BÜYÜK Fransız yazarı Andre Gide eşcinseldi. Biyografi yazarlarına göre, bu hali onu yerleşik değerleri sorgulamaya yönelten etkenlerden biriydi. “Din ve aile ilerlemenin en büyük düşmanlarından biridir” diye yazmasındaki psikoloji bellidir.

1927’de Afrika gezisinden döndüğünde Fransız sömürgeciliğini yerden yere vuran açıklamalar yaptı, yazılar yazdı. Sömürgecilik karşıtı edebiyatın gelişmesinde Gide’in katkıları önemlidir, değerlidir.

Dışlananlardan, ezilenlerden yana olma duygusu onu komünizmi benimsemeye yöneltmişti. Komünizmi felsefi ve edebi dille savunuyordu. Henüz Stalinist olmamıştı, “komünizmi temenni ederim fakat onu getirmek için başvurulan korkunç vasıtaları reddederek” diyordu.

Dikkat, “vasıtaların”ın önemi...

‘Stalinist aydın’

Michel Winck, merhum Ergun Göze tarafından dilimize çevrilen kitabında 20. yüzyılı “Aydınlar Yüzyılı” alarak adlandırır. Sadece felsefi komünist değil, açıkça Stalinist, faşist ve Nazi aydınlar ve akademisyenler vardı.

Teröre, katliama akıl hocalığı yapan kaçık aydınlar az değildi.

Andre Gide de çok geçmeden Stalin Rusyası’nı övmeye başlamıştı. “Çok mesudum ki, Rusya’da keder verici olan o zorunlu dönem geçmiştir” diye yazıyordu...

Totalitarizmin ve terörün “zorunlu” sayılması!.. Ve, fiilen devam ederken “artık geçmiş” sanılarak mutluluk duyulması... Halbuki Gide bunları yazarken Stalinizm en kanlı, en azgın dönemindeydi.

Fakat Stalin ezilen proletaryanın kurtuluşundan, sömürüsüz bir dünyadan, faşizme karşı işbirliğinden, “barış cephesi”nden bahsediyordu. Hatta Stalin, Rusya’da “devletin sona ermekte olduğunu” yazıyordu; Rusya’yı “devlet” değil “parti” yönetiyordu işte!

Devletsiz, sınıfsız bir toplum kuruluyordu!

Gide adeta büyülenmiştir bu sözlerden. Gide’in yazdıkları Stalin Rusyası’nda göklere çıkarılıyor, dünyaya yayılıyordu. Gide bu propaganda faaliyetini, kendi iyi niyetine gösterilen bir ilgi sanacak kadar da naif bir insandı... Stalinci olup çıkmıştı.

‘Sadece Stalin var’


Gide, çağrılsa Stalin’in Bilimler Akademisi’nde ders verirdi şüphesiz; tabii Stalin’in “önderliğini” övme sınırları içinde! 1935 sonlarında Rusya’ya çağrıldı da... Ders vermesi için değil, “örnek fabrikalar”ı, “örnek çiftlikler”i, “örnek mahalleleri”i gezdirmek için...

Michel Winnok, Stalin Rusyası’nda Gide’in “baş tacı yapıldığını” anlatır. Hatta “şark usulü ikramlarda bulunulduğunu” belirtmeyi de ihmal etmez.
Gide büyülenmişti, Fransız Troçkistlerinin Stalinizme yaptığı eleştirileri bile unutmuştu.

Bütün dünyada Stalin’in propaganda makinesi bütün dünyada Gide’i anlatıyordu.

Fakat Gide totaliter dehşet düzenini fark et-mişti... Eşcinselliğin “burjuva yozlaşması” sayılarak ağır cezalara çarptırıldığını da öğrenmişti.

Paris’e dönüşünde o veciz, unutulmaz sözlerini söyledi: “Netice şu: Ortada komünizm yok, sadece Stalin var!”

Gide Rusya’dan Dönüş adlı kitabında totalitarizmin korkunçluğunu anlattı; sadece Stalin’in bulunduğu, başka her şeyin, her kişiliğin, her onurun, her özgürlüğün yok edildiği bir rejim...

Niye mi yazdım bunları? Durup dururken değil... Stalinist modelde bir örgütlenme olan KCK’yı “akademi” zannedenleri görünce Gide’in büyük siyasi tecrübesini hatırladım, hatırlatmak istedim.