-Paris-

 

Şiddet ve terör Avrupa sınırlarını aşıp Paris’in merkezine ulaşınca dünyanın dikkati tekrar terör ve şiddet olaylarına yoğunlaştı. 7 Ocak’tan bu yana Batı başkentlerinin önemli gündem maddelerinden biri oldu terörle mücadele. Fransa için ise en önemli ve kritik  konu olarak hala yoğun biçimde tartışılıyor.  Bütün kurumlar ve siyasi aktörler mesailerinin büyük bir kısmını benzer olayların tekrar yaşanmaması için yeni önlem paketleri hazırlanması hazırlıklarına harcıyor.

            Bu hafta Paris’te hem Fransız devlet yetkilileri hem de bu ülkede yaşayan müslümanları temsil eden bazı kuruluşların yetkilileri ile uzun uzun görüşme imkanı oldu. Fransa ziyaretinin amacı müslümanlara yönelik ayrımcılık ve hoşgörüsüzlükle ilgili konular hakkında incelemeler yapmaktı. Bu konularda görüşmeler yapılmakla birlikte ziyaret Charlie Hebdo ve market saldırıları sonrasına denk düştüğü için görüşmelerde ana eksen bu saldırıların nedenleri, etkileri ve ileriye yönelik hangi adımlarına atılacağına yoğunlaştı.

            Avrupa’da 2004 yılında Madrid’de ve 2005 yılında Londra’da Paris’tekinden daha geniş çaplı terör saldırıları gerçekleşmiş, Madrid saldırılarında 191, Londra saldırılarında ise 52 hayatını kaybetmişti.Paris’te Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırı 1950’lerden bu yana Fransa’nın uğradığı en fazla can kaybına neden olan saldırı olduğu için geniş yankı yaptı. Her ülke bu tür saldırıları kendi 11 Eylül’ü olarak kodlama eğiliminde olsa da Fransa’da bunun yerine olayı anlamaya yönelik bir çaba olduğunu söylemek mümkün.

            Fransa Cumhurbaşkanı Hollande saldırın yaşandığı ilk günden itibaren soğukkanlı ve özenli bir dil kullanarak terör saldırıları ile bu saldırıları gerçekleştirenlerin dini aidiyetleri arasında bir mesafe koydu. Bu bakış açısının geniş bir kabul gördüğü anlaşılıyor farklı devlet kademelerinde. İslamiyet ile şiddet ve terör arasında bir bağ kurulmamasını ülkede yaşayan müslümanlar da memnuniyetle karşılıyor.

 

Bir sorgulama döneminin başlangıcı

 

Öyle görünüyor ki Fransızların beklemediği ve tahmin etmediği bu trajik olaylar bir durum değerlendirmesini de gündeme getirmiş. Yani hemen güvenlikçi bir söylemin etkisine girilmemiş 11 sonrası ABD’de olduğu gibi. ABD 11 Eylül olduğunda daha çok dışarıya bakmış, sorumluluğu başkalarına yüklemişti. Biz nerede ne hata yaptık, niçin hedef olduk sorularını sorma gereği bile duymamıştı. Bunun sonucu olarak ta Irak’ı işgal etmiş, sonu gelmez krizlerin başlangıcını tetiklemişti. ABD’nin izlediği politikalar bugün de bölgede etkisini sürdürüyor. Fransa ise daha sakin ve sorumluluk üstlenen bir adım atmayı tercih etmiş görünüyor.

Görüştüğümüz Fransız uzmanlar, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve yetkililerin hemen hepsi Fransız değerlerinin hedef alındığı, yani “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” değerlerinin saldırıya uğradığı görüşünde birleşiyor. Bazıları buna laiklik ilkesini de ekliyor doğal olarak. Fransız yetkililer bu değerlerin aşınma ile yüz yüze olduğunu özellikle genç kuşaklara aktarımı konusundaki aksaklıkların giderilmesi gerektiğinde hemfikir.

 Özellikle göçmen kökenli gençlerin yaşadığı bölgelerdeki sosyal ve ekonomik sorunların daha açık tartışılmaya başlandığı bir döneme girmiş Fransa. Toplumsal dışlanma, işsizlik, ayrımcılık, ekonomik zorluklar nedeniyle sosyolojik olarak çepere itilmişlerin “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” değerleri etrafında yeniden birleşmeleri gerektiği vurgulanıyor. Fransa Başbakanı Manuel Valls dezavantajlı gurupların yaşadığı etnik ve bölgesel parçalanmayı  “apartheid” olarak nitelemesi de gözlemlerimizi doğrular nitelikte açıklamalar.

 

“Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” değerleri aşılanacak

Şimdi Fransa ne yapıp edip eşitsizliklerin giderilmesini ve bunu yaparken de Fransa’yı Fransa yaptıklarına inandıkları “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” değerlerini tekrar aşılamaya çalışacak genç kuşaklara. Ancak bu o kadar da kolay hayata geçirilecek bir proje gibi görünmüyor. Çünkü söz konusu eşitsizliklerin köklü bir geçmişi ve açtığı derin yaralar var. Bunun da ötesinde devlet ne kadar belirli bir görüşü ve ideolojiyi aktarmaya çalışsa da küreselleşme ve bilgi kaynaklarının çoğalması işi zorlaştırıyor.

İnternet ve sosyal medya devletin en büyük rakibi olarak görülüyor Fransa’da. Nefret söyleminin hızla yayıldığı, kontrolü kolay olmayan bir alan internet. Fransız yetkililere göre internet ve sosyal medya erişimi sağlayan şirketler ve kurumlar yeterli özdenetim yapmıyor. Bu nedenle sosyal medyada “eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” değerleri ile çelişen görüşler hızla yayılıyor. Bunun da önüne geçilmesi gerektiğini savunuyor Fransızlar ve hakaret, aşağılama ve hedef göstermenin düşünce ve ifade hürriyeti olmadığını savunuyor bir kesim.

“Eşitlik, özgürlük ve kardeşlik” değerleri küresel değerler olarak ta kabul ediliyor ancak uygulama da var mı bu değerler. Fransa geleceğini bu değerlerin korunması ve aktarılmasına bağlıyor. Ne kadar başarılı olur zaman gösterecek.