GEÇTİĞİMİZ günlerin Türkiye’nin gündemine soktuğu en önemli tartışma konusu 2014’te yapılması -bugün itibarıyla- kesinleşmiş gibi gözüken Cumhurbaşkanlığı seçiminin Türkiye’nin iktidar denkleminde yol açabileceği değişikliklerdir.

Burada dikkat çeken, neredeyse yapılan bütün yorumlarda Cumhurbaşkanlığına Recep Tayyip Erdoğan’ın seçileceğine yine kesinlik içinde bakılması, tartışmanın Cumhurbaşkanı’ndan çok Başbakan koltuğuna kimin oturacağı sorusuna odaklanmasıdır.

KİŞİDEN ÖNCE YETKİLER ÖNEMLİ

Tartışmayı Başbakan Erdoğan’ın geçirdiği rahatsızlıkla ilişkilendirmek de doğru değil. Bu, aslında çok önce başlamış, hatta dış basına Türk gazetelerinden önce yansımış olan bir konu. Örneğin, geçen ay Erdoğan’ı kapak yapan Time dergisindeki yazı, 2014 yılında Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında bir değiş tokuş (swap) yapılacağı tahmini ile bitiyordu.

Bir açık toplumda böyle bir başlığın ilgi yaratması, konuşulması, spekülasyona konu olması kaçınılmazdır.

Normal takvim işlerse, Cumhurbaşkanı seçiminin 2014 yılı ağustos ayında yapılması gerekir. Bu durumda halkoyuyla ve ilk turda salt çoğunluk sağlanamazsa iki tur üzerinden yapılacak olan seçime iki buçuk yıldan biraz fazla bir zaman kaldığı sonucu çıkıyor.

Aslında burada tartışmamız gereken soru, kimin başbakan olacağından önce 2014 yılında Türkiye’deki seçmenlerin ne tür yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanı için oy kullanacağıdır.

Bu yetkiler bugünkü sınırları içinde mi kalacaktır, yoksa biraz daha genişlemiş mi olacaktır?

KİMSE KÖŞK’E ‘HAYIR’ DİYEMEDİ


Kabul edelim ki, Cumhurbaşkanlığı makamı taşıdığı prestij, ağırlık ve sembolizm ile bir siyasetçinin kariyerinde gelmek isteyebileceği en yüksek makamdır.

Geçmişte hiçbir siyasetçi Çankaya Köşkü’ne geçme imkânını karşısında bulduğunda, bu fırsata ‘hayır’ diyememiştir. Turgut Özal 1989’da, Süleyman Demirel 1993’te Köşk’e çıkmak için tereddüt etmezken, Abdullah Gül 2007 Ağustos ayında Cumhurbaşkanı olabilmek için oldukça kuvvetli bir hamle yapmıştır.
Başbakan açısından temel sorun, Cumhurbaşkanlığı’nın 1982 Anayasası ile tanımlanmış olan bugünkü yetki alanının kendisi gibi geniş yetki kullanmayı seven bir siyasetçi açısından bir hayli sınırlı kalmasıdır. Erdoğan, tarz olarak yetkileri elinde toplamayı seven, bu konuda bir hayli kıskanç davranan bir siyasetçidir.
Buna karşılık, Türkiye’deki parlamenter sistemde yürütme yetkisi büyük ölçüde Başbakan’a bırakılmıştır. Bu durumun en çarpıcı örneğini geçen hafta şike yasası değişikliğinde yaşadık. Son sahnede Cumhurbaşkanı’nın değil, geçirdiği bir ameliyat sonrası evde nekahet dönemini geçirmekte olan Başbakan’ın dediği oldu. Salt bu olay bile, Türkiye’deki sistemde ‘patron’un kim olduğu konusunda her şeyi açıklamaya yeterli olmalıdır.

Bu bağlamda Cumhurbaş-kanı’nın 2014’teki yetkilerinin ne olacağı sorusuna döndüğümüzde, yanıtın belli ölçülerde TBMM’deki yeni anayasa yazımı sürecinin nasıl sonuçlanacağı ile de yakından ilgili olduğunu teslim etmemiz gerekir.

Her partinin eşit sayıda temsil edildiği Meclis’teki komisyondan Köşk’ün yetkilerinin artırıldığı bir başkanlık ya da yarı başkanlık sistemi için bir uzlaşı çıkması imkânsızdır. Şu aşamada görünürde AK Parti’nin böyle bir talebi de yoktur zaten.

REFERANDUMU ZORLAR MI?


Ancak Cumhurbaşkanı’nın yetkileri sorusundan bağımsız olarak yeni bir anayasa için uzlaşı çıkması da kolay değildir. Yeni anayasa çabasının Meclis’te tıkandığı bir senaryoda, Erdoğan’ın geçen yılki referandumda yaptığı gibi, hükümetin hazırlayacağı bir anayasa değişikliğini TBMM’den geçirip referanduma götürme stratejisine başvurması ihtimal dışı değildir.

Erdoğan, “Ben uzlaşı için elimden geleni yaptım ama bana başka bir çare bırakmadılar” diyerek, bu riski alabilir. Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini da artırabilecek böyle bir stratejinin başarılı olabilmesi için AK Parti’nin TBMM’de 330 sayısını bulması gerekiyor. Halen 326 eşiğinde olan AK Parti’nin anayasa için yapılacak gizli oylamada bir şekilde bu eksiğini kapatması gerekecektir. Burada bazı risklerin bulunduğu inkâr edilemez.

Kuşkusuz, bu senaryo 2014’e bakarken hesaba katılması gereken bir olasılık. Muhtemelen Başbakan’ın kafasının içinde bir oyun planı var ve gelişmelerin seyrine göre bu planı adım adım uygulamaya koyacak.