Almanya’nın Frankfurt kenti bir finans merkezi olduğu kadar fuarlar kentidir. Fuarların biri biter, bir diğeri başlar. 18 Ekim Salı günü de kitapseverler için Frankfurt 67. Uluslararası Kitap Fuarı başlıyor. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 100’ü aşkın ülkeden 7 bin aşkın yayınevinin katıldığı fuar 23 Ekim Pazar akşamı sona erecek. Fuara her yıl yaklaşık 150 bini kitap yayıncılık sektörü çalışanı olmak üzere 280 bin civarında ziyaretçi geliyor.


Fuarın tarihçesi 15. Yüzyıl’a dayanıyor. Frankfurt’a yakın Mainz kentinde yaşayan Johannes Gutenberg’in 15. Yüzyıl’da matbaayı  icadıyla o dönemlerde de fuarlar, panayırlar kenti olan Frankfurt’un entelektüel çehresi de etkileniyor. Kitaplar sergilenmeye başlanıyor. 18. Yüzyıl’da ise kitap yayıncılığı Leipzig’e kayıyor ama savaş sonrası fuar tekrar Frankfurt’a dönüyor ve savaş sonrası ilk kitap fuarı 18-23 Ekim 1949 arası yapılıyor.

Frankfurt Kitap Fuarı, bir edebiyat, kitap sergisi fuarından kitapçılık sektöründe daha çok telif haklarının alınıp satıldığı, yazarlarla anlaşmaların yapıldığı bir fuar… Bu yüzden ilk dört gün sadece yayıncılık sektöründe çalışanlarına açık olan fuar son iki gün halka açılıyor. Fuarın bir de “onur konuğu” ülkesi var. 1976’da iki yılda bir yapılan bu uygulama 1988’de her yıla dönüşmüş. Geçen yıl  “25. Onur Konuğu” ülke Endonezya idi. Fuara 1985’ten beri katılan Türkiye  2008’de “Onur Konuğu” olmuştu.  Onur konuğu ülke  fuar öncesi ve sonrası yaptığı etkinliklerle de ülkesini tanıtma fırsatı elde ediyor.

Fuarın bu yılki onur konuğu Hollanda ile Belçika’nın Flaman bölgesi… Aynı dili konuşan bir ülke ile bir bölge fuara “İşte paylaştığımız şey” (Dit is wat we delen / This is what we share ) adı altında beraber katılıyorlar.  Hollanda ile Flamanlar Almanya’da yaz aylarından beri yaptıkları etkinliklerde edebiyatın yanısıra sanat ve kültürlerinin de tanıtıyorlar. Hollanda/Flamanlar 1993’ten sonra ikinci kez onur konuğu oluyorlar.  Onur konuğu Hollanda/Flamanlar’ın standını da Belçika Kralı Philippe ile Hollanda Kralı Willem Alexander beraber yapacak. 2017’de Fransa, 2018’de Gürcistan Onur Konuğu ülke  olacak.

Fuarın kapandığı Pazar günü geleneksel barış ödülü töreni yapılır. Alman Yayıncılar Birliği’nin verdiği barış ödülü töreni Alman devlet televizyonu tarafından naklen yayınlanır. Bu ödül 1997’de Yaşar Kemal’e, 2005’te Orhan Pamuk’a verilmişti. Ödül töreni Alman Birliği’ne giden yolda çeşitli küçük Alman devletlerinin, prensliklerinin temsilcilerinin toplanıp ilk Alman Anayasası’nı yaptığı Frankfurt’taki tarihi Pauls Kilisesi’nde yapılıyor. Almanya’nın ilk ulusal meclisi de 31 Mart 1942’de Paulskirche’de toplanmış. 1950 yılından beri verilen Barış Ödülü’ne bu yıl Carolin Emcke layık bulundu. 49 yaşındaki serbest gazeteci Emcke, Londra, Frankfurt, Harvard’da Felsefe, Politika ve Tarih eğitimi yapmış. “Kolektif Kimlikler, Sosyal Felsefe Temeller” üzerine doktora yapmış. Ödül töreninin konuşmasını İstanbul doğumlu Fransız filozof Seyla Benhabib yapacak. Sanat, edebiyat ve politik çevrelerinden şahsiyetlerin davetli olduğu bu törene ben de davetliyim. İzlenimlerini mutlaka aktaracağım.

Türkiye her yıl olduğu gibi 5. Salon’un alt katında diğer uluslar arası yayıncıların bulunduğu bölümde yer alacak. Kültür Bakanlığı’nın desteğiyle Türk yayınevlerinin de toplu olarak yer aldığı Türkiye ulusal Türkçe kitaplar, Türk yazarların Almanca’ya veya başka dile çevrilmiş eserleri ve bir de yayıncıların “prestij yayınlar” adını verdiği Türkiye’nin tarihini, kültürünü, uygarlığını tanıtan lüks baskılı, ciltli, iri kitaplar sergileniyor…  Bir de çocuk kitapları bölümü… Umarım ki sadece yabancı ülkelerin yer aldığı bu salondan geçen Almanlar veya diğer milletlerden insanlar merak edip bu kitaplara birkaç dakika da olsa bakarlar…

Yazar ve eleştirmen Doğan Hızlan şöyle diyor; “Türkiye açısından bu fuara katılımın iki amacı olmalı… Biri edebiyatımızı Almanlar’a ve diğer milletlere tanıtmak, diğeri ise Almanya’da yaşayan Türklere/ Türk kökenlilere Türk edebiyatını tanıtıp sevdirmek… “ Bu tespite katılmamak mümkün değil ama bu nasıl olacak… Bu konu üzerinde düşünmeliyiz… Ayrıca Avrupa’da yaşayan Türk veya Türk kökenli yazarlar nereye dahil edilecek… Bu da ayrı bir tartışma konusu…

Yazarların eserlerin yazmasıyla yayıncılık çarkı başlıyor. Bunların basılması, geniş kitlelelere duyurulması, satılması, bazen yazıldığı dilden başka dildeki insanların da okumaları için tercüme edilip duyurulması gibi birçok halkalardan geçiyor. Bunların her biri ayrı bir uzmanlık alanı…

Herkesin severek okuduğu “Küçük Prens” (Le Petit Prince) adlı eserin Fransız yazarı Antonie de Saint-Exupery şöyle diyor; “Bir gemi inşa etmek için sadece bu işi bilen ustaları bir araya getirmek yetmez. Buna ilaveten uzak denizlere açılma hayalini de aşılamak gerekir” Fransız yazarın bu sözünden yola çıkarak şöyle diyebiliriz… “Sadece kitapları ve kitapçıları bir araya getirmek yetmez. İnsanlara kitap okuma zevkini, alışkanlığını da aşılamak gerekir.”