Tamam" dediler. İlk albümüm hayatımın dönüm noktası oldu. Albüm çok büyük satış rakamlarına ulaşmadı ama Funda Arar ortaya çıktı. Kaliteli bir duruşum vardı. Şarkılar öyleydi. Çok piyasa şarkıyla çıksaydım imaj o şekilde yerleşecekti ve her şey benim istemediğim şekilde devam edecekti.  Mutsuz olacaktım. Mutsuz olduğum bir işte, bir ortamda hiçbir zaman bulunmak istemem. Bu albüm iyi bir imaj çizmemi sağladı.

-Şöhretli bazı meslektaşlarınız kendilerini bir şey sanıp, halktan uzaklaşıyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Ben çok halktan uzak yaşayan biri değilim. Şöyle bir durum var; milyonlar tarafından tanınan bir insansınız. Doğal olarak sizi aşırı saplantılı bir şekilde sevenleriniz olabiliyor. Düşünsenize binlerce kişinin karşısına çıkıyorsunuz konserlerde. Korumasızsınız. Başınıza her an bir şey gelebilir. Bazen sanatçılar tehdit alabiliyorlar. "Sen beni orada gördün. Bir merhaba demedin" onu kafaya takan sapık bir hayranınız olabiliyor. Onların da psikolojileri bozuluyor, yadırgamamak lazım. Ama bazen de 'hava olsun' durumları var. Bilmem kaç tane korumayla hava olsun diye gezinen meslektaşlarımız da var. Daha bir tane, iki tane albüm yapmışsın, kimse sana bir şey yapmaz, dur bakalım daha. Böyle korumalarla hava atmalar falan.

Ama bazen insanlarımız anlayışsız olabiliyorlar. Çok üzüntülü bir zamanınızda gelip bizimle konuşmak, fotoğraf çektirmek istiyorlar gene kırmıyoruz "Tamam" diyoruz. Ancak bizden beklediği ilgiyi göremeyince kırılabiliyorlar. Ama hiç düşünmüyorlar, "Bu kadıncağız bedbaht bir durumda oturuyordu neydi acaba derdi" diyen yok. Her şey hep sanatçıdan bekleniyor. Sanatçı hep güler yüzlü olsun, hep çevresiyle ilgilensin isteniyor. Bizim de zaman zaman sıkıntılı dönemlerimiz oluyor. Acı çekiyoruz, mutsuz olabiliyoruz. O zamanda karşı taraftan da biz biraz anlayış bekleyebiliyoruz.

Yıllardır öğrenciydim bir de öğretman olayım dedim

Nasıl hayalleriniz vardı?

Ortaokulda Lisede sporla ilgilendim. Aslında sporcu da olmak istiyordum. Voleybol oynadım, basketbol oynadım. Ama sonra müzik ağır bastı. Hayalim şarkıcı olmaktı, müzisyen olmaktı. Ve bu hayali gerçekleştirebildiğim için çok şanslıyım. Her insan istediği mesleği yapamıyor maalesef. Bir sınava giriyorsunuz, nereyi tutturursan oraya giriyorsun.

-Anne babanız şarkıcı olma hayalinize ne diyordu?

Onlar beni çok desteklediler. Genelde aileler sanata karşı negatiftirler. İlerde para kazanamaz diye istemezler. "Doktor ol, mühendis ol," derler. Daha bilinen bir mesleğin olsun isterlerÖ "Bir işe gir, maaşlı işin olsun" derler.

-Konservatuar bittikten sonra ne yaptınız?

Konservatuar bittikten sonra 2 sene müzik öğretmenliği yaptım. Öğretmenliği çok sevdim. Dedim ki, "Yıllardır okuyorum, öğrenciydim şimdi de öğretmen olayım. Nasıl bir duyguymuş." Anladım ki öğretmenlik öğrencilikten pek farklı değilmiş. Bir öğretmenin öğrencileriyle diyaloğu önemli. Öyle bir soru soruyor ki bazen çocuklar, pat diye kalıveriyorsunuz. Geçen gün bir tanesi bana twetter'dan mesaj göndermiş, "Ben sizin öğrencinizim okudum şimdi ben de sizin gibi öğretmen oldum" demiş. Ben de ona mesaj gönderdim, "Çok mutlu oldum, öğretmenim" diye.

Kendi şarkılarımı dinleyemiyorum

-Kendi şarkılarınızı dinlerken ne hissediyorsunuz?


Kendi sesimi çok dinleyemiyorum. Bu sefer başlıyorsunuz, "Şurada şöyle okusaydım, şurada hata yapmışım" diyorsunuz. Onun sonu yok. Bu yüzden ben kendi şarkılarımı dinleyemiyorum. Ben şarkılarımı okurken çok inanarak çok kalbimden okuyorum. Yorumculuk aynı oyunculuk gibidir. Nasıl bir tiyatrocu istediği role bürünüyor. Bazen duygusal bazense komedi oynuyor. Bazen çöpçüyü oynuyor, bazen iş adamını oynuyor. O şarkıların içine girmek o duygunun içine girebilmek ve yorumlamak da aslında oyunculuk gibi bir şey. O duyguyu karşınızda aktarabilirseniz iyi bir yorumcusunuz demektir. Bilmem kaç oktav sesim var önemli değil. Bir dinleyici olarak baktığımda beni sesinin oktavı etkilemez. O duyguyu bana aktarabiliyorsa ben etkilenirim. Yorumculuk da budur. Her şarkının duygusuna kendimi kaptırırım.

Kocam da olsa ona ayrıcalık tanımam

-Eşiniz Febyo Taşel ile beraber çalışıyorsunuz, bu sizi zorluyor mu?


Yok, zorlamıyor. Çok kolay çünkü biz ikimiz de işimizi özel yaşantımızı birbirinden ayırarak yaşıyoruz. Genelde iki sanatçının bir arada olması zor. Her iki tarafında egoları yüksektir. Ama ben o kadar şanslıyım ki hem ben, hem de eşim nerede nasıl duracağımızı iyi biliyoruz. Eşim bu işin yıllardır mutfak kısmında beste yapan, aranje yapan, her şeyiyle dört dörtlük bir müzisyen. Bir albüm yaparken hiçbir zaman birbirimizi kayırmadık. Eğer bir şarkı varsa ben beğenmediysem, "Hayır bu bana göre değil. Bu şarkıyı okumam" derim. Bunu çok açık ve net ifade etmek lazım. Yoksa yıpranırsınız. Kocam da olsa ona ayrıcalık tanımam. O da bana "İyiyse iyi, kötüyse kötü" söyler. Bunu söylemek lazım. Dürüst, açık sözlü olduğunuz müddetçe hayatınız yaşantınız devam eder. Ama "İyi, tamam" derseniz olmaz.

Satıcak mı korkusuyla yaşıyorum

-Her çıkan albümün arkasından "Bakalım beğenilecek mi?" duygusu yaşadığınız doğru mu?


Doğru. Ben hep bir korkuyla yaşıyorum. "Albüm beğenilecek mi? Satın alınacak mı? Ya olmazsa" gibi duygular yaşıyorum. Albüm çıktıktan sonra bakıyorum satılıyor "Ohhh" diyorum, içim rahatlıyor.

(Şebnem ÖZCAN- BUGÜN)