Cumhurbaşkanı’nın MİT krizine ilişkin ilk cümlesi ilginçti: “Herkes büyük resme baksın.”
Gül, “Bölgemizin olağanüstü bir dönemden geçtiğine” dikkat çekti.
Yani skandalı, ilk elde dış dinamikle, bölgedeki hâkimiyet kavgasıyla ilişkilendirdi. Bu da bana, Mahir Kaynak’ın “Uludere işini İsrail yapmışsa, Fidan operasyonunu da o yapmıştır” teşhisini hatırlattı.

* * *

Ama içerde de bir “büyük resim” var.
Gelin bir de ona bakalım:
AKP, Cumhuriyet tarihi boyunca sadece tek parti döneminin CHP’sine nasip olmuş bir ayrıcalığın keyfini yaşıyor:
Önünde hiçbir engel bulunmuyor.
Menderes mi?
Karşısında İsmet Paşa gibi tarihi bir şahsiyet vardı.
Demirel mi?
Attığı her ters adımda ordu karşısına çıkardı.
Özal mı?
Ne yapsa, yargı frene basardı.
Erdoğan, kendinden öncekilerin tecrübelerinden ders alarak, onların önüne dikilen bütün engelleri birer birer yok etti.
Asker mi?
Süngülerini düşürüp onları olmaları gerektiği yere, kışlaya geri gönderdi.
Yargı mı?
Anayasa Mahkemesi’nin yapısını kökten değiştirip habire parti kapatmasını engelledi.
Meclis mi?
Ağırlığını kaldırıp ellerin disiplinle inip kalktığı bir onay mercii haline getirdi.
Cumhurbaşkanlığı mı?
İktidarı denetleyen son kaleyi de ele geçirdi.
Basın mı?
Neredeyse tamamen kontrol altına alıp etkisini yok etti.
Muhalefet, sendikalar, sivil toplum mu?
Kimi yatak odası bandıyla, kimi polis copuyla, kimi mahkeme kararıyla hizaya getirildi.
Ve engel tanımayan iktidar arabası, fren sistemini tamamen kaybetti.
Gaza yüklendikçe kibirden başı döndü, önüne geleni ezerek son sürat gitmeye başladı.

* * *

Ama siyasetin kuralıdır:
Hiçbir araba frensiz olamayacağı gibi hiçbir iktidar gücü de sınırsız olmaz.
Politika boşluk kaldırmaz.
Anayasal sistemin meşru frenleri (orduyu kastetmiyorum elbette, muhalefeti, sivil toplumu, yargıyı, medyayı, akademyayı kastediyorum) bertaraf edilince, çığırından çıkan iktidar arabasının karşısına kendi içinden takozlar konmaya başladı.
Sınırsız iktidarın bileşenleri arasında güç kavgası baş gösterdi.
Baştaki çıkar ittifakları çatırdadı. Pastadan daha çok pay isteyenler, işlere taş koyar oldu.
Meclis’te muhalefetin zaten çıkamayan sesini de kesmeye mi çalışıyorsun; muhalefeti temizlemek için icat ettiğin özel yetkili savcı karşına dikiliverdi.
Bütün istihbaratı kendinde toplayıp rakiplerini izletiyor, fikrini beğenmediğin gazetecileri mi dinletiyorsun; polise yerleşen cemaat en büyük rakibin oluverdi.
Hasılı frenler tutmayınca fazla süratten lastikler patlayıverdi.
Duvar, ufukta göründü.

* * *

Son skandal, biraz da çığırından çıkmış bu kontrolsüz gücün lastiğinin patlaması anlamına geliyor.
Sistemin dengeleri yeniden inşa edilip mutlak iktidarı meşru yollarla frenleyene dek, bu türden mevzi savaşlarını daha çok yaşayacağız.

(Milliyet)